Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 30-11-2017 10:00   Güncelleme : 30-11-2017 10:00

Kuran’daki Sessiz Harfler Ve Cifir İlmi

Bazı ilim adamı kisvesinde olup da cahil kalmış kimseler, cifir ilmini ve ebced hesabını inkâr ediyor. Yetmedi bu ilmin en ince noktalarına kadar nüfuz etmiş din âlimlerine ilişmek istiyor. Bu konunun bir hayli uzun olması ve ancak uzmanlara mahsus olarak yazılması ve izah edilmesi gerekir. Lakin köşe yazısı hacminde bir cevap verelim.

Kuran’daki Sessiz Harfler Ve Cifir İlmi

Her şeyden önce kutsal kitabımız olan Kur'an'da 29 surenin başında bulunan 14 hece harfini ihtiva eden ve mükerrerlerle beraber sayıları 78'e ulaşan münferid harflerin bulunduğu sure ve âyetlerin varlığı, bu ilme delalet eder. Bu ayetler birer şifre olup ancak ilimde rasih (üstün) olanların anlayabileceği hikmetlerle doludur.

Bu ayetlere meşhur adı ile "Huruf-i mukatta'a" ve daha derin ifadesi ile bu sistemde yer alan hece harfleri "el-hurûfu'1-mukatta'a" veya "münferid harfler" şeklinde ifade edilir. Cifir ilmini inkâr edenler öncelikle bu ayetlerden habersiz olup Kuran’ın bazı hikmetlere binaen şifreli verilmiş bazı mesajlarından nasibi olmayanlardır. Onların cehaleti veya bilmezliği yüzyıllardır kullanılan ve Kuran’dan istihraç edilen (öğrenilen) birçok önemli mesajların anlaşılmasına mani değildir.

Rabbimden niyazım böyle kimselerin meseleye akıl ve izan ile yaklaşarak Kuran’ın keşfedilmemiş sırlarını anlamalarıdır. Zira vukuundan önce Kuran’da bildirilmiş birçok olay ancak gerçekleşince haberdar oluyoruz. Bunun gibi gelecekte meydana gelecek bazı önemli olayları da bu ilim sayesinde öğrenmek ve Allah’ın emrettiği şekilde hareket etmek için bu ilme ihtiyacımız vardır.

Bediüzzaman Said Nursî,  bu konuda şöyle der: "Ehl-i hakikatin çok ileri giden bir kısmı, Kur'ân'ın kelimâtında pek çok münâsebâtı ve sâir âyetlere, cümlelere bakan vücûhları (yönleri), alâkaları göstermişler. Hususan ulemâ-i ilm-i hurûf (dil ve edebiyatta uzman kişiler) daha ileri gidip, bir harf-i Kur'ân'da bir sayfa kadar esrârı (sırları) , ehline beyân ederek ispat etmişler."

Bu konuyu daha iyi anlamak için asrısaadette meydana gelmiş bir olaydan yola çıkabiliriz. Yahudi âlimlerinin Peygamber Efendimize  (asm) sordukları sual ve aldıkları cevap pek manidardır.

Birgün Medine'de yaşayan bazı Yahudi âlimleri Peygamberimiz (asm)'a gelerek “Ya Muhammed, senin ümmetinin ömrünün az olduğuna (Bakara suresinin başındaki) “Elif lam mim” işaret ediyor” diyorlar. Peygamberimiz (asm) de onlara cevaben diğer surelerin başlarındaki huruf-u mukattaaları okuyor ve “daha var” diye cevap veriyor. Bu cevap Kuran’ın her kelimesinin hatta bir harfinin önemine işaret ettiği gibi mühim sırları da içinde barındırdığını göstermektedir.

Burada Yahudi âlimleri, eski malumatlarıyla huruf-u mukatta ile tarih vererek bu ilimden haberdar olduklarını ifade ediyorlar ve bu ilmin çok eskilere dayandığı anlaşılıyor. Zaman Peygamber Efendimizin (asm) bir mucizesini de işte bu suretle ortaya çıkarmaktadır.

Harflerden tarih çıkarılması “ebced hesabı” adı verilen bir takım usullere göredir. Bu hesaba göre her harfin bir rakam değeri vardır. Kur'an-ı Kerim’de bir yandan harflerle manaları anlatırken, diğer bir taraftan da bazı tarihlere işaret edilmektedir. Mesela, “elif lam mim” harflerinin ebcedi değeri 71 ettiği için Yahudiler ümmetinin ömrü az demişler.

