Analiz
Giriş Tarihi : 15-03-2018 10:13   Güncelleme : 15-03-2018 10:13

YÖK, mağdur ve mazlum üniversite hocalarına cevap vermelidir!

Üniversitelerde FETÖ temizliği yapılmadığını, rektör, genel sekreter, dekan, müdür, daire başkanı gibi yönetici kadroları ile kritik görevlerdeki FETÖ iltisaklı ve kripto FETÖ’cülere dokunulmadığını, korunup kollandığını, bu elemanların ise kamu yararını gözeterek görevlerini yerine getiren, asıl FETÖ ile mücadele eden personeli görevlerinden uzaklaştırmak için her türlü hileye başvurduğunu, işin artık zulme dönüştüğünü ve patlama noktasına geldiğini sürekli yazıyoruz. İhraç edilenlerin yerine, hızla yeni örgüt elemanları alınıyor. Maalesef tamamen kadrolar yeniden doldurularak, güçleniyorlar. Bu şekilde bir kısır döngü devam etmektedir.

YÖK, mağdur ve mazlum üniversite hocalarına cevap vermelidir!

Örgüt elemanlarının karakteristik özelliği, usulsüz ve liyakate uymayan atamalarla kadrolara yerleştirilmesidir. Tüm bu olanlara YÖK'ün sessiz kaldığı, şikayetlere işlem yapmadığı, ya da konuyu kapatma yoluna gittiği, hatta şikayet edene gözdağı verilerek vazgeçirmeye çalışıldığı, bize gelen bilgi ve belgelerde yer almaktadır. Hepsinin ortak vurgusu YÖK ele alınmadan FETÖ ile mücadeleden bahsedilemeyeceğidir. Rektörlerin inisiyatifine verilen KHK yetkisi, rektörleri adeta birer kral durumuna getirmiştir. Dilediğini yapmada, hiçbir açıklama yapma mecburiyeti olmadığını söylemektedirler. (MAHKEME KARARLARINA RAĞMEN)

17/25’den sonra, örgütün ibadet, ticaret, ihanet tasnifi yapıldı, fakat bu grupların tespiti için tam bir kriter ve verilecek cezaların tasnifi belirlenemedi. Sadece FETÖ ve darbe ile ilgili, ihtisas mahkemeleri ve bir uzmanlar heyeti oluşturulamadığı için, Yargı sistemine aşırı bir yük, yüklenmiş durumda. Hakim ve savcılardan da ihraçlar devam ettiği için, ihraç edilenler FETÖ’den dolayı mağduriyetler oluşmasını isteyen, FETÖ harici gruplar da var. FETÖ’nün ihanet grubundan olduğu halde, hakimin elinde hukuki kesin deliller olmamasından kaynaklanan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve hükümet hakkında negatif algı oluşturmak için, mağduriyetlerin artmasını teşvik edebilirler.

Mahkeme iddianamelerinden anlaşıldığı üzere, FETÖ üyelerinin tespiti esasında çok da zor değil. Zira örgüt, sistemli ve organize çalışarak kritik birimlere, paranın olduğu her yere çökmüş, olmadığı yerde de kaynak oluşturacak her türlü yapılanmayı oluşturmuştur. 

İlk iş olarak da yönetim kadrolarına elemanlarını yerleştirmiş, örgütten olmayanları da uzaklaştırmak için her türlü taktik ve yöntem geliştirmiştir. Üniversitelerde FETÖ`den tutuklu olan akademisyenlerin, aynı zamanda koordinatörlük ve hâlâ kritik birimlerin yönetim kadrolarında olması dikkat çekicidir. 500`den fazla akademisyenin olduğu üniversitelerde, bir FETÖ’cü akademisyenin, aynı anda 5 yere yönetici atanmış olması, acaba süper yeteneklerinden mi kaynaklanıyor?

