Samsun Haber
Giriş Tarihi : 14-08-2013 09:55   Güncelleme : 14-08-2013 09:55

Bu iftira ve suçlamaları hiçbir vicdan kabul etmez

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Hizmet Hareketi’ne yönelik bilhassa sosyal medyada artan karalama kampanyalarına karşı 11 maddelik bir açıklama yayımladı. Vakıf, “Gezi Parkı eylemlerinin arkasında Hizmet Hareketi var. İktidara ortak olmak istiyorlar. Çözüm sürecine karşılar.” gibi mesnetsiz iddialara tek tek cevap verdi.

Bu iftira ve suçlamaları hiçbir vicdan kabul etmez
 Fethullah Gülen Hocaefendi’nin onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başta sosyal medyada olmak üzere, Hizmet Hareketi’ne yönelik karalama kampanyalarına cevap verdi. ‘Hizmet, bürokrasi üzerinden vesayet kurmak istiyor’, ‘Gezi parkı eylemlerinin arkasında onlar var’, ‘7 Şubat’ta Başbakan’ı tutuklayacaklardı’ gibi iftiralar, vakfın yayımladığı bildiride tek tek çürütüldü.  Vakıf, kamuoyunu Gezi olaylarıyla ilgili Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yaptığı açıklamaları hatırlamaya davet etti. Gülen’in, bazı art niyetli çevrelerin eylemleri istismar ettiğine dair ifadelerine dikkat çekti. Açıklamada, Hizmet Hareketi’nin faaliyet gösterdiği 150 kadar ülkede hem yöneticilerden hem de halktan çok olumlu tepkiler aldığına  işaret edildi. Hareketin bugüne kadar hukuka, demokrasiye ve insan haklarına zıt hiçbir tavrın içerisinde olmadığı belirtildi. İnsanın bulunduğu her yerde hata yapılmasının tabii olduğu da vurgulanarak şu ifadeler kullanıldı: “Hareket, hatalarının tespit edilmesine ve yapıcı eleştirilere sonuna kadar açık olmakla kalmaz, bunları dile getirenlere samimiyetle teşekkür eder. Ancak, karalama kampanyalarına sessiz kalınması mümkün değildir.”
 
 
 
11 İDDİAYA 11 CEVAP
 
Her bir iddianın başlık yapılarak cevabının dile getirildiği açıklamada özetle şu bilgilere yer verildi:
 
1. “Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet Hareketi vardı”
 
 
 
Gerek Fethullah Gülen Hocaefendi’nin açıklamaları, gerekse Hizmet Hareketi’nin tavrı dikkate alındığında bu iddianın asılsız olduğu görülecek. Hizmet Hareketi, insanların şiddete başvurmayan protesto hakkına demokrasiye saygının gereği karşı değildir. Ancak, kendisine gönül vermiş olanların bu tür protestolara katılmalarını istismara açık olması sebebiyle teşvik etmez. Protestoların çevreci duyarlılıkla ve barışçıl olduğu ilk günlerde, Hükümete yakın çevrelerden insanların da katıldığı bu protestoya, Hizmet’e sempati duyan bazı kimselerin olumlu bakmış olmaları, Hizmet Hareketi’nin komplo içinde olduğu anlamına gelmez. Nitekim eylemcilere çapulcu denmemesi gerektiğini belirttiği konuşmasında Onursal Başkanımız Sayın Fethullah Gülen, masum taleplerle başlayan eylemin art niyetli çevreler tarafından istismar edildiğinin ve bazı uluslararası medyanın da olumsuz algılanacak tavır içine girdiğinin altını çizdi.
 
