Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 22-05-2012 18:53   Güncelleme : 22-05-2012 18:53

Evlilik Meselesi (Son)

  Hepinize yeniden ve yürekten merhaba dostlar…   Yaklaşık bir aydır üzerinde kalem oynatmaya çabaladığımız “Evlilik Meselesi” konusunu bu yazımızla bitiriyoruz nasip olursa

Evlilik Meselesi (Son)

 
Hepinize yeniden ve yürekten merhaba dostlar…
 
Yaklaşık bir aydır üzerinde kalem oynatmaya çabaladığımız “Evlilik Meselesi” konusunu bu yazımızla bitiriyoruz nasip olursa.
 
Rakamlardan da anlaşılacağı üzere Ülkemizdeki boşanma oranları hızla artarken evlenme (yuva kurma) oranları da düşmekte. Evlilik ve aile hayatıyla alakalı oalarak ülkemizde yaşanan bu zihniyet değişiminin insanımız ve toplumsal yapımız üzerinde zarara sebep olduğu her kesim tarafından kabul edilen bir gerçek haline geldi. Ama asıl felaket yaşanan evlilikle ve aile hayatıyla ilgili hızla değişen kafa yapısının 5 -10 yıl sonrasında insanımız üzerinde sebep olduğu/olacağı zararın ve yıkımın boyutlarının şimdiden görülememesinde.
 
Elbette ki “kış” kışlığını, “pust” puştluğunu yapacak. Bunu kabul ediyoruz.
Türk kadınını ve ailesini adım adım ve planlı bir şekilde uçurumun kenarına kadar getirenleri ve o zihniyetin amaçlarını da az çok tahmin edebiliyoruz.
 
Ama “Adalet ve Kalkınma” maskesiyle ve yalanlarıyla muhafazakâr Türk toplumunun ve ailesinin köküne kibrit suyu eken zihniyete çanak tutan AKP nin içerisinde bu hain yapıya dur deme cesaretini ve basiretini gösterecek “helal süt emmiş” vatan evlatlarının olmamasını veya böyleleri varsa bile onların konuya sessiz kalmalarını anlayamıyoruz. Belki de onları bizim seçtiğimiz ve bu nedenle de onların bizlerin birer aynası olduğu acı gerçeğini kabul etmek işimize gelmediği için yaklaşan büyük manevi felaketi görmezden geliyoruz.
 
Bu konuda yazdığımız önce ki yazılarımızda AKP nin dış kaynaklı yıkım zihniyetine (isteyerek veya istemeyerek) nasıl ve ne şekilde çanak tuttuğunu açıkladığımız için tekrara düşmemek adına bir kez daha bu detaya girmeyeceğiz.
 
Bunun yerine evliliklerin yıkılmasına, yuvaların dağılmasına, baba/anne sevgisinden ve merhametinden yoksun büyüyen çocukların yarın bir gün bir birer suç makinesine dönüşmesine sebep olan nedenler üzerinde duracağız.
 
İfade ettiği anlamı nedeniyle dilimizden düşürmediğimiz, arka planını göremediğimiz,  tüm boyutlarıyla değerlendir(e)mediğimiz halde yeri geldiğinde sık sık kullandığımız “yuvayı dişi kuş yapar” sözünün arkasında yatan gizli ifadeyi sizlere açıklamaya çalışarak ufkunuzu genişletmeye ve bilinçli olarak gözlerimizden kaçırılan acı gerçeği sizlere göstermeye çalışacağız.
 
Yuvayı dişi kuş yapar, bu doğru.  Ama kaçınız bu türde ki sözlerin ve hükümlerin tamamı için geçerli olan “her şey zıttıyla k(d)aimdir” (her şey tersiyle vardır, var olan her şeyin mutlaka terside vardır) kuralının bu söz için de geçerli olduğunu düşündüğünüzü, kabul ettiğinizi, yeri geldiğinde ifade etme büyüklüğünü, öngörüsünü, cesaretini, basiretini gösterebildiniz bu güne kadar.
 