Bir üniversitede 2012 yılında ilk kurulan birimin “Afrika Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi” olması dikkat çekici. Öğrenciler İngilizce lisanı geliştirmek için Afrika`da bazı okullara yönlendirilmiş, hatta görevli giden yıllarca kalmış öğretim görevlileri de var. Pasaportlar, ikametler ve kurs alınan okullar incelenmeli. Afrika`da FETÖ okulları çok yaygın ve aktif. Ayrıca, en önemli FETÖ’nün merkezi olan Ali Katırcıoğlu’nun yaptırdığı Johannesburg’da inşa edilen büyük bir külliyenin ise, FETÖ’cülerin en yeni AFRİKA KITASI’nın üssü olduğu bilinmektedir.

Yurtiçi ve yurtdışı FETÖ okulları ile, 2021 yılına uzayan protokoller imzalamış çok sayıda rektörler var. 17-25 Aralık sonrası, hatta darbe sonrası dahi çalışmalar devam etmiş. YÖK`ün, bu rektörlerle ilgili soruşturma başlatmamış olması düşündürücüdür. Bu okullara öğrenci ve akademisyen geliş-gidiş trafiği devam etmektedir. Finans kaynağı olan, öğrenci ve öğretim elemanı değişimlerini organize eden birimlerin denetimsizliği, FETÖ’nün işine yaramaktadır.  Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan gibi pek çok ülkeden gelerek, üniversitelerimizde lisans ve yüksek lisans yapan çok sayıda öğrenciler var. Özellikle bu öğrencilerin Erasmus değişim programından yararlanması, bu sayede yurtdışına giriş-çıkış yapmaları, darbe sonrası Bylock kullanıcısı olduklarının tesbiti, tutuklanmaları, bir kısmının da eğitimlerini tamamlamadan, alel acele başta Amerika olmak üzere başka ülkelere kayması, üzerinde durulması gereken bir konudur.  

Uluslararası İlişkiler Koordinatörlüğü, Mevlana Koordinatörlüğü, Farabi Koordinatörlüğü, Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi, Sürekli Eğitim Merkezi, örgütün pas geçmeyeceği finans kaynaklarıdır. Sürekli eğitim merkezinde; her türlü kurs, seminer ve sertifika programları düzenlenmekte, öğretim üyelerine gelir sağlanmaktadır. 

Yüksek lisans ve doktora programlarına öğrenci alımı yapan, Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitüleri de örgütün teslim etmeyeceği kritik birimlerdir. Alınan diplomalar ile Devletin en üst kademelerine yerleşiyor, ya da akademisyen oluyorlar. Üniversiteler senato kararı alarak başvuru şartlarını belirliyor, istediği elemanları bu programlara alabiliyorlar, istemediğini eliyorlar. Örneğin tarih, işletme, matematik mezunu, fizik bölümüne, yüksek lisans eğitimine başvuruyor, Mülakat ile kabul ediliyor. Öte yandan; fizik lisans mezunu ise yetersiz denilerek eleniyor. Sizin 4 yıl lisans eğitiminizin ne olduğu önemli değil, iki yılda size fizik öğretebiliyorlar. 

Kanun ve yönetmeliklere uygun mudur? YÖK`e soruyoruz: 

Matematik lisans mezunu, Sosyoloji bölümüne araştırma görevlisi olarak alınabilir mi? 

Fizik lisans mezunu, “Çocuk gelişimi” programına öğretim görevlisi olarak alınıp “Çocuk Psikolojisi ve Ruh Sağlığı” dersi verebilir mi? 

Fizik lisans mezunu, Bilgisayar Programına, Bilgisayar derslerini vermek üzere, öğretim görevlisi kadrosuna alınabilir mi? 

4 yıl Bilgisayar Mühendisliği, ya da bilgisayar bölümü mezunları da, fizik bölümüne alınıp fizik dersi verebilir mi?  

Bu alımlar bir de; 17-25 Aralık’tan sonra, Fatih Üniversitesi mezunları için yapılmışsa şaibeli değil midir ve mutlaka hesabı sorulması gerekmez mi? 

Nurettin Veren / Yeni Akit

adminadmin