Mesela, Kur'an'da güzel belde manasına gelen "beldetün tayyibetün" ibaresinin İstanbul'un fetih tarihini gösterdiğini Osmanlı âlimleri fetihten önce keşfetmiş ve ortaya koymuşlardır. Nitekim fetih müyesser olunca da Kuran’ın bir sırrı bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bunu şimdi sizler de meşhur bir belediye başkanının ismini telaffuz ederek yapabilirsiniz. Yani her Kuran harfinin açık manaları yanında derin ve gizli birçok manası olduğu görülebilir.

Bu ebced hesabı ve daha geniş ifadesi ile cifir ilmi, gizli, ince fakat makbul bir ilimdir. Peygamberimizin’in (asm) Yahudilere aynı tarz ile cevap vermesi bunu gösterdiği gibi, Kur'an'dan yapılan birçok tarih tesbitleri de bunu isbat eder. Mesela Yavuz döneminin büyük âlimi İbn-i Kemal Hazretleri Mısır'ın fetih tarihini yine bir ayetten çıkararak bu ilmin önemini göstermiştir.

Bediüzzaman Said Nursi’de aynı şekilde ilm-i cifirle pek çok tarihleri Kur'an'dan çıkarmıştır. Mesela Kevser suresinden İstanbul'un fetih tarihini çıkarmasının yanında yine aynı sureden Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılış tarihini dahi bulmuştur. Hatta Osmanlılar'ın Avrupa'ya ilk ayak bastığı tarihi dahi istihraç etmiştir.

Ayrıca İslam dünyasında Hz. Ali, Cafer-i Sadık, Muhyiddin-i Arabî ve Nercmeddin-i Kübrâ gibi en büyük âlimlerin ilm-i cifirle meşgul olup üstatlık yapmaları da bu ilmin makbuliyetine çok kuvvetli bir delildir.

Bediüzzaman "Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir." Hem o Kur’ân-ı Mu'cizü’l-Beyan, cezâlet ve belâgat-ı Kur’âniyeyi mükerreren ileri sürdüğünden remzen anlattırıyor ki: "Ulûm ve fünûnun en parlağı olan belâgat ve cezâlet, bütün envâıyla âhirzamanda en mergup bir suret alacaktır. Hattâ insanlar, kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için, en keskin silâhını cezâlet-i beyandan ve en mukavemetsuz kuvvetini belâgat-ı edâdan alacaktır.” Diyerek Kuran’ın bu mucizevi yönünü ele almakta ve insanlığın son döneminde en keskin silahının belagat ve cezalet olduğunu ifade etmektedir.

Belagat, son zamanlarda İngilizceden alınarak söylendiği hali ile “retorik” en kısa ifadesi ile muktezai hale mutabık söz söyleme sanatı olarak ifade edilmektedir. Bunu basitleştirerek “mevcut hale en uygun söz söylemek” şeklinde söyleyebiliriz.

İşte her şeyin Kitab-ı Mübînde mevcut olduğunu tasrih eden "ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubîn" Âyet-i Kerîmesinin hükmüne göre; Kur'an-ı Kerim, zâhiren ve bâtınen, nassen ve delâleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş ve gelecek her şeyi ifade ediyor, yaş ve kuru her şeyin bu kitapta yer aldığını ifade ediyor.

Yine başka bir Ayette "Yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz daha katılıp (mürekkep) olsaydı, yine de Allah’ın sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, halimdir."(Lokmân, 31/27). Bediüzzaman bu ayeti şöyle tefsir ediyor: "De ki: Rabbimin sözleri (ni yazmak) için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve etsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce o denizler tükenir."

Sözün özü şudur: Denizler gibi her büyük şeyi ne kadar geniş görürsen gör, bil ki bunlar sınırlıdır. Ama Allah’ın ilmi sonsuzdur. Sınırlı olan şey, kesinlikle sınırsız olana yetişmez. Allah’ın kelamı olan Kuran’dan da çok ilimleri öğrenebilir ve akledebilirsin. Yeter ki çaba sarf et. Fakat zamanın cahilleri gibi bilmediğin bir şeyi inkâr etme. Bilmiyorum de, çek git. Yoksa işte yukarıda arz ettiğim veçhile mahcup duruma düşersin.

Bu meseleyi biraz detayları ile yazmak istedim fakat tam 69 A4 sayfası büyüklüğünde bir yazı yazmak icap edecekti. İbni Sina’nın “sözün güzelliği kısalığındadır” demesine binaen kısa kesip arif olan onu anlar diyor Risale-i Nur gibi harika bir Kuran tefsirini tanımayı nasip ettiği için Rabbime sonsuz şükrediyorum…

Vehbi Kara

adminadmin