Maddi ve manevi bilgi edinmek önce eşyayı ve varlığı tanımakla başlar. Her varlığın bir ismi ve içinde taşıdığı manası vardır. Daha kolay anlaşılması için biz buna kabuk ve iç diyoruz.
Akıllı yolcu varlığa ve hadiselere bu iki yönden bakar ele alır. Oluş ve bozuluş alemine yüzeysel bakarak hüküm vermez haliyle noksan kalır. Kimse öküzün tirene bakması gibi hadiselere bakarak ve değerlendirerek meseleyi çözemez. Yüzeysel bakış varlığın ve hadiselerin özüne ve ruhuna inmeyen bir bakıştır..
İşte bu isimler ve anlamlar Hz Adem babamıza öğretilen verilen ilahi emanetlerdir. Bu özellikler sadece insanda cem edilmiş atamız Adem bu sürette yaratılmıştır. Allemel esma ve konusunu iyi anlamak tefekkür etmek müminler için çok önemli bir ödev ve sorumluluktur. Zira insan ile hayvan cemadat ve nebatat burada birbirinden ayrılır.
Her yeni doğan çocuk, içinde allemel esmanın numunelerinin (sıfatlarının) hepsini takdir edilmiş bir ölçüde barındırır. İlahi yaradılışla verilen bu istidatler insanda zamanla gelişir. Ama diğer canlı cansız yani hayvanat cemadat ve nebatat varlıklarda bu cem olma özelliği yoktur. Bu yüzden adem ve oğullarına, ilahi emanetlere cami bir varlık denmiştir.. ''Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir surete sahip olarak yarattık.'' (Tin-4)
Ademoğluna verilen ''Akıl'' bunlardan birisidir. Ancak bu akıl, çocuk yaştan başlar olgun imani akla yani külli akla ulaşana dek durmayan akıldır. Her yaştaki akıl kendi yetisi ile varlığa ve eşyaya bakar ve anlar.. İşte ademoğlu bu allemel esma sırrı ile eşyayı ve varlığı kaabiliyetince tanır.. Eşyanın içi onun manasıdır ruhu gibidir. İçindeki mahiyeti, bize lezzetini ve kuvvesini verir. Kabuğu ise dış görünüşü yani zırhıdır, şekli ve ismidir deriz. Biz eşyayı onunla anlar tanırız.
Marifet, şeklin işaret ettiği ismin altındaki mahiyeti çözme yetisinin artmasıdır.. Örnektir verilir elmayı seyredip dışında kalmak başkadır ısırıp tadını almak başka birşeydir. Tadın farklı zenginliklerini keşf etmekde ayrıca ziyadesidir. Aklın ziyası, anlayışın ulvi bir göz haline gelmesidir. Sadece bir konuya değil cüzden külle doğru, her meseleye bakabilen büyük resmi anlayabilen görebilen bir hale gelmesidir..Taki tevhide varana devranı anlayana dek durmaz.
İlahi emanetler yalnız Ademoğullarına verilmiş hayvanoğullarına verilmemiştir. Hayvan oğullarınında anlayışı dar ve kısıtlıdır. Terakki edemez. Anlam sahası dört unsurun üzerine çıkamaz yüceleşemez. Velevki Hak hidayeti dilemesin.. Görüşünü hayvani bakışın ötesine geçirememiş göz ademin gözü bile olsa hayvani bakışta kalmış sayılır. Yerinde sayan ve kalan hayvani bakıştır.
Ademoğlunun anlayışında perdeler vardır ancak kısıtlama yoktur.. Perdeleri aşmak isteğe yahut gayrete bağlıdır. Bu bağı kim çözerse akil odur. Bu perdeler aşılması gereken zorunlu sebeblerdir. Yani aldatıcı tuzaklardır. Ademoğlunun her gün bulduğu anlayış dün kine benzemez anlam sahası gittikce genişler. Afakda ve enfüste yaşanır.. Dört unsurun sahasını geçer. Özetle varlık sahasını geçer Hak dilerse arş ve sidre menzili görüşüne sahib olur perdeleri ve sebebleri delip geçen görüş haline gelir.
İnsanın kat edecek daha çok akıl mesafeleri varken kendi aklına güvenmesi yeter bulması onun kibridir. Bu kibr bir cahilliktir yani bir illettir yani hastalıktır. Bu illetten kurtulması için Yüce Allah insanlığa elçilerini vahiyle görevlendirmiş göndermiş ademoğlunu uyarmıştır.. Seçilmiş elçiler İnsanın mizacını toprağa bağlı olmasını istemez. Aslı olan ilahi emanetlerin özelliğine çeker uyarırlar..
Evet her cins kendi cinsine çağırır.. cinsinin kendine çekmesini ister ve bekler. Kibr, ateşe çeker ister, toprak toprağa çeker ister gibi.. Uzatmayalım anlayışların cinsleri olur mu demeyin evet olur. İşte cinslerin anlayışlara ayrılışı buradan başlar..Biz bunlara hak ile batılın anlayışı adını veriyoruz. Biri toprakdan mizaç edinir diğeri dinden ve onun unsurları olan huylarından mizaç edinir. Biri alçaklık aleminden diğeri yücelik aleminden insana verilmiştir. Emsallerini siz çoğaltın..
