Fikir
Giriş Tarihi : 09-07-2021 09:53   Güncelleme : 09-07-2021 12:16

Hayvan Haklari Yasasini Durdurun!

Çok tehlikeli bir yasa daha geliyor! Adı hayvan hakları yasası olacak mı göreceğiz!..

Hayvan Haklari Yasasini Durdurun!

Yasa ile ilgili “Mecliste bir ilk; tüm partiler birleşti” haberleri yapıldı.

T.B.M.M. Hayvan Hakları Araştırma Komisyonun Başkanı Ak Partili Mustafa Yel, “Öncelikle 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunun isminin “Hayvan Hakları Kanunu” olarak değiştirilmesini ve hayvanların refahının gerçekten insanlar gibi, canlı duygusal varlıklar olduğunun düşünülerek gözetilmesi gerektiğini ayrıca artık onların da hukukun bir öznesi haline gelmesinin zorunlu olduğunu filan söylemiş. 

Söyleyecek elbette! Çünkü gerçekte savaş, kelimelerde başlar. Hayvanlar mal ve eşya olarak görüldüğü için bir hayvana zarar verilmesi hâlinde kabahatler Kanununa göre verilen idari cezalar yeteri kadar caydırıcı olmuyor diye devam etmiş ve eklemiş; vicdanlarımızı sızlatan, zaman zaman gerçekten ağladığımız veya gözyaşımızı içimize akıttığımız görüntülerin bundan sonra olmaması için elimizden gelen gayreti göstermek zorundayız!

İyi ama o görüntü ve haberlerin pek çoğu zâten kamuoyunu böyle bir yasaya iknâ etmek için yapılan rıza imâlâtının atölye çalışmaları! Tıpkı kadına yönelik şiddet teması üzerinden ihdas edilen yasalarla toplumsal normları yeniden formatlayabilmek için yaptıkları gibi! Dünya'da üç beş milyon dolar meblağlı kimi ihaleler ya da suç kartellerinin alan savaşları için işlediği dehşet verici cinayetleri ve toplu kıyımları hatırlayın ve atın bir kenara! Burada küresel tekellerin ve içerideki yanaşmalarının her yıl kamu kaynaklarından milyarlarca doları kendi kasalarına akıtabilmelerini sağlayacak düzenlemelerden, başlarının belâsı bir milletin kolektif mizacını dönüştürerek toplumsal mutasyonlar oluşturmalarından, hatta insanın kendine dair ontolojik telâkkisinin yeniden kodlanmasından bahsediyoruz. Böylesi ekonomik, sosyopolitik ve ezoterik bir operasyon için gerekirse binlerce, kadın, adam, çocuk ve hayvanın öleceği, kitlelerin havsalasını şoka sokacak biçimde cinsellik ve vahşet yüklü kötülüklerin sergilendiği medyatik ve operasyonel “prodüksiyonlar” çekilecektir. Kuraldır; şantaj yapan kişiye istediğini verdiğiniz sürece şantaj devam eder. Herhangi bir yasal düzenleme ve toplumsal refleksler oluşturmanın ön koşulu akıl ve izan yerine afili trajediler ve feryatlar olduğunda, güçlü olanlar bunları rahatlıkla temin ederler.  Ayrıca bu düzeneği istedikleri sonucu almak için diledikleri sürede ve düzlemde çalıştırırlar. Üstelik bu düzenek, sıradan devlet aklının klasik adliye ve polis yapılanmasıyla asla nüfuz edip çözümleyemeyeceği bir yöntem ve yapılanma üzerinden çalışır. Bütün sonuçlar birbiriyle ilgilidir ve sıralı olarak aynı hedefi vururlar. Ama bütün sebepler birbirinden bağımsız ve birbiriyle irtibatsız gözükürler. Sebeplerin, faillerin ve hadiselerin sıradanlığı, hayatlarının sahiciliği, olabilirliği, birbirlerinden habersizliği, nesnel geçmişleri, gerçek yapımcıları görünmez, mâsum ve dokunulmaz yapar. Öte yandan kâh Ceren Özdemir'ler katledilir, kâh çöplük kenarlarından gözleri oyulmuş yavru köpek ölüleri toplanır, kâh kalabalıkların duya duya kanıksadığı çocuk tacizi haberlerinden birine daha “level” atlatan yeni bir detay eklenir. Cellat; sıradan sapığın biri, kurbanlar; güzel, masum ve savunmasız, yakınları ya da tanıklar acılar içinde ve çaresiz, feryatlar trajik, haber vermek medyanın doğal görevi, toplumda hem infial, öfke ve kaygı, dernekler, STK'lar, açıklamalar, basın duyuruları, önlem almaya davetler, yeni yasal düzenleme çağrıları…  Sonra, alkış, onay ve görünme ihtirası ile yoksunluk krizi yaşayan, bir adım sonrasını görmekten aciz, sıradan ve kifayetsiz politikacıların, eyyamcı ve goygoycu seğirtişleri…

