Dünya
Giriş Tarihi : 11-11-2023 14:02   Güncelleme : 11-11-2023 14:10

ABD 1795-1815 Arasında Osmanlı’ya Vergi Ödedi

Bağımsız bir devlet olarak 1783’te kendine özgü yapısını oluşturan ABD’nin Uluslararası ticarî faaliyet alanlarından biri de Akdeniz bölgesiydi.

ABD 1795-1815 Arasında Osmanlı’ya Vergi Ödedi

ABD gemileri ticaret yapmak için Akdeniz’e girmek zorundaydı. Nitekim bölgede söz sahibi olan Osmanlıydı.

Osmanlı Devleti de ABD’yi o dönemde resmi olarak tanımıyordu.

Akdeniz’de; Cezayirli gemicilerin izinsiz dolaşan iki Amerikan gemisine el koymasıyla ilk Osmanlı – ABD teması başlamış oldu.

Amerikan hükûmeti 1795 senesinde Cezayir, 1796’da Trablus ve 1797’de Tunus ile antlaşma imzaladı.

Antlaşma çerçevesinde Birleşik Devletler 1795-1815 arasında sadece Cezayir’e yılda 12 Bin altın veya eş değerde askerî mühimmat olmak üzere yirmi yıl boyunca vergi ödedi.

1799 yılında ABD Başkanı John Adams, Portekiz’deki Amerikan elçisi William L. Smith başkanlığındaki bir heyeti Osmanlı Devleti ile bir dostluk ve ticaret antlaşması yapması için görevlendirdi.

Ancak Fransızlar ve İngilizler ile yapılan savaşlar nedeniyle Başkan Adams’ın isteği gerçekleşemedi.

Daha sonra 1820, 1823 ve 1828’de yapılan girişimler de çeşitli nedenlerle sonuçsuz kaldı.

Amerika İlk resmî ziyaretini George Washington firkateyni ile 9 Kasım 1800 tarihinde İstanbul ziyaret ederek gerçekleştirdi.

1827 yılında Fransız, İngiliz ve Rus gemilerinden oluşan müttefik donanması Navarin’de Osmanlı Donanmasını imha edince bu olay II. Mahmut’a Batılılara güvenilemeyeceğini göstermiş oldu.

Bunun neticesinde 7 Mayıs 1830 yılında Osmanlı Devleti, ABD ile Seyr-i Sefâin ticaret antlaşması imzalandı.

Bu antlaşmanın birinci maddesi Amerikan tüccarları ile ticaret gemilerine “en çok kayırılan devlet” kaydından, dördüncü maddesi de Osmanlı ülkesinde bulunan Amerikan vatandaşlarına kapitülasyon ayrıcalıklarından faydalanmak hakkını verdi.

ABD antlaşmaya dayanarak Osmanlı Devleti`nin birçok şehrinde konsolosluklar açtı.

Gayri resmî olarak ilk kez İzmir’de açılan Amerikan konsolosluğunu Beyrut ve İstanbul konsoloslukları izledi.

19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı-Amerikan ilişkileri daha çok tesis aşamasındadır.

ABD`nin Osmanlı Devleti`ndeki ekonomik ve siyasî çıkarları iki devlet arasındaki ilişkilerin yönünü belirleyen önemli sebepler arasındadır. Bu yıllarda ABD`nin Osmanlı Devleti`ne karşı tutumu günümüzde Türkiye Cumhuriyeti`nin Amerikan hükûmeti karşısındaki tavrıyla benzerlik göstermektedir.

Bütün dünyadaki güçlü Osmanlı imajı Amerikan hükûmeti için de geçerlidir. 1850`de resmî ziyaretle Amerika Birleşik Devletleri`ne giden Bahriye Mektebi Hocası, Binbaşı Emin Efendi`ye gösterilen itibar bunun somut örneğidir.

Binbaşı Emin Efendi Washington`da üst düzey devlet erkânı gibi karşılanmıştır.

İkametine tahsis edilen binanın önünde tören yapılmış ve Amerikan Kongresi tarafından resmen kabul edilmiştir.

Daha sonra Beyaz Saray`da başkan tarafından ağırlanmıştır.

Gösterilen bu itibar Emin Efendi`nin yanı sıra diğer yabancı temsilcileri de şaşırtmıştır.

