Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 28-12-2011 11:31   Güncelleme : 28-12-2011 11:31

Akif ve İstiklal Marşı

Üstadın ölümünün üzerinden 75 yıl geçmiş

Akif ve İstiklal Marşı
Üstadın ölümünün üzerinden 75 yıl geçmiş. 1936 doğumlu olanların pek çoğu bugün hayatta değil. Ancak üstadın fikirleri, şiirleri, görüşleri, hayatı capcanlı ve vakur bir şekilde karşımızda duruyor. Eser adam olmak ve kalıcı olmak bu olsa gerek. Üstadın yaktığı ışığa hâlâ muhtacız. 75 yıl önce bir dostunun evinde sessiz ve vakur bir şekilde hayata veda eden Mehmet Âkif’i rahmetle bir daha anıyoruz. Onun şiirlerini özellikle de İstiklâl Marşı’nı bugün bir daha yaşıyoruz. Bu arada Büyük Cami’deki Mehmet Âkif’i anma merasimini düzenleyenlere, Mehmet Âkif Anadolu İmam-Hatip Lisesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği başkanı Mustafa Genç’e, göreve yeni başlayan müftümüz Hayrettin Öztürk’e, imamlara ve katılanlara teşekkür ederim.  
 
 
Kurtuluş Savaşı’nın en çetin döneminde, bir millî marşa ihtiyaç vardı. Millî Eğitim Bakanlığı bunun için bir şiir yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiir katılmıştı. Ancak aranan ve beklenen kalitede bir şiir bulunamamıştı. Milletvekilleri de şiir yazmıştı. Ancak olmamış, bir şiir doğmamıştı. Bu doğum sancılı olacağa benziyordu. Para ödülü olduğu için Mehmet Âkif, yarışmaya katılmak istemiyordu. Ancak onu Hasan Basri Çantay ikna etmişti. Mehmet Âkif’in adına Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi’ye söz vermişti. İş başa düşmüştür artık. Bu şiir yazılmalıydı. İstikbali düşünen milletin istiklali de olmalıydı.
 
 
Mehmet Âkif karargâh hâline getirdiği Taceddin Dergâhı’na kapanır. Şiiri yazmaya değil yaşamaya başlamıştır. Zor durumdadır. İmkânsızlıklar içerisindedir. Elinde iki kâğıt vardır. Biri temize çekmek için. Diğeri de müsvedde olarak kullanmak için. Koskoca bir milletin destanı, istiklali, istikbali bu iki kâğıda nasıl sığardı? Dergâhın duvarlarına yazmaya başladı şiirini. İlk yazdığı dörtlük: “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.” mısraıyla başlayan dörtlüktü. Doğduğundan beridir istiklale âşık olan birisinin bu dörtlükle şiirine başlaması pek anlamlıdır.
 
 
 Üstad’ın ellerinde şiir vücuda gelmişti. Hamdullah Suphi Tanrıöver, mecliste bu 41 dizeyi büyük bir heyecanla ve titrek bir sesle okumuştu. Bütün milletvekilleri Millî Mücadele’nin ruhunu olağan üstü bir ifadeyle anlatan bu büyük şiiri ürperti, heyecan ve coşku içerisinde dinlediler. Dakikalarca ayakta alkışladılar. Bu, İstiklal Marşı’nın resmî olarak ilk kez okunup dinlenmesiydi. Fakat Âkif o sırada Meclis’te yoktu. Çünkü görüşmeler başladığında mahcubiyetinden fazla kalamamış, sessizce çıkmıştı. Marş, 12 Mart 1921’de kabul edildikten sonra Taceddin Dergâhı, Âkif’in dostlarıyla ve tebrike gelenlerle dolup taşmıştı.
 
 
 Tufan vakitlerini yaşamıştı damarlarına kadar Âkif. O vakitlerin koca, yılmaz bir insanıydı. Zirve bir insandı. İdealist, sanatkâr, hatip, devlet adamı, kahraman, âlim, bilge bir düşünce adamıydı. Âkif, Asım’a sesleniyordu. Asım’a güveniyor ve yatırım yapıyordu. Biliyordu ki Asım gençlikti, gelecekti. Vatanını, milletini, değerlerini ve tarihini severdi. Haksızlığa karşı susmayan, haykıran hatta bilgi ile düzeltmeye çalışan bir gençti. Güçlüydü, gücünü şahsi çıkarları için değil, ülkesi, milleti, toplumun yaraları ve geleceği için kullanırdı. Kavgacıydı ancak toplumun yararına kavga ederdi.
 
“Asım’ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek
 
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”
 
   Asım’ın neslini yetiştirecek geleceğin anne, baba ve kurumlarına Âkif bir yol haritası bırakmıştı. Hayatıyla, sanatıyla, şiiriyle, Safahat’ıyla ve İstiklal Marşı’yla…
 
Âkif, inanan adamdı. Mütefekkirdi. Millî şairdi. Ahlak anlayışının temelinde Allah kokusu vardı. Küçük yaşlarda ve altı ay gibi kısa bir sürede Kur’an’ı ezberlemişti. Şiirlerinin ilhamını da ayetlerden alırdı. “Ey inananlar! Allah’tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkunuz ve ancak Müslümanlar olarak ölünüz.”* ayetini şu dörtlükle yorumlar:
 
“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır
 
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır
 
Yüreklerden çekilmiş farz edilen havfı Yezdan’ın
 
Ne irfanın kalır tesiri katiyyen, ne vicdanın.”
 
   Üstad Nevruz’a seslenerek Asımlara şu ahlaki esasları tavsiye eder:
 
“İhtiyar amcanı dinler misin oğlum Nevruz?
 
Ne büyük söyle, ne çok söyle, yiğit işte gerek.
 
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme,
 
Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek!”
 
 Mehmet Âkif Ersoy’un hayatı, eserlerinden çok daha muhteşem bir şiirdir. İstiklal Marşı da eserlerinin muhteşem bir örneğidir. İstiklal Marşı’nı Safahat’a almaması kahraman ordumuza ve milletimize adaması Mehmet Âkif’e apayrı bir yer tayin etmiştir. Merhuma bir daha bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyor, fatihalar, yasinler gönderiyoruz. Asımlar olarak ona söz veriyoruz. Yüreklerimizden düşmedikçe istikbal aşkı, dillerimizden de düşmeyecek İstiklal Marşı. Biz senden razıyız. Allah da razı olsun. Yerin nur, makamın cennet olsun Ey Büyük Üstad!
 
*Ali İmran, 102.
 
adminadmin