Gezi eylemlerinin en başındaki çevre duyarlılığına hak veren açıklamalar olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “sandık her şey değildir”, Başbakan Vekili Bülent Arınç’ın “özür dileriz”, Kültür Bakanı Ömer Çelik‘in “mesaj alındı”, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “bütün muhalefeti birleştirdik”, AB Bakanı Egemen Bağış’ın “Gezi Parkı eylemleri çoğulculuğun ve demokrasinin bir yansıması” ve son olarak AK Parti Milletvekili İdris Bal’ın raporundaki ‘Hükümetin Gezi olayında stratejik hata yaptığı’ tespiti Hizmet’in yaklaşımından farklı değil. Başbakan Erdoğan da, olaylar hâlâ devam ediyorken tepki olarak düzenlediği Kazlıçeşme mitinginin hemen arkasından Türkçe Olimpiyatları’nın kapanış törenine gelmiş ve Hizmet Hareketi’ni övmüştür. Pozisyonu itibarı ile her türlü istihbarata sahip olan Sayın Başbakan, ‘Gezi komplosu’nun arkasında Hizmet Hareketi’nin olduğunu düşünseydi bu övgüleri hiç şüphesiz yapmazdı.
 
 
 
2. “Gezi Eylemcilerini Hizmet’e yakın savcı ve hâkimler tutuklamayıp salıvermiştir ” Bütün savcı ve hâkimler kamu görevlisi olup HSYK’nın yetkilendirme ve denetimine tabidir. Şayet yapılan görevin ifası konusunda yanlışlıklar varsa sorumluluk Adalet Bakanlığı ve HSYK’ya aittir. Son dönemde medyada yer alan bazı haber ve yazılar sayesinde Hizmet’e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten tasfiye edildiği de kamuoyunun bilgisi dâhilindedir. Üstelik uzun zamandır tutuklu yargılamaları problem olarak gören çevrelerin, şimdi “yargı neden tutuklamıyor” diye şikâyetçi olmaları büyük bir tutarsızlıktır. Ergenekon davalarını gayrimeşru hale getirmek için vesayetçi çevrelerin dillerine doladığı “Cemaatçi yargı” ithamının şimdi başka çevreler tarafından gündeme getirilmesi ve bunların tepki görmemesi düşündürücüdür.
 
3. “Hizmetle bağlantılı polisler, eylemcilerin çadırlarını yakarak ve sert müdahale ederek eylemlerin büyümesini sağladı” Kolluk güçleri kamu görevlisi olup İçişleri Bakanlığı’nın yetkilendirme ve denetimine tabidir. Hükümetin emrindeki kolluk kuvvetlerinin yaptıklarının sorumluluğunu bir sivil toplum hareketine mal etmek mantık dışıdır. Nitekim olayların ilk başladığı andan itibaren bütün müdahale talimatlarının Hükümetten geldiği ve çadırları belediye zabıtasının yaktığı daha sonra ortaya çıkmıştır. Sayın Başbakan da, emniyet güçlerine talimatları kendisinin verdiğini ifade etmiş, emniyet güçlerine destek çıkan açıklamalar yapmış ve nihayet onları olaylardaki performanslarından dolayı ödüllendirmiştir.
 
 
 
Açıklamada, “Darbe tehdidi konusunu gündemde tuttuğu için eleştirilen Hizmet Hareketi’nin darbelere sıcak bakması asla mümkün değildir.” denildi.
 
 
4. “Cemaat Mısır’daki darbeye karşı çıkmıyor” Türkiye’deki  her darbeden mağdur olmuş bir hareketin darbelere karşı olmaması düşünülemez. Bu yaklaşım ile Hizmet Hareketi’nin kamuoyu nezdindeki itibarının yıpratılmaya çalışıldığı açıktır. Darbe tehdidi konusunu gündemde tuttuğu için eleştirilen Hareket’in darbelere sıcak bakması asla mümkün değildir. Fethullah Gülen Hocaefendi, Mısır’daki olaylar üzerine açıkça “Demokrasi bir kere daha darbe yedi” demiştir. Hocaefendi, iktidara gelmesinin üzerinden bir yıl bile geçmeden, “hata yaptı” denilerek Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin, Türkiye’deki 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinin benzeri bir darbe ile görevinden uzaklaştırılmasının tarihe kara bir leke olarak geçeceğini vurgulamıştır. Hizmet Hareketi’ne yakın olan medya organlarının hiçbirinin editoryal çizgisinde darbeye sıcak bakan bir üslup olmadığı gibi, bu organların tüm yayınları net bir şekilde darbe karşıtı olmuştur. Bazı Batılı siyasi çevrelerin Mısır’daki darbe karşısındaki ilkesiz tutumunu da en net şekilde bu medya organları eleştirmiştir.
 