Emin Efendi Bâbıâli`ye göndermiş olduğu raporda “Bu misillü iltifât ve ikrâm sâir devletler tarafından gelenlere bir vakitte vukū‘ bulmuş değil ve bu tarafta Nemçe maslahatgüzârı ziyâdesiyle hayrette kalup acaba sebep nedir? bu tarafta bu derecelerde iltifat olunmak deyü tecessüs etmekte bulunduğu…” şeklinde hayretini dile getirmiştir.

ABD’NİN ETKİNLİĞİ ARTIYOR

 1850`den sonra Osmanlı Devleti`nin içinde bulunduğu siyasî ve ekonomik konjonktür Osmanlı-Amerikan ilişkilerinin farklılaşmasında belirleyici olmuştur.

ABD`nin açtığı siyasî temsilcilikler ve misyonerler Amerikan nüfûzunun oluşmasını sağlamıştır.

Osmanlı Devleti`nin Protestanları ayrı bir millet olarak 1850`de tanımasıyla Amerikan misyonerlik çalışmaları ivme kazanmıştır.

Bu süre zarfında kurumsallaşan misyonerlik çalışmaları Amerikan eğitim kurumları şekline bürünmüştür.

Bu kurumlar Amerikan hükûmeti ve temsilcilerinin işlerini kolaylaştıran siyasî ve kültürel zemini oluşturmuştur. Tabii ekonomik faktörleri de göz ardı etmek mümkün değildir.

Bununla beraber Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde ticaret hiçbir zaman büyük boyutlarda gerçekleşmemiştir.

Kırım Savaşı`ndan sonra Osmanlı ekonomisinin açmazlarının artması ve bunun iç - dış siyasete yansımaları ABD ile olan ilişkilerin de boyutunu farklı zemine taşımıştır.

Osmanlı Devleti`nin yabancı ülkelere olan bağımlılığının artması bir ölçüde dış politikada manevra alanını daraltmıştır. Buna rağmen Osmanlı-Amerikan ilişkileri “iyi” olarak nitelendirilebilecek çerçevede sürmüştür.

Amerikan İç Savaşı (1861-1865) sonunda güç toplayan ABD dünya siyaset sahnesinde etkin olma sürecine girmiştir.

 Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde ikinci bir dönüm noktası 1862 antlaşmasıdır.

Avrupalı büyük güçlere aynı dönemde yapılan antlaşmalarla verilen imtiyazlar sonucu ABD de yeni imtiyazlar kazanmıştır.

İmzalandığı tarihten itibaren yedi yıl yürüklükte kalacak olan yirmi üç maddelik bu yeni antlaşmayla ABD verilen hakların sınırları genişletilmiş ticarî konulara ilişkin imtiyazlar ayrıntılarıyla ortaya konmuştur.

En önemlisi de gümrük vergisi oranının yüzde 3`ten kademeli olarak yüzde 1`e indirilmesidir. Ayrıca 1830 antlaşmasındaki silah ticaretiyle ilgili yasak kaldırılmıştır.

 1862 yılından sonra getirilen ekonomik kolaylıklar siyasî alanda da etkisini göstermeye başlamıştır.

Amerikan eğitim kurumları bu tarihten sonra sayısal olarak büyük artış göstermektedir.

20 yüzyılın başında 500´e yakın Amerikan kurumunun Osmanlı topraklarında varlığı bilinmektedir.

Örneğin Robert Kolej 1863 yılında açılmıştır. Bu dönemde dikkati çeken bir diğer önemli husus da silah ticaretidir.

1830 antlaşmasındaki yasağın 1862`de kaldırılmasıyla 1870`ten itibaren ABD`den silah satın alımı başlamıştır. Amerikan İç Savaşı`ndan sonra elde kalan silahlar büyük ölçüde Osmanlı pazarına satılmıştır.

1880-82 arasında silah ticareti iki devlet arasındaki ticarî ilişkilerin yüzde 30`nu oluşturmuştur.

Özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı döneminde ABD`den büyük miktarlarda silah satın alınmıştır. Ancak savaşın mağlubiyetle sonuçlanması Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilemiş ve diğer sorunlarla birlikte ekonomi zora girmiştir.

Bu nedenle de ABD`den satın alınan silahların bedeli güç ödenmiş ve çoğu zaman zamanında ödeme gerçekleştirilemediğinden iki devlet arasında sorunlar çıkmıştır.

Ancak arşiv belgelerinde görüldüğü üzere ekonomik problemler karşılıklı ilişkilerde büyük sorunlara yol açmamış sorunların merkezini siyasî anlaşmazlıklar teşkil etmiştir.

