Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 10-01-2013 13:07   Güncelleme : 10-01-2013 13:07

Bir mont, bir bot ve bir de..

 Bir Mont, Bir Bot ve Bir De Gözyaşı     Değerli arkadaşlarım Ö

Bir mont, bir bot ve bir de..
 Bir Mont, Bir Bot ve Bir De Gözyaşı
 
 
Değerli arkadaşlarım Ö. Atilla TEZCAN ve Gülçilem ÇAKMAK’ a ithafen.
 
Sınıfımdayım, çocuklar onları bekleyen hayatın provasını yaparcasına bir köşede oynuyor. Ben de dalmış onların gelecekte nasıl insanlar olacaklarını hayal ediyorum, oynadıkları oyunlardan. Oyun çocuğun en ciddi işidir diyor, üniversite sıralarından kalma bir ses.
 
Birden telefonuma gelen mesajla çıkıyorum daldığım dünyadan. Çekip getiriyor beni yaşamış olduğum zamana. Alıp bakıyorum telefonuma, uzaklardan değil yan sınıftan geliyor mesaj. Gülçilem Hoca “Hemen sınıfıma gel.” diyor. Telaşla çıkıp yanına gidiyorum. Gülçilem ne yapacağını bilemez halde oturuyor koltuğunda. “Ertan ağlıyor.” diyor. Ertan’ı tanımıştık daha önce. Okulumuzun bedensel engelli ve bir o kadar da zeki çocuğu. Öyle içten ağlıyor ki, başını da sıranın altına sıkıştırmış, yalnız sesini duyabiliyoruz. Ne oldu, kim üzdü bu çocuğu diyorum. Saatlerdir ağlıyor diyor öğretmeni, sonra da başlıyor anlatmaya.
 
Sabah okulumuza bot ve mont yardımı gelmişti, bunlardan birer tane de Ertan’a verdim. Aldığında çok mutluydu, yanından bir an bile ayırmadı. Öğle arasında abisi almaya geldi Ertan’ı, yardımlara baktı; “Hocam bu botu neden verdiniz ki, zaten kullanamayacak.” dedi. Olsun heves eder giydirirsiniz dedim ben de.
 
Gittiği gibi gelmedi Ertan. Gülümseyerek giden yüz, gözyaşlarıyla döndü sınıfına. Biraz sonra düzelir diye düşündü öğretmeni ama saatlerdir ağlıyordu.
 
Hepimiz seferber olduk Ertan için. Atilla Hoca da gelmişti. o bir köşeden ben bir köşeden Ertan’ ı güldürmek için türlü yollar denedik.
 
Bir süre sonra öğrendik ki; ne montu olmuş Ertan’a yaşıtları kadar gelişemediğinden ne de aldığı çizmenin bir anlamı varmış, belinden aşağısı hiç tutmadığından.
 
Abisi benim olsun bu mont demiş, oturmuş tabi Ertan’ın da içine bu söz. Diğer arkadaşları gibi ne montunu giyebilmiş ne de çizmeleriyle boy gösterebilmiş. Bizim verdiklerimiz daha bir yaralamış meğer Ertan’ı.
 
Keşke vermeseydim diyor, yıkılmışçasına oturduğu koltuktan Gülçilem. Ertan sırasında hala ağlıyor. Atilla, Ertan’ı en güzel montun onun olduğuna iknaya çalışıyor. Çaresizce birbirimize bakıyoruz. Ne aldığımız eğitim yetiyor Ertan için, ne de içimizdeki haykırışı. “Bazı yaralar iyileşmez diyorum.” ben de. Hepsi birden sinirle bakıyor yüzüme.
 
Tüm bunlar yaşanırken biz de Ertan’a o mont ve botu vererek, iyilik mi yoksa kötülük mü yaptığımızı sorguluyoruz. Bizim yardımımız Ertan’ın yarasını daha mı çok kanatmıştı?
 
Haydi, çocuklar toparlanın ders bitti, eve gidiyoruz. Bugünkü dersin bize olduğunun farkında olarak çıkıyoruz okuldan. Sırtımızda öğrendiklerimizin yorgunluğu, aklımızda Ertan’ın gözyaşları, biniyoruz arabamıza ve sessizce uzaklaşıyoruz köyden.
adminadmin