 Kimse sağa sola, yukarıya aşağıya zıplamasın. Acı ama gerçek bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi yuvayı yapan o dişi kuş kafası bozulduğunda (çoğu kez haksız olduğu halde) yaptığı o yuvayı kuru bir inat uğruna yıkmaktan da hiç çekinmiyor.
Ben bu konuda yapılan araştırmaların nakilcisiyim. Kafadan sallamıyorum.
 
Bilinenin aksine rakamlar yuvaların yıkılmalarında kadının erkeğe göre daha fazla boşanma taraftarı olduğunu ortaya koyuyor.
 
Özetle söylemek gerekirse “kadın yuvayı dağıtmamak için çok çile çekiyor, çaba sarf ediyor, sabrediyor, fedakârlık yapıyor” sözleri kocaman bir ŞEHİR EFSANESİ.
 
Bence bu konuda tartışılması gereken araştırma sonuçlarının doğruluğu-yanlışlığı değil dişi kuşun yuvayı neden ve nasıl yıktığı sorusu olmalı.
 
Dişi kuş yuvayı nasıl yıkar?
 
Allah (cc) yarattığı her mahlûkatın (melek, insan, cin ve hayvanlar) tamamına dünya yaşamlarını kolay, mutlu ve huzurlu geçirmeleri için, kimilerinin “fıtrat”, bazılarının da “karakter” vb kavramlar ile isimlendirdiği birtakım  “yapısal, duygusal ve ruhsal” özellikler vermiştir. Allah’ın verdiği bu özellikler bir anlamda yaratıcının “külli irade” sinin görünen yüzüdür. Yaratılan varlıkların ikisi hariç (insanlar ve cinler) hiçbirisi Allah’ın (cc) değişmez/değiştirilemez hükümleri gereği yaşamları boyunca bu iradenin/kuralın/kanunun dışına çıkamazlar. Bu duruma “mutlak kader/ külli irade” de denilir.
 
Bu sebepledir ki melekler ve hayvanlar için “mevcut şıklar arasından seçim yapma, yaşam biçimini belirleme, keyfi davranma”, bunlar ile bağlantılı olarak “hesap günü, muhakeme edilme, yargılanma, ödül, ceza, cennet ve cehennem ile muhatap olma” gibi durumlar, özetle tercih yapma ve tercihlerinin sonucuna katlanmak gibi bir akibet söz konusu değildir.
 
Fakat;
 
Bireysel irade/bilinç ile seçme ve seçimlerinin sonuçlarına katlanma hakkı-ayrıcalığı-farkındalığı verilmiş insanlar ve cinler şıklar arasından şık seçebilme, kafasına göre davranma ve yaşam şeklini belirleme özgürlüğünü-ayrıcalığını doğru şekilde kullandıkları zaman kendilerinin Allah’ın nurani ve günahsız varlıkları olan meleklerine verdiği üst makamdan bile daha üst seviyede olan “eşrefi mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi) mertebesine ulaşacaklarını; bu haklarını yanlış kullandıkları zaman ise hayvanlardan bile daha aşağılık olma anlamına gelen “esfeli safilin” seviyesine düşeceklerini, bu hayatlarının sonunda da yaptıklarının ve tercihlerinin mutlaka bir bedelinin olacağını çoğu zaman unutur, yok sayar veya hesaba katmazlar. İşte buna da kaderi manada hesap gününde varlığa (insan ve cin) sorumluluk yükleyen “cüzi irade” denir.
 
İnsan ve cin tayfasından her kim Allah’ın kendisine yüklediği fıtrat programını kabul etmez, yaratılış özelliklerine aykırı şekilde davranmaya ve yaşamaya çalışırsa hem dünyasını hem ebedi hayatını perişan etmiş olur.
 
