Fikir
Giriş Tarihi : 04-12-2016 12:00   Güncelleme : 04-12-2016 12:04

İki Dünya

İki dünya var: İman ve küfür dünyası. Bir biz varız; Müslümanlar. Bir de küffar! Başka bir ifâdeyle, iki millet: İslâm Milleti, küfür milleti. Biz dediğimiz için böyle değil! Allah'ın muradı böyle; Allah istediği için iki dünya var.

İki Dünya

Resmî ideoloji tarafından bize yutturulmak istenense, böyle değil! Türk dünyası, Arap dünyası, Fars dünyası, Rus dünyası, Çin dünyası, Hint dünyası, Alman dünyası, İngiliz dünyası, Fransız dünyası... Dünyada ne kadar kavim varsa, o kadar dünya! Yok böyle bir şey!

Allah, Türk Türk'ün, Kürt Kürt'ün, Arap Arap'ın, Rus Rus'un, Alman Alman'ın, Fransız Fransız'ın, İngiliz İngiliz'in kardeşi demiyor, "Müslüman Müslüman'ın kardeşidir" diyor. Allah, böyle diyor, böyle istiyor. Hikmetinden sual olunmaz! Hikmeti araştırılırsa, işin hâkikati bütün açıklığı ile ortaya çıkar! Aslolan, iman kardeşliğidir.

Günümüz dünyasına bakalım:

Avrupa'da (Batı'da) İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar, Bulgarlar, Yunanlar ve diğerleri... Hepsi de, Hıristiyan oldukları için 'Avrupa Birliği' adı altında bir araya geliyor.

Türkiye, halkı Müslüman bir ülke olarak, Batı kapısında elli yıldır, içeri alınmak için bekliyor! Zaman zaman da, içeri alınmak için adeta yalvarıyor! Niçin almıyorlar? Kapıyı Türkiye'ye niçin açmıyorlar sorusunun cevâbı belli: Türkiye, nüfusunun büyük çoğunluğu ile Müslüman da, onun için!.. Kendi içlerinde olduğu halde, halkının bir kısmı Müslüman olduğu için, Bosna-Hersek'de, Sırp kâfirlerinin, canavarların bile yapamayacağı vahşete seyirci kalmalarını nasıl unuturuz! Yunanistan'ı iflastan kurtarmak için, Avrupa Birliği'nin gayretkeşliğini neye bağlayacağız? Nasıl tefsir edeceğiz?

Batı, aklı putlaştırmış, vahye sırt çevirmiş bir dünyadır. Akılla bir yere kadar varılabiliyor! Batı, Allah'ın koyduğu kanunlara teslim olmak, ferdî ve içtimaî hayatını ona göre tanzim etmek yerine, insan aklının ürettiği felsefelere göre düzenliyor...

Dünyaperest, materyalist, bencil, zevkçi, merhametsiz bir dünya var karşımızda! Vahyin ölçülerinden habersiz, merhamet nedir bilmeyen, her şeyi nefsinin hevâ ve hevesine göre değerlendiren bir dünya...

Felsefe de, bundan başka bir şey değil zâten... Tanzimat'tan, Meşrutiyet'ten, hele hele Cumhuriyet'in ilânından beri bize yutturulan Batı'nın büyük bilinen filozoflarına bakın! Hepsi de, hepsinin ortaya koyduğu düşünceler de hastalıklıdır. Sağlam gibi görünen taraflarına da aldanmamalı. Bazı düşünce adamlarında görülen 'parça doğrular'ı, bizim 'bütün'ümüzle mukayese etmek, abesle iştigal etmek olur.

Kâinatın Efendisi'nin (s.a.v.), 'Hikmet, mü'minin yitiğidir,nerede bulursa alır!' kavlince, onların parça doğrularına, kendi damgamızı vurmak şartı ile değer verilmesinde bir sakınca yoktur.

'Bütün'ü bırakıp da, kırıntıları baş tâcı etmenin, bizi nerelere getirdiği ortada... İslâm dünyasının içinde bulunduğu manzaraya bakarak bunu görmek, ne kahredici bir şey!..

Felsefî girdaplar içinde bir ömür tükettikten sonra, aklın yetersizliğini kavrayan ve derin bir metafizik arayış içine giren Paskal, şu noktaya kadar geldi:

Bana Allah gerek; haberini filozofların değil, Peygamberlerin getirdiği Allah...

Paskal'ın bir başka sözü:

Felsefe hep itibârî, izâfî (subjektif) görüşler ortaya koyar. Meselâ, Pirene Dağları'nın bu tarafında 'doğru' denilen şeye, öbür tarafında 'yanlış' deniliyor! Hududu belirleyen nehrin bu tarafında adam öldürene 'kâtil' , öte yanında ise 'kahraman' deniliyor! 

Felsefenin ölçü alındığı yerde, herkese göre bir doğru var! Doğruyu ve eğriyi, güzeli ve çirkini, iyiyi ve kötüyü gösteren Son Peygamber'in (s.a.v.) izi takip edilmedikçe, dünyanın batısı da, doğusu da huzur yüzü göremez.

Üstad Necip Fâzıl, 'Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu' isimli muhteşem eserinde, Batı tefekkürünü/ düşüncesini/ felsefesini, içinde 'sultan' olmayan saraya benzetiyor.

İslâm'ın, dönem dönem yanlış tatbikatı, yanlış yaşanması, İslâm zannedildiği için, insanı ve insanlığı kurtaracak İslâm, günümüzde gurbet hayatı yaşıyor!

Müslümanlar, dünya Müslümanları, ülke ülke, Batı'nın felsefeleriyle; sosyalizmiyle, faşizmiyle, kapitalizmiyle, demokrasisiyle yetiniyor! İslâm, hayatın her alanından çekilmiş.

İslâm, hayatın her alanına; siyasetine, hukukuna, ekonomisine, eğitimine, edebiyatına, sanatına, mimarisine ne zaman yön verecek?

Ne zaman, ne zaman, ne zaman? Bu sorunun cevâbını kim verecek?

Muzaffer Doğan / Diriliş Postası

adminadmin