5. “İktidara alternatif arayanlar gidip Gülen ile görüşüyor” Toplumun her kesiminden insanın saygı duyduğu bir sivil kanaat önderinin insanlar tarafından ziyaret edilmesinin alternatif bir iktidar arayışı olarak sunulması ve böyle bir algı oluşturma çabasına girilmesi hem yanlış hem yanıltıcıdır. Toplumun her kesimiyle diyaloğa açık olmuş ve kapısını herkese açık tutmuş olan Sayın Gülen’in, görüşmek isteyen insanlara sağlığı elverdiği sürece “hayır” demesi misyonuna ve inandığı değerlere terstir. Hükümetin birçok üyesi de defalarca kendisi ile görüşmüştür. Yakın geçmişe kadar Hocaefendi’nin Türkiye’de yaşamasını bile hazmedemeyenler bulunmaktaydı. Görünen o ki, şimdi bunlara gurbette ziyaretçilerini hazmedemeyenler de eklenmiş. Bu saygısız tavır bir tür tecrit çabası olarak algılanmaktadır.
 
6. “Hizmet, bürokrasi üzerinden vesayet kurmak ve iktidara ortak olmak istiyor”
 
 
 
Demokratik bir sivil toplum hareketini, böyle suçlamak abesle iştigaldir. Demokrasilerde, seçimle gelen yönetimler yine ancak seçimle gider. Vatandaşların ve sivil toplum aktörlerinin eleştirilerde ve tavsiyelerde bulunmaları, yönetime karışmak olarak görülemez. Seçilmiş iktidarların her an denetim ve gözetimi, katılımcı demokrasinin en tabii gereğidir. Toplum, bu hak ve sorumluluğu sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri ve özgür ve eleştirel medya aracılığıyla yerine getirir. Tavsiye veya eleştiride bulunan sivil toplum oluşumlarını, iktidar peşindelermiş gibi sunarak, onlara “siyasete karışma”, “öyleyse parti kur”, ya da “seçimleri bekle” demek demokratik sistemin ruhuyla bağdaşmaz.
 
Hizmet Hareketi’nin ideallerini farklı düzeylerde benimseyen, çok sayıda insanın olması doğaldır. Demokratik bir ülkede yasal ve meşru vatandaşlık haklarını kullanarak bürokrasiye girmiş Hizmet gönüllülerinin olması da doğaldır. Hangi görüşten ve yaşam tarzından olursa olsun vatandaşların kanunlar çerçevesinde kendi devletinde görev almasının “devleti ele geçirme, sızma, vesayet kurma veya paralel iktidar oluşturma” şeklinde sunulması iyi niyetle açıklanamaz. Benzer ifadeler eski Türkiye’ye ait bakışı hatırlatmaktadır. Elbette ki, bürokratlar yöneticilerinin ve amirlerinin (hukuka uygun) emirlerine itaat etmek ve sadece onlardan emir almak durumundadır. Hukuka aykırı şekilde davrandığı ve yöneticilerinin emirlerine uymadığı ileri sürülen bürokratlar varsa, bunlar deliller ışığında yine hukuka uygun şekilde soruşturulmalıdır.  Ancak, geçmişten bugüne olageldiği gibi, “vesayet oluşturma” ve “iktidara ortak olma” iftiralarıyla, bürokratik katmanlarda belli toplumsal kesimlerin tasfiye edilmesi amacı varsa, bu hukuk ve demokrasiye aykırıdır. Halkın seçtiği iktidarların idari tasarruflarına tabii ki saygılı olunmalıdır; ancak yaygın iddialara göre, insanların Hizmet Hareketi’ne nispet edilerek anayasal bir suç olan fişlenmesi ve sonra da tasfiye edilmesi demokratik değildir.
 