Her İnsana doğuşunda verilen bu isim ve anlam tanelerini yani emanetlerini geliştirmesi, olgunlaşması istenir. Yani tümden anlayışa yani tevhidi manaya ulaşması için verilmiştir.. İnsan bu isimler yani emanetlerle ahseni takvim menziline ulaşır...
Yaratılmış her varlık bir ayettir ve bir şeye işaret eder. Bütün Eşya ve varlık, ilahi isimlerin nispetleridir. Her varlık, ayan-ı sabitesi gereği Hakkın isimlerinin sayısız ve seri tecellilerinin farklı şekillerdeki akıl almaz devrinden yani zuhurundan tecellisinden ibarettir. Herşey '' ''TEK den'' den mütevellitdir.. Ondan kesrete doğru ilahi devirle tenezzül eder.. Bu nispetler Hakkın, furkan (uyanık) sahibi kullarına işaretleridir yani ayetleridir. Nispetleridir.
Akıllı yolcu önce eşyanın isim ve suretini tanıdıkdan sonra mahiyetini yani özelliğini anlamaya çalışır. İyiyi kötüyü, faydalıyı ve zararı ayırır. Güzeli çirkinden, akıllıyı akılsızdan, canlıyı cansızdan ayırır. Zehiri görür panzehiri bulur. Ölmüş eşek kurttan korkmaz sözünden murad edilen maksadı anlar. Sadece bu tabloya yüzeysel bakmaz. Ardında kendi nefsine verdiği anlamı bulur.
Akıllı yolcu eşyayla hem konuşur hem onu konuşturur.. Ancak bu konuşma hal diliyledir.. İnsan eşyanın verdiği en en doğru anlamı elde etmeye çalışır yahut keşf etmeye başlar.. Bu insanın etrafındaki tüm hadiseler içinde böyledir.. Yaşanan hadiseler bize hal diliyle konuşur işaret verir bir şey söyler...Varlık ve hadiseler bize teşbih diliyle tablo gibi ders verir..
Bu nasıl olur demeyin zamanla anlaşılır.. İnsan eşyanın teşbih diliyle verdiği işaretleri anlamaya cevabı can kulağıyla dinlemeye başlarsa bellemeye koyulur.. Yoksa bir kulağından girer diğer kulağından çıkar.. Hayvani anlayış bunun gibidir... Yolcu bu hayvani anlayış bataklığından kurtulmadıkca vahdete ulaşamaz. Sağa sola sapar. Başı boş eşekler gibi dolaşır durur..sonunda biri gelir yularını tutar.. Alır götürür.. Nereye götürür onu artık birazda siz düşünün....
Ancak akıllı yolcu hayvani anlayıştan kurtulduğunda ibret gözü görmeye, idrak kulağı duymaya başlar. Kısaca ibret gözü açılan kişinin ibret kulağı duymaya başlar.. İnsan bu halde iken mertebe ve kemal kazanır. Bu işaretleri görebilmek, sesini duyabilmek manasını anlayabilmek Allah vergisidir. Yani Allah ihsanı ikramıdır. Yani Allah lutfudur.
İşte akıllı yolcu ''bir şeyden'' sonra ''herşeyden'' murad edilen manayı maksadı anlamaya çalışır. İstidat ve idraki nispetince derleyip hepsindeki kainata öyle bakar.. Peygamber efendimizin'' Ya Rabbi eşyanın hakikatını bana göster" duası bize tefekkür den başlayarak tahkike doğru bize bir anlayış yolu öğretir..Vahdet bakışına yani birlik görüşüne ermeye çalışır..
Akıllı yolcu az olan (numunelerden)dan çoğu anlar. Numunelere karar kılmaz yani oyalanmaz ambarı arar.. Cüzle yetinmez küllü arar. Elinde bir altın zerresi olan kişi bunda karar kılmaz anlar ki bunun birde madeni var gider madeni aramaya başlar..
Akıllı yolcuya bir işaret yeter. Bu anlayış kişinin noksan halden kemale doğru bir anlayış ve yüceliğine ermesidir. Yani akıllı yolcu ferdi anlamlardan küllü anlamı yani birliği ''TEVHİDİ'' anlamaya çalışır. Yükselmek başka bir şeydir yücelmek başka bir iş. Yücelik yükseklik ile kıyaslanamaz tarif edilemez karşılaştırılamaz.. Aynı gibi görünen ayrı bir manayı farkı anlayışa temyiz denir..
Akıllı yolcunun bu işaretleri doğru değerlendirebilmesi içinde Allah vergisi bilgi ve temyiz şarttır.. Biz bu vergiye istidat yani kabiliyet diyoruz.. Herkese nasib olmayabilir.. Yaradılışında olan var olmayan var ancak.. Ancak insan rabbinden istemesine bir mani yoktur yani dua ilede taleb edilir.
Doğru okuyup değerlendirilen işaretler bizi en doğru yola ve gayeye ulaştırır.. Yanlış verilen mana bizi yanlış yöne ve niyete sevk eder. Yolcu sayısız şekillerin suretlerin ve renklerin özetle hadislerin içinde ve tesirinde kalır varlıkda kaybolur.
Akıllı yolcunun anlayış yolu eşyadan isimlere ondan müsemmasına yani vahdete doğrudur. Yani bir manadan başlar manalar denizine doğru anlayışlar yücelir. Maksad o kalıba ve ruha verilen en doğru ve ekmel anlamı ve ruhu bulmaktır.