Analiz
Giriş Tarihi : 20-11-2019 09:38   Güncelleme : 20-11-2019 09:38

​Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) üzerine bir değerlendirme!

Son yıllarda, hattâ son günlerde üzerinde en çok tartıştığımız konulardan biri de “erken emeklilik”, diğer bir söylemle EYT, yani “emeklilikte yaşa takılanlar”.

​Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) üzerine bir değerlendirme!

Önce şunu belirtelim ki her çalışan için belli bir çalışma süresinin ardından yorgun ve güçsüz düşen bedenin dinlendirilmesi tabi ki doğal bir haktır. İnsanlar çalıştıkları süreye ve ödedikleri prime bakılarak belli bir yaşa geldiklerinde, ya da güçsüz duruma düştüklerinde, belli bir ücret karşılığı elbette emekli olmak isterler. Çalışırken yapamadıklarını yapmak, ölmeden önce biraz dinlenmek ve sağlıkları elverdiği ölçüde gezmek dolaşmak her çalışanın hakkıdır. Buraya kadar tamam. (Bu arada Allah korusun; çalışma esnasında kaza geçirenler, malûlen emekli olanlar ve diğer mücbir sebeplerle çalışamaz durumda olanları ayrı tutuyoruz. Konumuz normal şartlarda gerçekleşen emeklilik ve süresi ile ilgili).

Şimdi konu başlığındaki sıraya göre meseleyi ele alalım. Bir ülkede ölenlerin toplam yaş miktarının ölüm sayısına bölünmesi ile ortaya çıkan rakam “ortalama ömür” olarak tanımlanır. Misal; bir kişi 2 yaşında, diğer kişi 80 yaşında öldüyse 80+2: 82, 82/2: 41. Bu iki kişinin yaşadığı yerde ortalama ömür 41’dir. Bir ülkede 5 yaş altı nüfus yani “bebek ölümü” ne kadar çoksa ortalama ömür o kadar düşüktür. (Günümüz bazı Afrika ülkelerinde ortalama ömrün 40 yaş civarı olması, oradakiler kırkından fazla yaşamadıkları için değil, bebek ölümleri çok yüksek olup ortalama ömrü aşağı çektiği içindir).

Türkiye’de 1980 öncesi bebek ölüm oranları yaklaşık binde 160, buna bağlı olarak ortalama ömür de 55 yaş civarındaydı. 1980’lerden günümüze aşı kampanyaları, hijyen, beslenme, sağlık ve eğitim şartlarındaki iyileşmeler vb faktörlerin etkisi ile bebek ölüm oranları binde 10’lara kadar düşürülmüş, buna bağlı olarak da ortalama ömür 70 yaşın üzerine çıkmıştır.  

Bir ülkede (bebek ölümleri hariç) ileri yaşta ölenlerin ortalaması ise “ortalama hayat beklentisi” (veya ‘doğuşta beklenen yaşam süresi’) olarak tanımlanır. Misal; 3 kişiden biri 70, biri 76, biri de 80 yaşında ölsün. 72+76+80:228, 228/3:76. Böyle bir ülkede ortalama yaşam beklentisi 76 yaştır. Gelişmiş ülkelerde emeklilik yaşı işte bu “ortalama yaşam beklentisi”ne göre belirlenmektedir. Ortalama yaşam beklentisi 80’in üzerine çıktığı, arkadan da yeterli genç nüfus gelmediği için gelişmiş ülkeler emeklilik yaşını 65’e çıkarmışlar, Güney Kore ve Japonya şimdiden 70’e çıkarmış, İsveç ve diğer bazı ülkelerde ise bugünlerde 70’e çıkarılması gündemdedir. 

Burada dikkat edilmesi gereken nokta  “emekli olduktan sonra ortalama hayatta kalma / emekli maaşı alma / emeklilikten faydalanma süresi”dir. Şöyle ki, gelişmiş ülkelerden birinde insanlar ortalama 65 yaşında emekli oluyor, o ülkede ortalama yaşam beklentisi de 80’i buluyorsa emekli maaşı alma süresi 15 yıldır. Emeklilik yaşı 65, ortalama yaşam süresi 85 olduğunda ise emekli maaşı alacağı süre 15 yıldan 20 yıla çıkmaktadır. Ortalama yaşam beklentisi, yani ömür uzadıkça sigorta ve emeklilik sistemi üzerindeki baskı daha da arttığından gelişmiş ülkelerin sistem üzerindeki bu baskıyı azaltmak için emeklilik yaşını yükseltme, misal 70’e çıkartarak emekli maaşı ödenecek yıl sayısını azaltma yoluna gitmeleri bu yüzdendir. Türkiye’de hâlihazırda kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaş olarak uygulanmakta olan bu sürelerin, önümüzdeki yıllarda kadınlarda 60 erkeklerde 65 yaş olarak uygulanmak istenmesinin arkasında yatan gerçek neden de budur.