7. “Hizmet, Kürt sorununun çözümü sürecine karşı” Çözüm süreci ile ilgili olarak açık ve net bir şekilde, “Sulh hayırdır, hayır sulhtadır”  diyen onursal başkanımız Gülen’in fikir ve tavsiyeleriyle ilham verdiği Hizmet Hareketi, çözüm sürecini en başından beri desteklemiştir. Sayın Gülen’in, çözüm sürecinin çok öncesinden ve çözüm süreci başladıktan sonra yaptığı açıklamalar nettir ve hükümetin Kürt sorununun çözümü konusunda takip ettiği çizginin ilerisindedir. Bunu çeşitli sohbetlerinde ve en son Erbil’de yayımlanan Rudaw gazetesine verdiği röportajda da ortaya koymuştur. Anadilde eğitim konusunun bir insan hakkı olduğunu ve siyasi pazarlık konusu yapılamayacağını ifade etmiştir.
 
Öte yandan, süreçle ilgili her türlü samimi tavsiye ve ikazlar da asla çözüm karşıtlığı olarak görülemez/gösterilemez. Bilakis, bunlar sürecin daha sağlıklı bir şekilde işlemesi için yapılan katkılar olarak değerlendirilmelidir. Vakfımız, Kürt sorunu ile ilgili bugüne kadar Diyarbakır ve Erbil şehirleri de dâhil olmak üzere pek çok toplantı yapmıştır. Hizmet gönüllülerinin açmış olduğu okullar, Irak Kürdistan’ında zaten 20 yıldır Kürtçe eğitim yapmaktadır. Türkiye’nin ilk yasal özel Kürtçe televizyonu da yine Hizmet Hareketi’ne gönül vermiş müteşebbisler tarafından açılmıştır. Buna rağmen, hükümetin net bir şekilde arkasında durduğu KCK davalarının faturasını Hareket’e mal etmek ve topluma yanlış algılar pompalamak haksızlıktır.
 
 
 
8. “Hizmet 7 Şubat’ta Başbakan’ı tutuklayacaktı”
 
 
 
Bu, akl-ı selim hiçbir vicdanın asla kabul edemeyeceği büyük bir iftiradır. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, mantık kurgusu zayıf ve tutarsız; uygulanabilirliği ise hukuk sistemimiz gereği sıfır olan bu saçma senaryo, “çamur at, izi kalır” mantığıyla art niyetli çevreler tarafından ısrarla tekrar edilmektedir.  Bu iftirayı atanlar, Başbakan’ı tutuklamakla Hizmet Hareketi’nin ne elde edeceğini ve sadece 9 ay öncesindeki seçimlerde yeni anayasa için cansiperane çalışırlarken neden bir anda komplocu oldukları sorusuna bugüne kadar makul, mantıklı ve ikna edici bir cevap verememişlerdir. Kendisine yakın medya ve sivil toplum örgütleriyle ülkedeki demokratikleşme çabasını ve derin yapıların ortaya çıkarılmasını destekleyen, Ergenekon soruşturmasına da bu yüzden destek olan Hizmet Hareketi’ne yakın bazı medya organlarının, KCK bağlantılı MİT soruşturmasını da bu süreçlerle bağlantılı görerek, olumlu bakması, Başbakan’a karşı bir komplonun içinde olunduğu iddiasını asla doğrulamaz. Herhangi bir savcı bir yana, Yargıtay başsavcısının bile Başbakan’a ve bakanlara dava açma yetkisi yoktur. Hal böyleyken, “Başbakan tutuklanacaktı” iddiası saçma bir iftiradan öte değer taşımamaktadır. Hizmet Hareketi’ne gönül verenler, AK Parti’deki hukukçu vekillerin ve yöneticilerin bu art niyetli iftiraların devam etmesine neden göz yumduklarını bir türlü anlayamamakta ve gönül kırgınlığı yaşamaktadır. 
 
9. “Hizmet, seçimlerde bazı parti ve kişiler ile ittifak yapacak”
 
 
 
Hizmet Hareketi, bugüne kadar hiçbir parti ile ittifak yapmadığı gibi bundan sonra da hiçbir parti ya da kişi ile ittifak yapmayacaktır. Herhangi bir parti ile ittifak yapmak, Hizmet Hareketi’nin, parti siyasetinin üzerinde olması ve gönüllüleri arasında her siyasi görüşten bireyler olması gerçeklerine terstir. Hareket, demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, inanç özgürlüğü, adalet gibi temel ilkelerine uygun politikaları ve uygulamaları hangi parti tarafından yapılırsa yapılsın, destekler. Tersi durumlarda, siyasetteki uygulamaları eleştirmekten ya da tavsiyede bulunmaktan çekinmez. Bu, ülke menfaatlerini gözeten partiler üstü bir yaklaşımdır.
 