Başkaları fıtratı reddetme işinin adına ne der bilmiyorum ama bu aklı başında Müslümanlar nazarında Allah’a karşı gelme-isyan ve hatta kendi iradesini öne çıkarma, nefsinin isteklerini olmazsa olmaz kabul etme anlamına geldiği için, (bilinçsizce de yapılmış olsa )Allah’ın en büyük günah kabul ettiği “Allah’a şirk koşmak” tan, küfre düşmekten başka bir şey değildir bu eylemin adı.
 
Allah kadın ve erkek olarak yarattığı kullarına da birer fıtrat (program) yüklemiş ve onları gönderdiği Kutsal kitaplar ve Resuller-Nebiler aracılığı ile bu program çerçevesinde tercihlerde bulunmalarının onların dünya ve ahiret hayatları için tek mutluluk, huzur ve kurtuluş yolu olduğunu açıklamıştır. Fakat Allah’ın kullarından bazıları imtihan sırrının gereği olarak Allah’ın kendisine kıyamete kadar izin verdiği şeytanın ( ve onun cin ve insan tayfasından olan askerlerinin) vesveseleri ve kandırmasıyla programa uymayı reddetmiş ve tercihleriyle Allah’a isyan etmişler ve halen de etmekteler.
 
Özellikle Allahın kadın kulları üzerinde yoğun bir çalışma yürüten şeytan ve askerlerinin cehenneme taşıdığı insanların çoğunun kadınlar olması bunun en güzel delilidir.
 
Gelelim bu külli ve cüzi irade konusunda ki hatırlatma ve açıklamaların konumuz ile alakasına.
 
Özellikle evlilik, aile hayatı ve karı koca ilişkilerine dair ayetler içeren “nisa suresi”ve Resülullahın hadisleri ile evlilik ve karı koca arasındaki ilişkiler alanında düzenlemelerde bulunan yaratıcının bu alandaki emir ve düzenlemeleri “feminizm” hastalığına yakalanmış kadınlarımızın nefislerine uymak suretiyle fıtratlarına (programlarına) aykırı davranmalarına sebep olmakta.
 
Yaratılış gereği özünde ki naziklik, kırılganlık, zayıflık, duygusallık ve hassaslıktan ötürü, programları gereği güçlü, cesur, soğukkanlı ve kudretli olarak yaratılan ve babaları-ağabeyleri-kocaları olan erkekler tarafından beslenmek, korunmak, kollanmak, sevilmek ve dizginlenmek istediklerinde kendilerine nimet olarak verilen cüzi iradelerini feminizm hastalığının tesiriyle “ben güçlüyüm, nasıl olsa çalışıyorum, Para kazanıyorum, ayaklarımın üzerinde durabilirim, kocaya ihtiyacım yok”  şeklinde ki meydan okumalar ile tercihlerini kadınları “özgürlük” adı altında kendisine tutsak ve cehennemde yoldaş eden şeytandan yana kullanmaktalar.
 
Özellikle çalışan kadınlarımız “evinin hanımı, çocuklarının annesi olmak, sıkıntılara sabretmek, takdire rıza göstermek, aza kanaat etmek, kocaya hizmet ve itaat etmek” sözlerine itibar etmeyip diğer yarıları ve örtüleri olan erkeklerden boşanarak üç günlük yalan dünyanın sahte özgürlüğü adına “yuvalarını yıkarak” hem dünyalarını hem de ahiretlerini perişan etmeyi tercih etmekteler.
 
Bu şekilde davranan kadınların bir kısmının da okumuş yazmış ve sözde bilinçli Müslüman kimlikli kadın olması şeytanın bu konuda ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesi değil mi? Konuyu iki atasözü ile bitirmek istiyorum.
 
Doğru yolu bilmek, doğru yolda ilerlemek ile aynı şey değildir.
 
İş işten geçtikten sonra son pişmanlık fayda etmez. Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye
Selam ve selametle
 
 
 
 
 
 
adminadmin