Samsun Haber
Giriş Tarihi : 23-09-2012 14:22   Güncelleme : 23-09-2012 14:22

Ey türk zengin ol !

Türk İş adamının bilmesi gereken 101 ekonomi hikayesi’nden yazar ŞAFAK ALTUN, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’ten günümüze ekonomi dünyamızın bilinmeyen öykülerine yer veriyor..

Ey türk zengin ol !
Osmanlı'da yolsuzluğu daha çok kamu görevlisinin bireysel suistimali olarak tanımlayan Altun'a göre, yolsuzlukların sistemli bir hale gelmesinin temelleri İttihat ve Terakki döneminde atılıyor. Toplumsal dönüşüme öncülük edecek bir burjuvazi sınıfı yaratamayan Osmanlı'nın yönetici kademeleri, bu dönüşümü gerçekleştirebileceğini düşündükleri bir 'zenginler sınıfını' yaratmaya karar veriyor. Zengin yaratmanın en kolay yolu ise, var olan zenginliklerin el değiştirmesini sağlamak. 'Ey Türk zengin ol,' şiarıyla yola çıkan İttihat ve Terakki yönetimi de, 'Milli İktisat' adını verdiği politikasını, ticareti azınlıkların elinden alarak Müslüman-Türk tüccarlara vermek üzerine kuruyor.

Şafak Altun, İttihatçıların başlattığı bu sürecin, Kemalistler tarafından da devam ettirildiği görüşünde. Cumhuriyetin kalkınma modelinin de 'bireylerin zenginleşmesiyle, devletin de zenginleşeceği' beklentisine dayandığına dikkat çeken Altun, bu tezini Mustafa Kemal'in Balıkesir Söylevi ile destekliyor:

"Kaç milyonerimiz var? Hiç, binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimiz de birçok milyonerlerin hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız."
Altun'a göre, Türkiye'de devletin yolsuzlukla bütünleştiği iki dönemden ilkini, Demokrat Parti iktidarı oluşturuyor. "Savaş bitmiş, Türkiye çok partili döneme geçmişti. Artık her mahallede bir zengin yaratılacak, Türkiye 'Küçük Amerika' olacaktı. Serbest piyasaya dayalı kapitalist bir kalkınma modelinin ilk adımlarının atıldığı bu dönemde, bireysel zenginlik ön plana çıktı. 'Mutlu azınlık' deyimi bu yılların ürünüydü ve kitlelerin fakirleşmesi pahasına kolayca zenginleşen bir azınlığa karşı uyanan öfkeyi dile getirmekteydi."

Yolsuzluğun sistemli hale geldiği ikinci dönem ise, Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisine geçtiği 1980 yılı ve sonrası.

"1983 yılında Özal iktidarıyla başlayan ve 90'lı yılların ilk yarısına kadar süren liberal iktisat döneminde Cumhuriyet tarihinin en lekeli işleri yapılacaktı. Devletin rant oluşumu ve paylaşımındaki genel tavrı, diğer dönemlerden farklı olarak hiç bu kadar açık ve net bir şekilde sergilenmemişti. Özellikle, iktidar kadrolarıyla iş çevreleri arasındaki ilişkilerin yakınlaşması avanta dağıtma ortamını geliştiriyordu."

'Yolsuzluğun 100 Yıllık Tarihi'nin bir diğer özelliği de, geçmişin sayfaları arasında unutulmuş birçok yolsuzluk olayını yeniden gün ışığına çıkarması. Kitapta özellikle Milli Mücadele ve Tek Parti döneminde yaşanan bir çok olayın ayrıntılarına yer verilmiş. Mustafa Kemal'in son yıllarında, İsmet İnönü ile aralarının açılmasına neden olan olaylardan birinin de Bomonti bira fabrikası imtiyazı olduğunu öğreniyoruz.

Atatürk'ün ortaya çıkardığı yolsuzluk olayından, İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'dan rüşvet alan gazetecilere; İnönü'nün kardeşi Hasan Rıza Temelli'nin İstanbul bürokrasisini yıldıran taleplerinden, ilk büyük devalüasyondan kimlerin kazançlı çıktığına kadar birçok olayın ayrıntıları da 'Yolsuzluğun 100 Yıllık Tarihi'nde anlatılıyor.

