Analiz
Giriş Tarihi : 16-02-2019 09:01   Güncelleme : 16-02-2019 09:01

Taşlar bağlanmış, köpekler serbest

​Çocuklara ayet, hadis Kur’an öğretilmesine, namaz kıldırılmasına karşı çıkanlar, "Yoga" dersi verilmesine alkış tutuyor.

Taşlar bağlanmış, köpekler serbest

Ülkenin birinde dünya çapında feministleri bir araya getiren bir organizasyon yapılmış. Amaçları çeşitli seminerler yapıp tecrübelerini birbirlerine anlatmakmış. Söz alan İngiliz kadın anlatmış: "Bir gün kocam gelince ‘Bulaşıkları artık ben yıkamayacağım, sen yıka.’ dedim. Birinci gün bir değişiklik görmedim, ikinci gün görmedim, üçüncü gün yıkamaya başladı." demiş.
Alman kadın, "Bir gün kocam gelince ‘Çamaşırları artık ben yakamayacağım, sen yıka.’ dedim. Birinci gün bir değişiklik görmedim, ikinci gün görmedim, üçüncü gün yıkamaya başladı." demiş.
Türk Fadime’ye sıra gelince o da şunları söylemiş: “Bir gün kocam gelince ‘Yerleri artık ben temizlemeyeceğim, sen temizle.’ dedim. Birinci gün bir değişiklik görmedim, ikinci gün görmedim, üçüncü gün yavaş yavaş görmeye başladım." 
demiş.

Eskiden bu fıkra, Türk aile yapısının işleyişini, Türk erkeği ve kadının özelliklerini anlatmak, Feminizm gibi insanlık düşmanı, sapık akımların bizde rağbet görmeyeceğini ifade etmek için kullanılırdı.

Şimdi yaşadıklarımıza ve bize yaşatılanlara bakınca ifrattan tefrite savrulduğumuzu, çok hızlı değiştiğimizi ve hızla uçuruma doğru yuvarlandığımızı görüyoruz.

“Kadın hakları” adı altında milletimizin genleriyle oynandı, tüm değerlerimiz ayaklar altına alındı, aile kurumunu işlevsizleştirmek için hiçbir fedakârlıktan(!) kaçınılmadı.

Şöyle geriye doğru baktığımızda Ak Parti’nin bu ülkeyi uçurumun kenarından alıp nerelere getirmiş olduğunu görüyor, ülke ve millet olarak övünüyoruz. Özellikle savunma sanayi, ulaşım, sağlık gibi konularda geldiğimiz nokta göğsümüzü kabartıyor. Dünya tarafından takip edilen bir liderimiz, dünyada hızla itibarı artan bir ülkemiz var.

Ancak kadın, aile ve millî manevi değerler konusunda öyle bir çuvalladık ki tüm kazanımları gölgede bırakacak, bizi hızla uçuruma sürükleyecek, övünç kaynağımız olan aile kurumunu darmadağın edecek uygulamalar, kararlar, eylemler, faaliyetler almış başını gidiyor.

“Eşitlik, özgürlük, kadın hakları” teraneleriyle bizi öyle bir kuşatmışlar ki doğrular yanlış, yanlışlar doğru, Hak ve hakikat batıl, batıl olanlar ise Hak ve hakikat gibi görülmeye başlanmış.

Birkaç örnekle somutlaştıralım:

*Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, işsiz ve herhangi bir geliri olmayan erkeğin; boşanma davasında tam kusurlu bulunan, kocasını aldatan, aynı zamanda iş sahibi olan eşine tedbir nafakası ödemesi gerektiğine hükmetti.

*21 yıllık eşine boşanma davası açan Necdet Ç, velayetlerini istediği üç çocuğunun da kendisinden olmadığını öğrendi, boşandığı eşine 510 bin TL'lik tazminat davası açtı. Boşanma davası sonuçlandığında ise mahkeme çocukların velayetini anneye verirken kendinden olmayan yaşı küçük iki çocuk için de babanın 600 TL nafaka ödemesine hükmetti.

