Samsun Haber
Giriş Tarihi : 20-10-2017 11:36   Güncelleme : 20-10-2017 13:03

Elinde Fındık tutabilen kazanıyor

​19 Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, Samsun’da yayın yapan Bütünşehir Dergisi’nde yer alan makalesinde Karadeniz’de her yıl yaşanan fındık fiyatları tartışmalarına farklı ve bilimsel bir yaklaşım getirdi.

Elinde Fındık tutabilen kazanıyor

‘Samsun’da Mevsimlik Tarım İşçiliği’ makalesinde, Samsun ili nüfus hareketleri, iç ve dış, zorunlu ve gönüllü, daimi ve mevsimlik tarım işçiliğini ele alan Prof. Dr. Yılmaz, “fındık sarmalı” olarak adlandırdığı durumu şöyle açıklıyor.

Fındık ilk toplanıp piyasaya girdiği günlerde yüksek oluyor. Büyük şehirlerden gelenler geri dönecekleri için hemen satmaya başlıyorlar. Bu arada belli başlı fındık üretim merkezlerinde meydanlara caddelere “ey vatandaş fındığı satmak için acele etme, fiyatı düşürme” pankartları asılıyor. Fakat zaman kısıtlı, okullar açılacak, yıllık izin bitmiş, fındığı koyacak/depolayacak yer olmadığı için büyük şehirlerden gelen ve kırsal kesimdekiler gibi asıl geliri fındık olmayan gurbetçiler bu ikazlara aldırış etmiyor. Tüccar geri dönecek olan gurbetçilerin elindeki fındığı alıyor. Bu arada piyasa fındığa doyuyor. Akabinde tüccar elindeki fındığa güvenerek kendini naza çekip piyasadan gerekli alımı yapmayarak fındık fiyatlarının düşmesini sağlıyor. Geçen yıl gurbetçi 12 liradan sattı gitti, sonrasında fındık 10 liraya kadar düştü. Yerli üretici de fiyatın düştüğünü görüp fındığı elinde tutuyor. Kasım-aralık aylarına kadar bekletiyor. Tarımsal destek kredisiyle falan devir daim yapıyor nihayet sürdürülemez (borçlar çevrilemez hale gelince) o da piyasaya sürmeye başlıyor.

Bu arada piyasada fiyat yükselmiyor. Çünkü tüccar durumu bildiği için nasıl olsa üretici artık devir daim yapamayacak mecburen satacak diye bekliyor ve nitekim öyle oluyor. Fındık fiyatı yerinde saymaya devam ediyor. Şayet üretici aralık ve ocak aylarını atlatabilirse şanslı. Çünkü o zaman fındık fiyatı gerçekten artmaya başlıyor. Fakat bu arada üreticide fındık kalmamış oluyor. Bu yüzden de piyasaya fındığın az girmesi fındık fiyatının tekrar artmaya başlamasına sebep oluyor. Fakat bu kez de çiftçinin elinde fındık kalmadığı için bu durum üreticinin işine yaramıyor. Ancak istisnai olarak elinde fındık tutabilmiş olanın işine yarıyor.

DAYANAMAYAN SATIP PİYASADAN ÇEKİLİYOR

Bu süreçte hem tüccar hem üretici birbirini test ediyor. Dayanamayan çiftçi ucuz fiyattan mecburen satıyor ve piyasadan çekiliyor. Dayanabilen ise birkaç ay hatta 1-2 yıl kadar fındığı elinde tutup en uygun zamanı ve en iyi fiyatı bekliyor. Böyle bir ortam bulduğunda satarak daha fazla kâr ediyor. Fakat bunu yapabilen çiftçi sayısı toplam üretici içinde çok az sayıda.

