Analiz
Giriş Tarihi : 20-11-2016 12:40   Güncelleme : 20-11-2016 11:23

Dilde işgal!

​İşgal, dilimizde, bir yeri, bir mekânı ele geçirmek mânâsına kullanılan bir kelime.

Dilde işgal!

Eskilerin "Harb-i Umûmî" dediği Birinci Dünya Savaşı sonrası, ülkemiz, Batılı düşmanlarımız tarafından işgal edildi. Milletimiz işgale boyun eğmedi, teslim olmadı. Topyekûn bir iman aşkıyla ve cihad ruhuyla, yeni baştan ayağa kalktı, şahlandı ve düşmanlarını defetti!

Ne olduysa, savaştan sonra oldu! Barış masasında, millet "Ruhunu" kaybetti!

Madde plânında kurtulduk amma, ruh plânında helâk edildik. Yavuz Bülent Bakiler'in dediği gibi oldu:

Savaşta çiğnetmedim "HİLÂL"i düşmanlara

Barışta düştü üstüme gölge gölge "HAÇ"...

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, milletin, uğrunda milyonlarla şehid verdiği

"RUH"un ihyâ edilmesi beklenirken, bu ruhu, inkılaplarla çöplüğe attık!

Siyasetimizin, sosyal hayatımızın, aile hayatımızın, hukukumuzun, irfanımızın, eğitim hayatımızın, lisanımızın üstüne düşen "haçın gölgesi" giderek koyulaştı, derinleşti.

Nesiller arasında korkunç bir uçurum ortaya çıktı.

"Denize döktüğümüz" Yunan kâfirinin felsefesini, çocuklarımıza "ders" olarak

okutup kafalarını karıştırdık!

Köklerimizle bütün bağlarımızı kesmek anlamına gelen bir dizi inkılap (devrim)

yapıldı. Doğu'dan, İslâm'dan zorla koparılıp, Batı kapılarına uşak yapılmak istendik!

Yurdumuzdan sürüp çıkardığımız Batılı işgalciler, masa başında muradlarına erdiler.

Toprak işgali sona erdi fakat, kültür işgali, ahlâk işgali, dil işgali hâlâ devam ediyor!

Aydınlarımızın, okumuşlarımızın, yazar-çizerlerimizin, siyaset adamlarımızın,

ilim-sanat adamlarımızın diline bir bakar mısınız?

"Örneğin meselâ" diyenleri mi ararsınız, "Etik, etik" diye ahkâm kesip "ahlâk"a

kıyanları mı ararsınız. O şanlı, şerefli milletimizin "şeref" ini atıp, Fransız keferesinin marsık dumanı gibi, ruhsuz "onur"uyla onurlanan(!)ları mı ararsınız.

Ya, Diyânet'in, "O nur ile, onurlandık!" şeklinde yaptırdığı afişte, kâfiyeye kurban ettiği "şeref"e ne demeli? Ya, güzelim Türkçemizi; ecdadımızın bin yıl bir kuyumcu inceliği ve titizliğiyle işleyerek, bize emânet ettiği Türkçeyi, Batı"-sal"ına bindirip Batı "-sel"ine bırakanlara ne demeli?!

Siz, Türk Dil Kurumu (TDK) gibi hayâtî ehemmiyeti hâiz bir müessesenin (kurum)

başına Türk ve Müslüman olmayan bir kişiyi, Agop Martayan'ı getirirseniz; nasıl bir netice alınacağı, daha baştan bellidir! İsterseniz, "Ebedî Şef" sıfatınızla, o kişiye, "Dilaçar"soyadını verin!

Cumhurbaşkanın yapılmasını istediği inkılap, asıl "ruh"ta yapılmalı ama, nasıl?

ÜSTAD, 42 yıl evvel yazdığı "Hâlimiz" isimli şiirinde demiş, denilmesi gerekeni:

Kalpleri dinler sağır, kılavuzluk eder kör;

Dindara çağdışı der, çağı bilmez profesör...

Ruhsal, parasal, soyut, boyut, eğilim...

Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim!

Oysa hâlis Türk benim, bunlar işgalcilerim;

Allah Türk'e acısın, yalnız bunu dilerim.

Muzaffer Doğan / Fikriyat / Diriliş Postası

 

adminadmin