*22 yaşındaki kadın KB ve çiftçilik yapan 30 yaşındaki kocası MT 2015’te evlendi. Ancak kadın, evlendikleri günden sonra bir yıl boyunca kocasının cinsel saldırısına maruz kaldığını, kocasının tecavüz etmesi sonucu hamile kalıp bir çocuk doğurduğunu söyledi. Mahkeme ise eşe tecavüz davasında savcının beraat talebine rağmen, "Kadının beyanı esastır." diyerek sanık kocaya 18 yıl 8 ay hapis cezası verdi.

*İzmir Bayraklı’da, bir çocuk annesi ÖT’nin kendisine tecavüz ettiği gerekçesiyle kocası VT hakkında açtığı davada, 10 yıl beş ay hapis ve para cezası çıktı. 

*Samsun'da 42 yaşındaki Mustafa C, 15 yıllık karısı 37 yaşındaki MC’ye tecavüz ettiği gerekçesiyle 7 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Koca, yatağını ayırsa suçlu görülüp cezalandırılıyor; koca isteyip kadın cinsel ilişkiyi istemezse erkek, karısına tecavüzden yine cezalandırılıyor. Devlet, yatak odasına girdi ve erkeği yatak odası yüzünden cezalandırıyor. “Kendi karısına tecavüz” nedir Allah aşkına? Kocasının cinsel talebini yerine getirmeyen kadın, niye evlenir bir erkekle? Karısına tecavüz etmek, buna ceza istemek!..
İşte modern kadın, işte modern hukuk, işte modern savcı ve hâkim!.. Bu davayı açan savcıyı, bu davayı kabul eden hâkimi, buna fırsat veren hukuku, buna göz yuman kanun yapıcıyı Allah'a havale ediyorum!..

*Yine LGBTİ+ örgütleri, Ankara’daki LGBTİ+ etkinliklerine getirilen yasağın son bulması için imza kampanyası başlatıyor. Sapıklığa aleni izin verilmesini istiyor hatta insan onuruna aykırı sapıklıklarının engellenmesine tepki için “Onur Yürüyüşü” adı altında yürüyüş düzenliyor.

*“Öteki” isimli sapkın ilişkilerin anlatıldığı roman yazan, lezbiyenliği teşvik eden sunucu Ece Vahapoğlu’nun “Ece Vahapoğlu ile Çocuk Yogası” projesine, Türkiye genelinde resmî/özel anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve dengi okullarda uygulanması için MEB’den onay veriliyor.

Bu kadın hangi özelliğiyle körpe beyinlere ders verip örnek olacak? Çocuklara ayet, hadis Kur’an öğretilmesine, namaz kıldırılmasına karşı çıkanlar, "Yoga" dersi verilmesine alkış tutuyor. “Yoga” bir spor değildir, bir oyun değildir, bir rahatlama şekli değildir. “Yoga”, uyduruk bir dinin uyduruk bir ayinidir. İlla çocukları rahatlatacağız diyorsanız Esma’ül Hüsna dinletip tefekkür ve tezekkür ettirin, hem gerçekten rahatlayacak hem de olumsuz enerjilerini atıp iyi insan olacaklardır.

Aynı şekilde Türkiye’de iyiyi güzeli anlatıp toplumsal kaygılarla görüşlerini dile getiren, tesettürü anlatan, Kuran programı yapan, ahlaka, namusa vurgu yapan öğretmenler soruşturma geçirip cezalandırılıyor; profesörler linç ediliyor, dekanlar görevden el çektiriliyor.

Bir yerlerde hata yapıyoruz, bir şeyleri yanlış yapıyoruz sanki.

Taşlar bağlanmış, köpekler serbest bırakılmış!..

Araba devrilmeden, gemi karaya oturmadan, uçak düşmeden, iş işten geçmeden birilerinin bir şeyler yapması lazım… Hem de hemen!.. Allah, sonumuzu hayreylesin!.. Selam ve dua ile…

Ferhat Ersin / Diriliş Postası

adminadmin