Arazi çalışmalarımız sırasında elinde 2 yıldır fındık tutan üreticilere rastladık. İhtiyacı yok, fırsat kolluyor. Fındığın 2014’te 22-23 liraya kadar çıkması bu tür kişilerde böyle bir beklenti doğurmuş. Tekrar 22 lira olmasa da (şu an 8-10 lira) belki 15 lirayı geçer diye bekliyorlar. Banka faizleri köylü için düşük olduğundan, borçlarını krediyle aktar çevir yapıp, fındığı piyasaya sürmeyen bu kişiler halâ beklemede. Fakat bir yanda banka faizi devam ediyor, diğer yanda şu an için bütün beklentilerin aksine fındık fiyatı artmıyor. Çıkmaza giren üretici bazen böyle bir durumda krize girip elinde ne var ne yok ucuz pahalı zararına satmak zorunda kalabiliyor. Bu arada nisan ayına doğru ağaçlara bakılacak. Fındık rekoltesi tahmini yüksekse bu kişiler mecbur elindekini çıkaracak, çünkü bolluk demek fiyatların düşmesi demek. Şayet don vb. olur da fındık rekoltesinin düşük olabileceği tahmini yapılırsa bu kez eldeki fındık bekletilecek.

Fındık fiyatlarını tüccarlar belirliyor. Burada çiftçinin fındık fiyatı üzerinde hiçbir söz hakkı yok. Çarşamba Ovası’nda fındık genellikle Çarşambalı ve Termeli tüccarlara satılıyor. Çiftçi ihtiyaç duydukça gidip kendisi veriyor. Büyük tüccarlar, şayet fındık çoksa üreticinin ayağına geliyor. Numune alıp laboratuvarlarında randımanına bakıyor, işine gelirse köye kamyon gönderip fındığı aldırıyor. Bu büyük üreticiler için böyle. Küçük üreticilere (az fındık için, yani 1-2 ton için) tüccar gelmiyor, fakat 10 ton için geliyor. Fındık organik olursa fiyatı biraz daha yüksek oluyor, fakat organik yapan yok.

Bütün bunların dışında; miras yoluyla parçalanmanın engellenerek fındık bahçelerinin giderek küçülmesinin önüne geçilememesi, bu nedenle büyük üretici değil sürekli daha küçük üreticilerle karşı karşıya kalınması, üretici sayısının yıldan yıla artmasına karşılık, bunların çok büyük kısmının küçük üretici olması nedeniyle güçlü kooperatifleşme vb. yollarla fındıktan daha fazla gelir elde edilebilecek üretici birliklerinin kurulamayışı, lisanslı depoculuk vb. yöntemlerle fındık fiyatının istikrarlı hale getirilememesi, yıllık rekolte farkı, fiyatlardaki istikrarsızlık, uluslararası rekabet, fındığı üreten fakat uluslararası piyasada fiyatını belirleyen ülke olmayışımız, son yıllarda büyük alıcılardan olan bir şirketin fındıkta rakibimiz olan İtalyanların eline geçmesi, bunun getirdiği kuşku ve endişeler, fiyatların aşağı doğru gitmesi durumunda çiftçi lehine hareket edilememesi vb bütün bu hususlar halen devam eden ve yakın gelecekte de çözümü pek mümkün görünmeyen problemler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Velhasıl, var mı yok mu diye tartıştığımız “fındık politikamız” yeniden sorgulanmalı, başta devlet, üreticiler ve bilim insanları olmak üzere ilgili taraflar bir araya gelerek dünya fındık merkezi olma ve fındık piyasasını elimize geçirmek için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Özellikle eğimli yamaçlarda fındığın aynı zamanda erozyonu önleyen bir bitki olduğu, fındıktan elde edilen gelirin bölge insanı için halen başka bir alternatifinin henüz olmadığı, kırsal kesimde bir miktar nüfus kalmışsa bunun da fındık geliri sayesinde olduğu gibi hususlar da unutulmamalıdır.

Bütün bunlar yapılırken Türkiye’nin en dezavantajlı gruplarından biri olan ve bizim ucuz sebze-meyve yememiz için hayatlarından fedakarlıkta bulunan mevsimlik işçilerin durumu da göz ardı edilmemelidir. Onların yaşam şartları ve gelir düzeylerinin iyileştirilmesi, insanca yaşam sürmeleri, geldikleri yerlerde güvenlikleri en üst düzeyde sağlanmalıdır. Bu kişilerin ülke çapında birlik ve beraberliğimizin de bir sigortası oldukları unutulmamalı,  Başbakanlık genelgeleri doğrultusunda  bu kesimle ilgili gereken tedbirler acilen alınmalıdır.

adminadmin