Kültür
Giriş Tarihi : 21-07-2019 11:30   Güncelleme : 21-07-2019 11:30

Amerika’nın Keşfi Yerlilere Ne Oldu?

Amerikan yerlilerine karşı uygulanan katliam, sadece son beş yüz yılın değil tüm insanlık tarihinin yüz karası olaylarından biridir. Çünkü birkaç asır boyunca sistematik bir biçimde devam eden katliamla milyonlarca Kızılderili, kelimenin tam anlamıyla dünya yüzünden neredeyse silinmiştir.

Amerika’nın Keşfi Yerlilere Ne Oldu?

Modern bilimsel bulgular, Kızılderililerin Asya kökenli olduğunu ortaya koymuştur. Buzul Çağı’nda yaşanan büyük göçle birlikte, on bir bin yıl önce kıtaya göç ettikleri varsayılmaktadır. Kristof Kolomb’un 1492’de bu kıtayı keşfetmesi İngiliz tüccarlar için kârlı bir buluş, yerliler içinse korkunç bir sonun başlangıcı olacaktı. İlk günden itibaren bastırılan, katledilen, mekanik silahlarla taciz edilip iç bölgelere sürülen Kızılderililerin, toprakları için yüzyıllar boyu süren onurlu mücadelesi 1886 yılında Apache kabilesinin direnişçi son reisi Geronimo’nun teslim olmasına kadar sürdü. Bu zamana kadar milyonlarca insan çocuk yaşlı, kadın erkek demeden katledildi. Kıtanın işgali tamamlandığında insanlarla birlikte yüzlerce kabile, dil ve kültür bir daha geri getirilemez biçimde yeryüzünden silinmiş oldu.
Beyaz adamlar devasa gemileriyle kıtaya ayak bastığında Kızılderililerin yüzlerinde şaşkınlık kadar misafirperverlik vardı. Kolomb, seyir günlüğünde onların masumiyetiyle ilgili şu notları düşecekti: “Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silâhları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar, ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silâhları yok. Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar.”
Kızılderililere karşı ilk büyük katliamlardan biri, 1637’de İngiliz kolonici John Mason tarafından İngiltere’den aldığı düzenli askerî güçle Pequot kabilesine karşı uygulandı. İngilizler, Kızılderililerle savaşı ticari ve yayılmacı bir amaçla yapıyorlar ama dinî olarak da gerekçelendiriyorlardı. Püritenlere göre Kızılderililer su katılmamış kâfirlerdi hatta kendi aralarındaki kimi yazışmalarda onların insan bile olmadıklarını iddia ediyorlardı. Amerika’da altının bulunması beyaz adamı daha da hınçlandırdı. Sürgünler, esir kampları artık kıtada kurulmuş olan Amerika ordusu vasıtasıyla ve kimi kabileleri geçici olarak kendi yanlarına çekmek suretiyle yapılıyordu. Son tahlilde hepsi öldürülüyordu.
Amerika ordusu, 1838’de en büyük kabilelerden olan Cherokee’leri önce esir kamplarına topladı, daha sonra iç bölgelere doğru tehcir etti. Kış mevsiminde yapılan bu sürgünde kabilenin üçte biri donarak, hastalanarak öldü veya kaçmaya çalışırken vurularak katledildi. Bu sürgünün gerçekleştiği güzergâha daha sonra “Gözyaşları Yolu” denilecekti. İşgalciler, kurdukları tarım alanlarının güvenliğini sağlamak ve daha iç bölgeleri de ele geçirmek için İngiltere başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından altın avcılığı için kıtaya gelen azılı suçluları teşvik ediyor, bir Kızılderili kafası veya derisi getirene kırk sterlin ödüyordu. Amerika’daki bu insan avcılığı bir dönem Avrupa’da gelir kapısı olarak görülmüş, bu da dünyanın dört bir yanından en vahşi katillerin kıtaya gitmesine sebep olmuştu. Bunların en ünlülerinden biri Kara Jack lakaplı John Joseph Pershing’di. Acımasızlığıyla ün salmış bu cani, “En iyi Kızılderili, ölü Kızılderili’dir.” sözüyle tarihe yüz karası olarak kazınmıştı.
Amerika kıtasına Avrupalılar ayak bastıklarında ortalama seksen milyon Kızılderilinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Dağınık, kabileler hâlinde yaşayan bu barışsever halklar sinsi işgalcilere karşı uzun yıllar direnmiş ama başarılı olamamışlardır. Özellikle kendilerine uygulanan katliama isyan eden kimi kabileler birleşip isyan ettiklerinde karşılarında ağır top ve tüfeklerle teçhiz edilmiş orduları görmüş ve kısa sürede yenilgiye uğramışlardır. Yine de o dönemde toprakları için savaşan Kızılderililer büyük kahramanlıklar ortaya koymuştur. Ne var ki katliamların boyutları öyle bir noktaya varacaktır ki bu kahramanlıkları anlatacak kimse kalmayacaktır. Amerika daha sonra edebiyat ve sinemada Kızılderilileri vahşi, kendilerini medeni gösterecek bir imaj mühendisliği yapacak ve bütün dünyaya bunu servis edecektir.
Avrupalıların ayak bastığı andan itibaren sadece Meksika’daki yerlilerin nüfusu, yüz yıl içinde yüzde doksan beş oranında azalmıştı. Yerli halk, daha önce hiç işitmedikleri hastalıklar yüzünden esir kamplarında kitleler hâlinde ölüme terk edildi. Karnını doyurmak isteyenlerin kölelik yapmaları zorunluydu. Tecrit edilmişlerdi ve geleneksel tarım alanları ellerinden alınmıştı. Kızılderililer ya açlıkla boğuşacak ya da köleliği kabul edecekti. Bu trajedi, onların makûs talihinin son durağıydı.
Amerikan tarihinde yer alan Kızılderililere yönelik insanlık dışı katliamlar bütün tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Bu nedenle çeşitli dönemlerde Amerikan idarecileri Kızılderililerden özür dilemiştir. Ne var ki daha sonra asimile edilen az sayıdaki yerliler sayılmazsa bu özrün muhatapları yeryüzünden çoktan silinmiştir.

Zeynep Demir / Diyanet Dergisi

adminadmin