Meseleye sadece emekli maaşı alma süresi olarak bakmak ta yanlıştır. Bu süre uzadıkça, insanların daha da yaşlanmasıyla ortaya çıkan hastalıklara bağlı olarak sağlık sorunları artmakta, hastane ve ilaç masrafları çoğalmakta, belki emeklilik maaşının 3-5 katı gider sağlık harcamalarına ayrılmaktadır. Şu an için Türkiye’de % 10 civarında olan yaşlı nüfus, mevcut toplam nüfus içinde oran olarak hızla artmaya devam etmektedir. Almanya gibi gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfusun % 22’lere vardığı, alttan da yeterli genç nüfusun gelmediği dikkate alınırsa emeklilik yaşını yükseltmek için onların niçin bu kadar telaş ettikleri kolaylıkla anlaşılabilir. Türkiye’de de gerek doğurganlık oranlarının düşmesi ve nüfus artış hızındaki gerileme, gerekse nüfusun yaşlanma hızına bakıldığında benzer bir akıbet de bizi beklemekte, bugünden radikal tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. 

Biz henüz emekli yaşını tartışırken, gelişmiş ülkeler emekli yaşının yükseltilmesi yanında emeklilik hakkı kazanmış yaşlı nüfusun belirli bir süre daha aktif tutulması için büyük çaba sarfetmekte, bu yönde önemli tedbirler almaktadır. Amaç emeklilikten sonraki dönemde insanların pasif / hasta / güçsüz değil, aktif olarak ömürlerini geçirmelerini sağlamaktır. Aksi takdirde yaşlı nüfusun sağlık giderleri emeklilik maaşının kat kat üstünde olabilir ve bu da mevcut sosyal güvenlik sitemi üzerinde çok daha büyük bir kara delik demektir. Gelişmiş ülkelerde emeklilik yaşının 65’ten 70’e çıkarılma teşebbüslerinin arkasında yatan sebeplerden biri de budur.

Türkiye’de özellikle 1980 öncesinde,  ortalama ömür ile ortalama yaşam beklentisi karıştırılmış, ortalama ömre (55 yaşa) göre emeklilik yaşı belirlenmiştir. Bu yanlış bilerek mi yapıldı, bilmeden mi yapıldı onu bilemiyoruz. Fakat o dönemin, yani 1980 öncesinin siyasî şartlarını da göz ardı etmeyelim. Yani; kalkınma durmuş, enflasyon uçmuş, işsizlik artmış… böyle bir ortamda süresini doldurmadan giden gelen koalisyon hükümetleri yeterli istihdam yaratamayınca milleti erken emekli edip, onların yerine mevcut işsizlerin yerleştirilmesi çözüm olarak görülmüş olabilir. (Malum olduğu üzere, SSK’nın iflasıyla sonuçlanan bu durum günümüzde iktidar ile muhalefet arasında cereyan eden siyasî malzeme konularından biridir).

1980 öncesinde ortalama ömrün 55 yaş olduğu ülkemizde 35-40 yaşında emeklilik yadırganmamıştır. O dönemin eğitim sisteminden geçen, bugünün kelli felli sendikacıları da Türkiye’de ortalama ömrü 55 olarak ezberlemişler, bir daha bu bilgilerini gücelleme gereği duymamış olacaklar ki, (ya da siyaset yaptıkları ve bundan rant elde ettikleri için) halâ ortalama ömrü 55 olarak ele almakta, devletin kadınlarda 60, erkeklerde 65 yaş kararını, öldükten 5 yıl sonra emekli olacakları (!) İddiasıyla, meydanlarda boş tabutlar eşliğinde “mezarda emekliliğe hayır” diyerek protesto etmektedirler.

Sonuç olarak Türkiye’de bebek ölümleri 1980’ler itibarıyla binde 150’lerden, 2018 yıl sonu itibarıyla binde 10’un altına (9,3’e) düşürülmüş, buna bağlı olarak ortalama ömür 70’i geçmiş, ortalama (doğuştan itibaren beklenen) yaşam süresi ise yine 2018 yıl sonu itibarıyla ortalama 78 yaş civarına (erkeklerde 75,3, kadınlarda 80,8) ulaşarak, günümüzde 80’lere dayanmıştır. Nüfustaki bu gelişmelere bağlı olarak, tıpkı gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi, Türkiye’de emeklilik yaşının yükseltilmesi, çalışanlara sevimli gelmese de, onların ileride alacakları emekli maaşının garantiye alınması, hastalıklarında kendilerine harcanacak sağlık giderlerinin finansmanı ve hepsi birlikte sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından bizce doğru bir karardır. Aksi durumda, gelişmiş ülkeler için bile büyük problem olan böyle bir yükü, Sosyal Güvenlik sistemimiz taşıyamaz.

Tabi ki emeklilerimize hayatlarının geri kalanını insanca devam ettirecek maaş ve sağlık imkânları verilmek şartıyla.

Prof. Dr. Cevdet YILMAZ

19 Mayıs Üniversitesi

adminadmin