Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 09-07-2012 15:30   Güncelleme : 09-07-2012 15:30

Siz yine de iyilik yapın

Siz yine de iyilik yapın

Birbiri ile mücadele içinde olan iyilik ile kötülük, tüm din ve ideolojilerin temelinde bulunan iki faktördür. Çoğu zaman kötülüğün aslında var olmadığı, iyiliğin asıl olduğu ve iyiliğin olmadığı veya yapılmadığı durumlarda kötülüğün ortaya çıktığı belirtilmektedir. Her türlü olumlu davranışı iyilik olarak nitelersek, bunun karşısında yapılan ve yapılmayan tüm olumsuzlukların da kötülük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta iyilik yapılması gücü elimizdeyken, yapmamamız veya söylemememiz bile kötülüğün ilk basmağıdır aslında. Her ikisinin varlığının insanoğlunun davranışı sayesinde oluştuğu ve bunun da çağlar boyunca tüm olayların temelinde olduğunu görmekteyiz. Özellikle adliye ve emniyet gibi kurumların ortaya çıkışının temelinde iyiliğin değil, kötülüğün olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu tip kurumların varlığı ve yaygınlığı, bir noktada kötülük olgusunun toplumda ne denli yaygın olduğuna da işaret etmektedir. Kurumlardan kötülüğün önlenmesi veya yok edilmesine dair uygulamaların çıkmış olması, kötülüğün bittiğine ve iyiliğin egemen olduğuna değil, kötülüğün baskı altında tutulduğuna veya maskelendiğine kanıttır.

 

Günümüzdeki ekonomi ve çıkar merkezli yaşam tarzı, iyiliğin yaşamımızdaki payını azaltmakta ve kötülüğü ön plana çıkarmaktadır. Hatta bu yaşam tarzı zaman zaman kötülüğü teşvik etmektedir. Hızla değişen dünyada maddi değişimin yanında toplumsal yapılar da her geçen gün altüst olmaktadır. Kötülük karşısında elimizde olan en önemli yapılardan dinsel, ahlaki ve toplumsal değerleri feodal ve ilkel yapılar olarak yaşamımızdan çıkarıp atmak, yüzyıllarca süren toplumsal evrim sürecindeki birikimlerimizin atılması demektir. Oysa bu birikimler, tüm birey ve toplumların deneyimlerinden elde edilen, temelinde insan ve toplum olan değer yargılarının bütününden başkası değildir. Bu değer yargıları genelde yazılı olmamakla birlikte toplumu düzenleyen ve yönlendiren biricik unsurlardır. İnsan öldürmek, yalan söylemek, dolandırıcılık, fitne çıkarmak, vurgunculuk, hırsızlık gibi pek çok kötü olay, kanunların uygulanmasından çok önce bu dinsel, ahlaki ve toplumsal değerler tarafından zaten engellenmektedir. Bunların engelleyemediği olaylar ancak kanun önüne gelmekte, kanun tarafından bunlar ya engellenmekte yada caydırma amacıyla cezalandırılmaktadır.

 

Günlük yaşamda sürekli olarak iyilik ve kötülüğün mücadelesi devam etmekte, hatta bu mücadele yaşamı anlamlı ve zevkli kılmaktadır. Ortaya çıkan çelişkilerin çözülmeye çalışılması yaşama anlam katmakta ve insan kötülüğe galip geldiği durumlarda mutlu olmaktadır. Bir insanın yapacağı kötülüğü önlemek, yeri geldiğinde kişiyi iyilik yapmaktan daha fazla mutlu etmektedir. Zamanla insan yaptığı iyiliklerin karşılığında kötülükle karşılaştığında umutsuzluğa kapılsa da, bir müddet sonra sağlam akılla düşündüğünde iyilik yapmanın bir emek ve erdem gerektirdiği, kötülüğü yapmak için ise erdeme hiç gerek olmadığı gibi bazen fazla bir çabaya da gereksinim olmadığı görülmektedir. Bazı insanların ise normal davranışları dahi kötülüğün oluşmasına yeterli olmaktadır.

 

İyilik ve kötülük olgusu değerlendirildiğinde, kötülük yapan kişilerin adli ve insani olarak ıslah edilmesi işin farklı bir boyutudur. Her sistem bu konuda üzerine düşeni elinden geldiğince yapmaktadır. Asıl sorun olan, iyi veya iyilik yapan kişilerin kötülüğe maruz kaldığındaki ruh halleridir. Zira yakın çevresinden başlayarak toplumun ulaşabildiği kesimlerine iyilik ve yardım yapan bireyler, bu çevrelerden kötülük gördüğünde hayal kırıklığına uğramakta, zayıf bir anında umutsuzluğa kapılarak yaptığı iyiliği sorgulamaktadır. Hele çevresinin “yaptığın iyilikler yüzünden bunlar başına geliyor” veya “iyi insan olduğunu anladıkları için bunu sana yapıyorlar” gibi konuşmaları, sorgulamanın ilk ayağını oluşturmaktadır. Oysa herkes kendi içerisinde iyi insandır ve yaşamda başına gelmiş veya gelecek bir kötülük muhakkak vardır. Karşıdaki kişiye böyle söylemenin mantıksal hiçbir dayanağı olmadığı gibi, bir gün benim de iyiliğe ihtiyacım olur düşüncesi ile “iyi ki varsın” diyerek anlamaya çalışmak daha yararlı olacaktır. Karşıdaki kişiyi iyi olduğu ve iyilik yaptığı için suçlayanlar, kendilerinin kötü olduğunu ve muhataplarına kötülük yaptığını da kabullenmeyecek ve gerçekten de böyle olmayan kişilerdir. Yaptıkları sadece olayı analiz ederken haddi aşacak cümleler kurmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

