Fikir
Giriş Tarihi : 17-08-2017 14:03   Güncelleme : 17-08-2017 14:03

Kariyer! Peki, ya karakter?

Ruhlar sanki zincire vurulmuş, zindanlara hapsedilmiş, envai çeşit işkence metotlarıyla köreltilmiş ve sindirilmiş…

Kariyer! Peki, ya karakter?

Materyalizmin ve maddeyi esas alan diğer izmlerin Unkapanı yokuşunda freni patlayan bir kamyon gibi; toplumsal, kültürel, ahlaki değer ve yargıları önüne katarak hızla ilerlediği bir zaman dilimi içerisinde yaşıyoruz. Bizi asırlardan beri biz yapan mananın ve ruhun kurşuna dizildiği bir evredeyiz. Dört bir koldan materyalizm, insanımızı ve insanlığımızı kuşatmış durumda…

Teknolojik gelişmelerin hızlandığı, insanoğlunun yavaşladığı, hantallaştığı, modernitenin dinamikliğini arttırdığı, insani ilişki ve münasebetlerin frenlendiği toplumsal bir krizin en kritik dakika ve saniyelerine şahitlik ediyoruz…

İntiharlar… Cinayetler… Toplumsal patlamalar…

İnsanoğlunun manadan uzaklaşarak, manevi bir boşluğa sürüklenmesiyle başlayan evreyi materyalizmin, maddeciliğin doldurması, kariyer ve karakter arasındaki dengenin temin edilememesi ile ruhi bunalımlar meydana gelmektedir. Bireylerin ruhi bunalımlara girmesi neticesinde de toplumsal patlamalar vuku bulmaktadır. Tüm bu gidişatı düzeltmek, manayı muhafaza edebilmek, kariyer ve karakter arasındaki dengeyi tutturabilmek için İnsanlık, müessirine ulaşmak zorundadır. Bir otomobilin, bir beyaz eşyanın veya elektronik bir aletin kullanma kılavuzu ve kullanım koşulları olduğu gibi mutlak güç, kuvvet ve kudret sahibi olan âlemlerin Rabbi Allah(c.c)’nun en büyük icatlarından, yaratılarından birisi olan insanın da bir kullanma kılavuzu ve kullanım koşulları vardır. İnsanı yoktan var eden, çeşitli nimetlerle rızıklandıran Rabbimiz, insanlığa bir rehber, bir kılavuz ve kurtarıcı olarak gönderdiği Kuran-ı azimüşşan da birçok ayet-i celile de; insanın sosyal ve duygusal bir varlık olduğunu, şekillendirilirken bedeni ve ruhi olarak şekillendirildiğini buyurmaktadır. İnsanın tabiatında var olan maneviyatçılık, sosyallik ve duygusallık ortadan kalktığında, insanın çalışabilirliği söz konusu olmamakta, eşrefi mahlûkat olan insan, esfele safilin; aşağıların aşağısına inmekte, sadece biyolojik olarak insan tanımlaması yapabilmekte ve hayvanilik, vahşilik, canilik peydah olmaktadır.

İnsanı itibarsızlaştıran, maddeyi yücelten, materyalist anlayışın zihinlere kodlanmasına aracılık eden birçok mecra bulunmaktadır. Bunların başında televizyon, gazete, radyo, yeni medya olarak tabir edilen; facebook, twitter, instagram ve bilimum sosyal paylaşım platformları gelmektedir. Bunun yanı sıra artık sosyal yaşantımız da bu materyalistleşmeyi tetikler bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Materyalist bir anlayışın hâkim olduğu toplumsal yapı, genç kuşaklara da bu anlayışı bulaştırmaktadır. Sürekli olarak, diploma, para, iş, kariyer ve benzeri seküler kavramların hava da uçuştuğu akraba ziyaretleri, çay sohbetleri freni patlayan materyalizm kamyonun hızına hız katmaktadır.

Kariyerin yüceltildiği, karakterin itibar kaybettiği bu sürecin önemli bir ayağı da eğitim sistemidir. Manayı değil maddeyi esas alan, haram, helal dengesi yerine kar ve zarar dengesinin benimsendiği eğitim sistemi materyalist anlayışı güçlendirmektedir. Diploma, para, iş, kariyer merkezli ve benzeri sekülerizmin uzantısı kavramlar ruh ve gönül dünyamıza kapatılması güç yaralar açmakta, sosyal, kültürel ve ahlaki değerlerimizin üzerine bir balyoz gibi inmektedir. Elbette kariyer de olmalı; insan para kazanmalı, iş sahibi olmalı, rızkını temin etmelidir. Kariyer, karakterin önüne geçtiğinde sıkıntılar hâsıl olmaktadır. İnsani ilişki ve münasebetlere zarar vermeye başladığında problem teşkil etmektedir.

Dememiz o ki; çocuklarımıza hakiki deri botlar, ayakkabılar almak, bedenlerini kapitalizmin tüm vahşiliğini sinesinde barındıran ve insanlığın üzerine çullanan markalarla sarıp, sarmalamak, ceplerini harçlıklarla, akıllı telefonlarla donatmak noktasında gösterilen gayret ve çabanın ahlak ve edep çizmeleri alınması, onur ve gurur zırhıyla bedenlerin sarılması, kuşandırılması, gönül ve zihin dünyalarının insanlık emareleriyle doldurulması noktasında da gösterilmesi gerektiğidir.

Böyle bir zaman zarfı içerisinde her şeye rağmen manayı muhafaza edebilen insanlara ise uzaydan gelmiş gibi bakılıyor. Ben merkezli bir hayat tarzının dışında kalabilen, materyalizmin henüz sirayet edemediği, menfaat kıskacına girmemiş insanlar, küçümseyici ve aşağılayıcı bakışların muhatabı oluyor ama her zaman için umudumuzu yitirmeyeceğiz. Biliyoruz ki, materyalist anlayışın bilerek veya bilmeyerek taşeronluğunu yapan insanların yarınları diploma, para, iş, kariyer tapıcılığından sıyrılarak menfaat tükürüklerini sıçrata, sıçrata, rant salyalarını akıta, akıta kaba bir eda ile ‘’Dünya’yı sen mi kurtaracaksın?’ sorusuna onurlu ve karakterli bir tavır ve duruş ile ‘’Evet, inanıyorum ve iman ediyorum ki, ben kurtaracağım!’’ diyebilme iradesini ortaya koyacak ve materyalizm dişlilerine çomak sokacaktır. Bu çarkın dönmesine, insanımızı ve insanlığımızı öğütmesine müsaade etmeyecektir.

Ahmet Mücahid Yıldız

adminadmin