GERİLİM TIRMANIYOR

1877-78 Savaşı, Osmanlı tarihinde bir çok açıdan dönüm noktası olduğu gibi Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde de önemli bir milattır.

Bu tarihten sonra Osmanlı siyasetinin içinde barındırdığı bunalımlar artmış ve bir çok Avrupalı büyük gücün yanı sıra ABD de Ermeni sorununu bahane ederek Osmanlı iç işlerine karışma sürecine katılmıştır.

Dış markajın daraltılmasıyla birlikte Osmanlı Devleti`nin pazarlık gücü önemli ölçüde zayıflamıştır.

ABD dış konjonktüre uygun hareket ederek Bâbıâli`yi Ermenilere kötü muamele yapmakla suçlamıştır.

Özellikle Amerikan basını Ermenileri destekler yönde yayın yapmıştır. Bu yayınlarla Ermenilere Osmanlı topraklarında baskı yapıldığı iddia edilmiştir. Ancak II. Abdülhamid yönetimi bu yayınları çok iyi düzeyde takip ederek tekzip etmiştir.

 Türk-Amerikan ilişkileri farklı bir dönemece girince Amerikan hükûmetini yanı sıra misyonerler ve konsoloslar da Osmanlı Devleti`nin iç işlerine karışmaya başlamıştır.

Bunu yeni Amerikan konsoloslukları açılması meselesinde görmek mümkündür. Örneğin ABD Erzurum (1895) ve Harput`ta konsolosluk açmak istemiş ancak bu istek Bâbıâli tarafından kabul edilmemiştir.

Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde, Ermeni meselesinin uluslararası boyut kazandırıldığı günlerde, Amerikan konsolosluğu açılması Bâbıâli tarafından uygun görülmemiştir. Bu mesele iki devlet arasında büyük siyasî sorunlara neden olmuştur. Çünkü 1830 antlaşmasına göre ABD`nin istediği yerde konsolosluk açma hakkı vardır. Bunun yanında bir devletin yabancı bir ülkenin toprağında konsolosluk tesis etmesinde başka bir meselede o bölgede kendi vatandaşının bulunması zorunluluğudur. Amerika Birleşik Devletleri`nin Erzurum ve Harput`ta ise hiç vatandaşı yoktur. Amerikan hükümeti tayin ettiği Erzurum konsolosunun resmen tanınmadığı takdirde Amerikan Kongresi`nde Osmanlı aleyhinde konuşmalar yapılmasının kaçınılmaz olduğu şeklinde tehditte bulunmuştur. Bunun üzerine ABD´nin Erzurum konsolosu kerhen tanınmıştır.

 Konsolosluklarla ilgili meseleler ve Amerikan okullarına resmî izin talepleri iki devlet arasındaki ilişkilerin zaman zaman gerginleşmesine neden olmuştur.

1892`de Amerikan Dışişleri tarafından çıkarılan bir bildiride Osmanlı-Amerikan ilişkileri kapsamında Amerikan hükûmeti için öncelikli husus şu satırlarda açıklanmaktadır:

“Zuhûr eden müşkilâtın ekserisi tüccâr ve seyyâhinden ziyâde misyoner ve muallimlere müteallikdir”.

Amerikan hükûmeti bu meseleyle bağlantılı sorunlarda sert beyanatta bulunmuştur.

Örneğin yabancıların satın aldıkları emlâkin okul olarak kullanılamayacağı yönünde getirilen yasağın kabul edilemez olduğu bildirilerek “Ecnebilerin hukûk ve imtiyâzâtını kasr ve tahdîde çalışmak ve kuvve-i cebriyye isti‘mâliyle taleb ve iddiâ edilemeyecek şeyleri tedrîcen nez‘ ile ref‘ etmek Devlet-i Aliyye politikasına mahsûs gibi görünüyor” şeklinde Bâbıâli`nin izlediği siyaset eleştirilmiştir.

Osmanlı-Amerikan ilişkilerinin daha iyi değerlendirilmesinde XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti`nin dış temsilciliklerinin bulunduğu şehirlerin yerleri önemli ip uçları verecek niteliktedir.