 

Burada bir gerçeği de vurgulamadan geçmemek gerekir. Günlük yaşamda “iyilik ettiğin için bunlar başına geldi”, “iyilik yaptığın kişiden kötülük bekle”, “kötülük yapsan bunlar başına gelmezdi”, “ona hiç iyilik yapmadım ki bana kötülük düşünüyor” gibi mantıklı görünse de, tutarsız ve iyilik yapan kişileri rencide etmeye yada kışkırtmaya yönelik sözler sarf edilmektedir. Bu sözlerin gerçeklik payı var mıdır veya ne kadarı gerçektir diye bir düşünmek lazım. İnsan hafızası unutmak ve parçalardan yorumlar yaparak kendini haklı çıkarmak gibi özelliklere sahiptir. Eğer iyilik yaptığınız bir kişiden kötülük görürseniz, yapacağınız ilk iş bugüne kadar iyilik yaptıklarınızdan gördüğünüz kötülükleri baz alarak bir sınıflandırma yapmak olacaktır. Sonuçta kendinizi haklı çıkararak rahatlatacak bir sonuca ulaşılacaktır: “İyilik yaptım, karşılığı bu kötülük oldu. Demek ki kimseye iyilik yapmayacaksın!” Bir de bu düşüncenizi sizinle aynı durumda olan kişilerle paylaşıp ufak çaplı bir destek alırsanız tamamen rahatlarsınız. Oysa gerçekten böyle bir şey söz konusu mu. Gerçekten iyilik yaptıklarımız mı bize kötülük yapıyor.

 

Olayı daha iyi anlayabilmek için, çevremizdeki kişi ve olaylardan bağımsız olarak bir de şöyle düşünelim. Yaşamımızda gerek işimiz aracılığıyla gerekse sosyal ve bireysel davranışlarımız aracılığıyla pek çok insan ile muhatap oluyoruz. Bu esnada bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek pek çok insana iyilik veya kötülük yapıyoruz. Hatta çoğu zaman ne yaptığımızı, biz bile bilmiyoruz. Çok zaman sonra muhatabımız bize hatırlattığında olayın farkına varıyoruz. Gün içerisinde aslında böyle onlarca olay yaşıyoruz. Karşıda ne fırtınalar kopuyor ama biz farkına varıp da kötülük yaptığımızı anlayamıyoruz. Ancak bize geri dönüş olduğunda anlıyoruz.

 

Ortalama kişiliğe sahip bir insan, içinde bulunduğu toplulukla sürekli bu tip bir iletişim halindedir. Yapılan kötülük ağır bir vaka olarak karşımıza çıktığında farkına varılmaktadır. Sorun aslında yapılan kötülükten ziyade, yapan kişi ile gün içerisinde ve yaşamımızda muhatap olmamızdan kaynaklanmaktadır. Tanımadığımız birisinin yaptığı kötülük, tanıdığımız birisinin yaptığından daha derin bir şekilde bizi etkilemektedir. Bu durum gündemimizi daha fazla meşgul etmektedir. Kendimiz başta olmak üzere herkes aslında kendi çapında birbirine kötülük yapmaktadır. İçinde bulunduğumuz toplumda pek çok insana iyilik veya kötülük yaparız. Ama hepsinden kötülük görmeyiz. Kötülük görmememiz dikkatimizi çekmez. Zira yapılan her şey normal seyri içinde meydana gelmektedir. Ancak muhatap olduğumuz kişilerden bir kötülük gördüğümüzde hemen dikkatimizi çeker ve kolaycılığa kaçarak o kişiyi de içine alacak bir genelleme yaparız. Oysa bize kötülük yapılması ile iyilik yapmamız arasında bir bağlantı yoktur. Bu durum tamamen muhatabımızın kişilik bozukluğundan kaynaklanmış olup kendisine iyilik yapmayanlara da kötülük yapacak yapıda demektir. Ve kötülük yaparken kendisine iyilik yapana değil, zarar görmeyeceğini ve iyiliğinden dolayı zarar gelmeyeceğini düşüneceği kişilere kötülük yapmaktadır. Sonuçta belki şunu söylemek daha mantıklı olacaktır. “İyilik yaptığım herkesten kötülük görmedim. Ama kötülük gördüğüm herkes, iyilik yaptıklarımın arasından çıktı.”

adminadmin