Analiz
Giriş Tarihi : 07-01-2019 12:47   Güncelleme : 07-01-2019 12:47

Fethin Sembolünden Zihniyet Bariyerine Ayasofya…

Fethin Sembolünden Zihniyet Bariyerine Ayasofya…

Ayasofya bu ülkenin kahir ekseriyeti için “Fethin Sembolü”dür ve de öyle kalacaktır. Hiçbir zihniyetin ya da bayağı bir tipin siperi ya da gösteri alanı olamaz…     

Tarih boyunca devam eden çok kadim bir durumdan bahsetmek istiyorum; zihniyet bariyerleri olarak… Ayakta kalmanın bir yöntemi olarak seçilen semboller daha çok bir endişeyi ifade ederler: Yok olma korkusu. Evet, büyük çabalar gösterilerek, bedeller ödenerek elde edilenlerin, “ilelebet” korunabilmesinin gerekliliği ile bu sembollere sarılmak gerekir…

Her inancın, her ulusun ayakta kalmak için sarıldığı semboller farklıdır. Bu semboller bir yandan da bütün detayların sadeleştirildiği, bir ulusun ya da inancın mensuplarının her birinin aynı şeyi aynı şekilde algılamasına yarayan önemli mesajcılardır. Nesilden nesile bir zihniyeti aktarırken de büyük bir kolaylık sağlarlar…

Olaylardaki karmaşayı gidermek için de dönemselleştirme yapılır mesela... Tıpkı bir kitabı okurken zihinsel dağınıklığın engellenmesi ve her bir konunun yerli yerinde olarak algılanabilmesi için uygulanan bölüm ve alt bölümler gibi… Yani aslında insan zihni ve de toplumsal hafıza bu yatkınlığını ve doğal işleyiş formunu dokunduğu her şeyde görünür kılar demek istiyorum…

Tıpkı diğer toplumlarda olduğu gibi bizim toplumumuzun da ürettiği semboller vardır. Dolayısıyla modern bir duruma tekabül eden sağ ve sol anlayışların da kendilerine göre ürettiği semboller vardır. Ve bu semboller, fikir ayrışmalarının derinleştiği ya da derinleştirilmek istendiği dönemlerde adeta birer “siper” olarak da kullanılabiliyor…

Bu siper olarak kullanılma durumunu en çok tetikleyen şey ise bana göre bir zihniyetin, kendisini hâkim zihniyet karşısında zayıf hissetmesidir. Yok, olma korkusu sembollere daha çok sarılmayı gerektirdiği için… Hâkim düşüncenin en büyük tehlikesi de sembollerini kaybetme riskidir… O da gücü oranında sembollerine olan ihtiyacını unutur ve yozlaşmaya başlar. Bu sarkaç çok az dönede dengede kalabilmiş olsa da “değişim”in ana dinamiğini yaşatan dengesizlik ve çatışmalar hep daha önde olmuştur tarih boyunca…

Cumhuriyet tarihimizin en önemli zihinsel bariyerlerinden biri de hiç kuşkusuz Ayasofya Camii oldu… Muhafazakâr zihniyetin karşısında duranlar, yaşayabilecekleri sarsıntılarda ya da gidecekleri yeri şaşırmaları durumunda ortak buluşma noktası olarak burayı belirlediler… Tıpkı Atatürk Kültür Merkezi gibi ve o merkeze adını veren Atatürk gibi…

İşte bu sembollere yüklenen derin anlam, arkasına sığınanlar için onları dokunulmaz yapıyor. Aynı zamanda onları bakışların odağına yerleştiriyor. Hem o anlama tutunanların hem de o anlamın karşısında olanların odağında olan bu sembollerin bir üçüncü dereceden ilgilileri de var. Onlar ise işin ya tamamen gösteri ya da tahrik edici tarafındalar.

Birisi kendi ismini herkesin baktığı yerde gündeme taşımayı arzularken diğeri, kendi emellerine ulaşmak için gurupları çatıştırmayı gündeminde tutmaktadır… Hulasası ise sembollere ilgi hangi yönde ya da hangi düzeyde olursa olsun ya onların değerini yükseltir ya da gündemde tutar…

Bu vesilelerle yukarıda zikrettiğim semboller de özellikle sağ iktidarlar döneminde hassaten de AK Parti döneminde çokça gündeme geldi… Bunun en önemli sebebi ise AK Parti’nin çok güçlü bir taleple iktidarda olması ve onun dönüştürüme kudretidir. Sekülerleşmeyi önceleyen Kemalizm, bu tarz bir korkuyla ilk olarak Adnan Menderes’in iktidarında yüzleşti. Ona ve iktidarına yapılan saldırılar ve bu saldırılarda kullanılan “siper” amaçlı “zihinsel bariyer”leri iyi hatırlayalım. İkinci olarak da Özal dönemidir. O dönemde de korkular artınca yeniden siperlere girme ihtiyacı hissedildi ve maalesef hiç hak etmeyenler başka başka zihin cephelerine konularak adeta düşman ilan edildi… Kanadını kırık hisseden Mine’nin ifadeleri aslında kendiyle aynı sipere girenlerin de ortak kanaatiydi bana göre…

Ayasofya bugünlerde yeniden gündemde… Ama daha çok gündeme gelmek isteyen bir şovmenin gündemi gibi geliyor bana… Dans ediyormuş havası verilerek çekilen o pozun detayları da ortaya çıktı zaten… Fakat bunu yapanın, gelecek tepkileri hesaba katamaması da mümkün değildir… Şöhret hırsı bazen akıl almaz riskleri de aldırabiliyor demek ki; tıpkı kutsal mekânlarda müstehcen pozlar veren o, Papen bozuntusu gibi… Bu tarz tahrikler amacına ulaşamasa da bir zihinsel kontrol sürekliliği de sağlıyor belki; ama sürekli test edilmemesi gereken ciddi de riskleri var. Hangi testte patlayacağı belli olmayan bu gerilim hatları, dokunmak isteyenler için yeteri kadar tehlikelidir zira…

Ayasofya bu ülkenin kahir ekseriyeti için “Fethin Sembolü”dür ve de öyle kalacaktır. Hiçbir zihniyetin ya da bayağı bir tipin siperi ya da gösteri alanı olamaz… Gerçek anlamına kavuşması, gerilim hattından çıkarılması muhafazakârların “duygusal öfke patlamaları”ndan çok akıl ve ona bağlı üretimlerin gücünü yakalamalarıyla ilgili… Ayrıca o siperlerdekilere de, “Korkmanıza gerek yok, biz yok etmek için değil, yaşatmak için varız” mesajını, doğru ve kuşatıcı bir üslup ile aktararak…

İsmail ÖZ – Diriliş Postası

adminadmin