 
 
10. “Başbakan’ın odasına böceği Hizmet’e yakın çevreler koydu”
 
 
 
Bu, Hükümet tarafından inanıldığına da hiç ihtimal vermediğimiz bir iddiadır. Kurumlar arası mücadelenin bir kurbanı haline getirilmek istendiği aşikar olan Hizmet Hareketi’nin “Başbakan’ı dinlemek” gibi açık bir iftirayla yıpratılmaya çalışılması asla kabul edilemez. Konusu bariz suç teşkil eden böyle bir iddianın gereğinin yapılmamış ve hâlâ yargı yoluyla aydınlatılmamış olması ise düşündürücüdür. Bu tür beyan ve yazıları kınıyoruz. Sorumluların bulunup ortaya çıkarılması yerine ortalıkta bazı tezviratların dolaşması ve ithamların yapılması başka karanlık amaçların güdüldüğünü akla getirmektedir. Konunun aydınlatılması, tertipçilerinin bulunup hak ettiği cezanın verilmesi hükümetin ve yargının sorumluluğundadır. 
 
11. “Fethullah Gülen neden Türkiye’ye dönmüyor? ABD’de olduğu için ABD etkisinde” Bu, Sayın Gülen’e yapılan çok açık bir hakaret ve iftiradır. Zaten, bu iftirayı dile getirenlerin çoğu, aynı şeyleri Hocaefendi Türkiye’de yaşıyor iken de, çok eski yıllarda da dile getiriyorlardı. Bunlar, aynı zamanda ABD’nin dünyanın her yerine hâkim olduğunu da dile getirmektedirler. Sayın Gülen onların anlayışına göre, Türkiye’ye dönse de bu etkiden nasıl kurtulmuş olacaktır? Aynı zihniyet, ABD’ye adım atmamış kişilere de aynı yaftaları ellerinde hiçbir delil olmadan takmaktadır. İlk kurulduğu zamanlarda AK Parti’ye bile ABD projesi diyenler olmuştur. Sayın Gülen’in, defalarca açıklamaları olmuş ve Türkiye’ye dönüşünün, ‘demokratik kazanımları tersine çevirmek için bazı çevreler tarafından kullanılacağı endişesini taşıdığını’ dile getirmiş, dolayısıyla ‘Çok arzu etmekle birlikte endişelerim izale oluncaya kadar dönmeyi düşünmüyorum’ demiştir. Türkiye’deki hızlı gündemlerle ve kendisine yönelecek medya ilgisi ve saldırıları konusunda açık bir şekilde: “Türkiye’ye ne zaman gelirsem geleyim o gün fırtınayı koparanlar, hortumları meydana getirenler, isnatlarda bulunanlar, idam fermanı kesenler yine aynı şeyleri yapacaklar. Bu yaştan sonra da her zaman aynı şeyleri duyarak yaşamanın zor olacağını düşündüm” demiştir. Gülen, bir başka ülkede de yaşasa, bugünkü tezviratların belki 10 katının başka açıdan yapılacağını tahmin etmek zor değildir. Bu iddiaları gündeme getiren ve yazan kişilerin Hizmet Hareketi’ne karşı ‘bir savcı 3 polisle hizmeti terör örgütü ve çete kapsamına sokarız, bitiririz’ gibi karanlık niyetleri ifade ediyor olmaları, buna ilave olarak dershanelerin kapatılma düşüncesini ‘Cemaata had bildirme’ olarak gündeme getirmeleri ve Hizmet’e gönül verdiğini düşündükleri kişilerin bürokrasiden tasfiye edildiğini ifade etmeleri ne acıdır ki derin devlet refleksi ve post modern darbe dönemi planlarını hatırlatmaktadır. Milletimizin fedakârlığı ile açılmış ve büyük hizmetlere vesile olmuş bu kurumların had bildirmek için kapatılması iddiası hiçbir vicdan sahibinin kabul edebileceği bir durum değildir.
adminadmin