1889`da Viyana, Londra, Paris, Berlin, Tahran, Petersburg, Roma, Tahran, büyük elçilik statüsünde iken Washington, Atina, Brüksel, Bükreş, Belgrad, Lahey ve Madrid orta elçilik statüsündeydi.[21] Böylelikle ABD`nin Osmanlı dış siyasetinde Belçika gibi ikinci derecede önemli devletler arasında yer aldığı görülmektedir. Siyasî temsilciliklerin bulunduğu ülke ve şehirler aynı zamanda XIX. yüzyıl dünya büyük güçler haritasını oluşturmamızı sağlamaktadır. ABD ancak XX. yüzyılda (1906) Washington ve İstanbul elçiliklerinin büyük elçilik statüsüne çıkarılmasını yoğun diplomatik çabalar sonucu ve biraz da zorlamayla elde etmiştir.

 1890`lardan itibaren İstanbul elçiliğini büyük elçilik derecesine çıkarmak isteyen ABD bu konuda Osmanlı Devleti´nden talepte bulunmuş ancak bu talep Washington`daki elçiliğine de aynı paye verilmesi gerektiği ve bunun da Osmanlı ekonomisine ayrı bir yük getireceği ileri sürülerek reddedilmiştir. [23] Ekonomik mazeretler geçerli olmakla birlikte aslında Bâbıâli`nin temel endişesi Amerikan hükûmetinin Osmanlı Devleti üzerinde nüfûzunu arttırma çabasından ileri gelmekteydi. Bu da ABD`nin Bâbıâli`nin iç işlerine alenen karışacağı ihtimalini kuvvetlendirdiğinden Osmanlı yöneticileri tarafından uygun görülmemekteydi.

 1862 yılında 1830 Antlaşması`nın genişletilmesinden oluşan yeni bir ticaret sözleşmesi imzalanmıştır. ABD`ye verilen ekonomik imtiyazlar arttırılarak gümrük vergisi kademeli olarak yüzde 1`e indirilmiştir. Bu iki antlaşma, Osmanlı Devleti`ndeki Amerikan faaliyetlerini kolaylaştıran önemli hamlelerdir. Nitekim Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde dönüm noktası niteliğindeki uygulamaların tarihleri iki devlet arasındaki ilişkilerin yapısı hakkında fikir verecek niteliktedir. 1830 Antlaşması`ndan hemen sonra, Amerikan varlığı özellikle misyonerlik ve eğitim sektöründe kendisini hissettirmeye başlamıştır. Zira ekonomik imtiyazlar aynı zamanda siyasî hayat alanları kazanılmasına neden olmuştur. 1830-1862 ticaret antlaşmalarının imzalandığı yıllar ise Osmanlı Devleti`ndeki misyonerlik hareketinin genişleyerek yerleştiği döneme tekabül etmektedir. Özellikle 1862 sözleşmesinden bir yıl sonra Robert Koleji`ne (1863) resmî izin verilmiştir. Bu tarihten sonra Amerikan okulları büyük bir artış göstermiştir. Aynı şekilde misyonerlik faaliyetleri kurumsallaşmıştır.

 II. Mahmud (1808-1839) döneminde resmî olarak başlayan Osmanlı-Amerikan ilişkileri, II. Abdülhamid (1876-1909) devrinde zirveye ulaşmıştır. ABD`den silah satın alınması[24], bazı Amerikan eğitim kurumlarına resmî izin verilmesi hep bu döneme rastlamaktadır. Bütün bunlara rağmen II. Abdülhamid`in otoriter idaresinin sona ermesi ABD tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.[25]

 Osmanlı-ABD diplomatik ilişkileri, 1917`de kesilmiştir. ABD`nin Almanya`ya savaş ilan etmesi ve Osmanlı Devleti`nin müttefiki olan Avusturya-Macaristan hükûmetiyle aralarındaki ilişkinin kesilmesi üzerine Bâbıâli, Meclis-i Vükelâ kararıyla siyasî ilişkilere son vermiştir. Ancak bu kararın diplomatik ilişkilerin noktalanmasından ibaret olduğu ve ABD vatandaşlarına iyi muameleye devam edilmesi gerekliliği bildirilmiştir.[26] Bir çok belgede ABD kurumlarına ve vatandaşlarına kötü davranıştan kaçınılması lüzumu tekrarlanmaktadır.[27] Osmanlı Devleti siyasî ilişkilere son verince ABD`deki Osmanlı çıkarlarının korunması görevi İsveç sefaretine bırakılmıştır.

Kaynak: Nurdan ŞAFAK - osmanli.org.tr

adminadmin