Kitabı okurken, Süleyman Demirel'in 'Aile fotoğrafı'nda olduğu gibi her döneme damgasını vuran bir fotoğraf çekmenin mümkün olduğu ortaya çıkıyor. İttihat ve Terakki döneminin fotoğrafında öne çıkan İsmail Hakkı Paşa ve Kara Kemal, bir yandan Parti için, bir yandan da yakınlarının ve kendilerinin şahsi çıkarları için çalışmayı ihmal etmiyorlar.

Altun, Abdülhamit döneminde Beyoğlu'nu haraca bağlayan Fehim Paşa'yı ve Türkiye'nin İspanya İç Savaşı'nda adının geçmesine neden olan Ekrem König'i derin devletin ilk adamları olarak tanımlıyor.
 
Her dönemin yöntemi var

'Yolsuzluğun 100 Yıllık Tarihi'nde ortaya çıkan gerçeklerden biri de ekonomik ve siyasi konjonktürle birlikte yolsuzlukların biçiminin değiştiği. Milli Mücadele sonrasında ortaya çıkan 'Aferizm' (çıkarcılık); Kurtuluş Savaşı'nda beş kuruş parası olmayanların, Cumhuriyet ile birlikte iktidarın nimetlerini keşfetmelerini niteliyor.

'İhtikar' (vurgunculuk); devletin ekonomideki denetimini arttırdığı İkinci Dünya Savaşı yıllarında tüketim ve askeri malzemelerle ilgili artan yolsuzlukların adı olarak karşımıza çıkıyor. Mallar stoklanıyor, devletçe belirlenen fiyat arttıkça mallar piyasaya azar azar sunuluyor ve vurgunlar yaşanıyor.

Döviz taşımanın ve ithalatın yasak olduğu 1970'li yılların modasında ise 'Kaçakçılık' ön plana çıkıyor. Özellikle içki, sigara ve döviz kaçakçılığı sıradan işlerden biri haline geliyor. 'Hayali ihracat' ise Özal döneminin Türkiye'ye hediyesi. Dönemin yıldızı olan Kemal Horzum, hayali ihracattaki başarısıyla tanınmasına rağmen, daha sonra kendini geliştirerek eski ve yeni yolsuzluk türlerinin bağlantısını üzerinde taşıyan sembolik bir figür haline geliyor.

Aslında yolsuzlukta karma modellerin ön plana çıktığı 1990'lı yıllar için tekil bir tanımlama yapmak güç. Ancak yine de kamu bankalarının iktidara yakın kişilere verdiği sıfır faizli geri ödemesiz kredilerin en çok revaçta olan yöntem olduğunu söylemek mümkün. Bu dönemin bir özelliği de yolsuzluk literatürünün yeni terimlerle zenginleşmesi. 'Hortumlama' deyiminin sözlüklerde yerini aldığı bu dönemde, yolsuzlukların hızına yetişemeyen TDK 'Back to back' için henüz Türkçe bir karşılık bulamadı.
 
Ve bilanço

Şafak Altun, her yolsuzluk olayının maddi boyutlarını da ortaya koymaya çalışmış. Ancak yine de yolsuzluğun bilançosunu ortaya koymanın hem zor hem de yanıltıcı olacağını da belirtiyor. Ortaya konan rakamların, saptanan yolsuzluk olaylarından hareketle hesaplandığına dikkat çeken Altun, "Rakamlar buzdağının görünen kısmı. Görünmeyenin ne kadar olduğunu ise sadece o işi gerçekleştirenler bilebilir" diyor.

Yine de fikir vermesi açısından 2003 yılında TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun ortaya koyduğu rakamın 160 milyar dolar olduğunu söyleyelim. Ekotimes dergisinin 2001 yılının Ağustos ayında yaptığı bir araştırmaya göre sadece 1980'li yılların bilançosu 105 milyar dolar.

Altun, bu düzende yolsuzluğun sona ermesinin boşa bir umut olduğunu kitabın önsözünde şu cümlelerle ifade etmiş.

"İktidara gelen hangi siyasi parti ve ideoloji olursa olsun, kendi yandaşlarına ve partililerine köşeyi dönme ve kolay para kazanma olanaklarının sunulması gerçeğini değiştirmemektedir. Günümüzde yaratılan toplumsal ve ahlaki değerlerin parasal ifadelerle anlamlı hale getirildiği Türkiye, umutları yeşertecek sistemin hayata geçeceği günü bekliyor hâlâ... "

Akasyam.com
adminadmin