Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 30-06-2012 16:36   Güncelleme : 30-06-2012 16:36

Eşitsizlik yok edilemez

Köleciliğin yaygın olduğu dönemlerde belirgin bir şekilde ortaya çıkmış olan eşitlik olgusu, günümüzde de varlığını ve önemini korumaktadır

Eşitsizlik yok edilemez
Köleciliğin yaygın olduğu dönemlerde belirgin bir şekilde ortaya çıkmış olan eşitlik olgusu, günümüzde de varlığını ve önemini korumaktadır. İnsan haklarının zirvede olduğu belirtilen ülkelerde dahi bu olgu halen gündemde bulunmakta, eşitlik olgusundan sapma olarak nitelenen söz ve davranışlarda düzeltmeye gidilmektedir. Eşitlik hakkında yapılan uygulamalar ne düzeyde olursa olsun, eşitlik olgusu tanım düzeyinden başlamak üzere her aşamada sorgulanmakta ve yeniden tanımlanmaktadır. Yapılan her bir uygulama yeni tartışma alanları açmakta, nihai hedefe ulaşılamamaktadır. Belki işin doğasına uygun olanı da budur. Zira evrende hiçbir konuda kesinlik olmadığı gibi biyolojik ve sosyolojik bir olgu olan eşitlik konusunda da kesinlik beklemek olası değildir.
 
İlk etapta olaya böyle bir yaklaşım, eşitlik kavramını diline pelesenk etmiş kişiler nezdinde itici olacaktır. Zira onlara göre “eşitliğin mutlak manada sağlanabileceği” gibi bir önyargı söz konusudur. Eşitlik kavramını matematikteki eşitlik gibi algılayan beyinler, uygulamada da buna uygun yaklaşım ve uygulamalar beklemektedir. Oysa eşitliğin ne olması gerektiğini tanımlamak kadar kolay bir şey söz konusu değildir. Zira eşitliği en güzel şekilde tanımlamak mümkün olmakla birlikte doğada böyle bir şeyin olmasını beklemek ise saflıktır.
 
Eşitlik olgusunun kendi yaşamında uygulanmasını bekleyen birey veya toplumlar ne yazık ki kendi dışındaki canlıları dikkate alma, onların da yaşam hakkını koruma noktasında aynı duyarlılığı göstermemektedirler. Böyle bir duyarlılığın sınırının ne olacağı ve nerede başlayıp biteceği ayrı bir tartışma konusudur. Ancak eşitlik bağlamında konuya yaklaşan bireylerin daha başlangıçta kendi dışındaki canlılarla nasıl bir eşitlik bağlamında bir denge tutturacağı ciddi bir sorundur. Beslenme amacıyla diğer canlıların kullanılması veya kürk hayvanlarına karşı yapılan zalimce uygulamalar başta olmak üzere yapılan uygulamaları eşitlik bağlamında nereye koyacağız. Temelde bu sorun olmakla birlikte eşitliği dilinden düşürmeyenler kendi dışındaki diğer canlıları fazla dikkate almamaktadırlar.
 
Eşitliği sadece insanlar arasında olan her türlü özgürlük bağlamında ele aldığımızda ise bu belirsizlik ve karmaşa yine ortada durmaktadır. Sorun çözülemediği gibi çözülmesi de olanaksızdır. Binlerce yıllık süreçte eşitsizliğin temelini renk ve ırk farklılığı oluşturmakta idi. Hatta bir zamanlar gelir düzeyinin düşük olması veya seçkin sınıfın üyesi olmamak dahi köle olmanın sebebi olmakta idi. İnsanoğlu binlerce yıl bu eşitsiz uygulamayı ortadan kaldırmak için bedel ödemek durumunda kalmıştır.
 
Yüzyıllar süren mücadele sonrasında fiili köleliğin ortadan kalkması aslında köleliğin kalkmasına değil, şekil değiştirmesine ve çağdaş bir maske altında devam etmesine neden olmuştur. Önceden efendinin izin verdiği, zincirini gevşettiği kadar özgürlük alanı bulan köleler gitmiştir. Bu kölelerin yerine düşük ücretle yine efendilere çalışan ve aldığı yetersiz maaş dolayısıyla yaşam alanından fazla uzaklaşamayan ve efendinin kapsama alanında bulunan çağdaş kölelik başlamıştır. Hatta önceden efendisinin gittiği yerlere gidemeyen ve oraya uzaktan bakan yada hizmetçi olarak orada çalışan köleler gitmiş, onların yerine parası yeterse efendisinin gittiği yere gitme izni olan, ancak aldığı ücretle oraya girmesinin olası olmadığı bir düzen gelmiştir. Kısacası ayağa takılan zincirin misyonunu, verilen aylık ücret yerine getirmektedir. Aradaki tek fark, eski kölelerle kıyaslandığında yeni kölelerin efendilerin gittiği yerlere gitme olasılığının düşük de olsa bulunmasıdır. Gidemeyecek belki, ama olasılık olarak şansı vardır. Ve bu düşünce de onu yıllarca oyalamaya ve isyanını yada en olumlu ifade ile hak aramasını engellemeye yetmektedir. Ayrıca çağdaş dünya, çağdaş kölelerin efendilerin eğlence alanlarına gitme olasılığı geliştikçe erişim koşul ve ücretlerini yükselterek erişimlerini de engellemektedir. Onlar da efendilerinin terk ettiği bir alt kademedeki sinema, otel, oyun salonu vs mekanlarda oyalanarak eşitliğin sağlandığını düşünerek rahatlamaktadırlar. Oysa eşitlik sadece bir ütopyadır ve sağlanması imkansızdır. Eşitliği sağlamak için yapılacak her bir çalışma, sadece sonsuza sürecek bir çabanın adımlarıdır. Zira eşitlik imkansız bir ütopyadır ve eşitsizlik asıldır. İnsanlara ve sistemlere düşen bu eşitsizliği mümkün olduğunca minimize etmek ve ideal olana yaklaştırmaktır. Köle ve efendiler arasında var olan uçurumu küçültmektir.
 
Bu dünyada her anlamda ve mutlak eşitliğin yaşanacağı tek yer mezarlıkların altıdır. Mezarlıkların üstü ise, ölenlerin sosyal ve ekonomik statüsüne göre ve yaşayanların bu ölülerin statüsünden medet umma derecesine göre şekillenmesinden başka bir şey değildir. Yaşarken farklı sosyolojik kurallara tabi olan efendi ve kölelerin aynı kurallara tabi olduğu yerdir mezarlıklar. Yaşayanların mezardakilere efendi veya köle muamelesi yapmasının ise kendilerini kandırmadan başka hiçbir önemi yoktur. Özetle dünya üzerindeki eşitsizlik, sadece dünyanın altında eşitlenmektedir. Ve görmesini bilen için gerçek, sadece ölümle karşımıza çıkacak olan bu gerçekliktedir.
adminadmin