Bu yaklaşım yasalaşırsa neler olacağını bakın size “en hafifinden” başlayarak anlatalım. Mustafa Yel'in ve başkanı olduğu komisyonun ortak yaklaşımı doğrultusunda hayvanlara yönelik olarak "insanlar gibi” ve “hukukun öznesi” olmuş varlıklar anlayışı kanunlaştırıldığı anda artık kimse kurban kesemez. Tasarıya göre, kurban veya bir tavuk kesenler en az iki yıl bir aydan başlayacak şekilde ertelenmesi ve kanunen para cezasına çevrilmesi mümkün olmamak kaydıyla hapis cezasına çarptırılırlar. İleride hiçbir siyasetçi, kanunu yaparken “yasanın bu biçimde kullanılarak amacından saptırılacağını düşünmemiştik” gibi ucuz bahanelerin ardına sığınmasın. Senin niyetin değil kanunun metninin ne dediği ve nelerin önünü açtığıdır esas olan.

Yasanın ülkemize dayatacağı diğer husus her yıl milyarlarca dolarlık veteriner ilacı, aşı ve medikal ürün tedariki gerekçesiyle hazinemizin küresel ilaç tröstlerince sistematik olarak yağmalanması ve hortumlanması olacaktır. Yine bu yasa sebebiyle hayvanlar için ameliyat, protez, ambulans hizmetleri, organ ve ilik nakli gibi kontrolü zaten çok güç alanlarda yapılmış gibi görünen harcamalara karşılık daha başka milyarlarca dolar içeride kurulmuş şirket, vakıf ve derneklere aktarılacaktır. Ayrıca bu hortumlamayı süreklileştirmek adına insan ve hayvan sağlığının aslında birbirinin tamamlayıcı ve ayrılmaz unsurları olduğunu hatta aynı şey olduğunu söylemeye başlayacaklar. Mal değil Can misali... Pek çok yapı farklı kurumsal ad ve görünümlerde denetleme, gönüllülük, alt yapı, barınma, danışmanlık sağlama gibi bahaneler ile kamu kaynaklarının éyetim hakları”nın kendilerine akıtılmasını sağlayacak, dahası kendilerine güç ve iktidar alanları açacaklardır. Bu tür yapıların ellerindeki güç ve iktidarı görünür faaliyet alanlarından daha çok dışarıdaki mahfiller adına milletin değerlerine ve iradesine karşı savaşmak için kullandığını da yazın bir kenara.


Bu kanun sebebiyle Türk köylüsü üzerinde patolojik hezeyanlar ve takıntılarla terör estirilecek ve akıl dışı hassasiyet ve beklenti talepleriyle onları hayvancılık yapmaktan korkar hâle getirecekler. “Süt insanın değil buzağınındır” ya da  “hayvanlar yemek değildir gibi sloganların şekillendirdiği yasaların tahakkümü altında hayvancılık yapılamaz. Et, süt, kürk, deri gibi her hayvancılık ürününü vahşet ithamı ile yaftalayan marazi akımlardan bahsediyoruz.


Yasanın amaçları arasında ezoterik bir veçhe ve kolektif mizacı değiştirmek de olduğunu söylemiştik. İnsanın ontolojik zeminini ve Türk'ün kolektif mizacını tahribe yönelik diğer maddeleri devam yazısında işleyelim. Şimdi Ak Parti ve MHP'nin yapacağı en iyi iş o yasayı yavaşça yere bırakıp bir iki adım geri çekilmek. Diğerlerinin de… Hayvan hakları sapkınların hakları diyenlerin casusluk terörizm insanlık suçu kapsamında değerlendirilip mal varlıklarına da el konulması sağlanmalıdır..

Kanunlaştırılmak istenen hayvan hakları yasası ile açılacak kapıdan içeriye doluşmak için pusmuş bekleyen nice yeni belâlara hazır olun! Hayvan Hakları Yasasını şekillendiren baskı gruplarının talepleri üzerinden Türklerin kolektif mizacının da değiştirilmek istendiğini söylemiştik. Hayvan hakları yasasını hâli hazırdaki muhteva ve yaklaşım üzerinden kanunlaştırmak isteyen baskı gruplarının ardışık talepleri veganlık dayatmasıdır. Yani et, süt, peynir, yoğurt, tereyağ, bal, balık, kürk, deri, kıl, yün gibi hayvanlardan elde edilen tüm mâmullerin kullanımının yasaklanması! Bu size fantastik bir talep ve gerçekleşmesi mümkün olmayan bir risk algısı gibi gelebilir.

 Ama on yıl önce evin babasının, beraberinde hiçbir mâkul gerekçe, delil ve emare aranmaksızın, kadının beyanıyla 6284 fitnesiyle kendi mülkünden ve çocuklarından aylarca uzaklaştırılabileceğine de kimse inanmazdı değil mi? Ya da bir adamın, karısının başka bir erkekle birlikte olmasına hatta ondan hamile kalmasına sadece sesini yükselterek “tepki göstermesinin” bile psikolojik ve cinsel şiddet kapsamında suç olarak tanımlanacağını akıllar alabilir miydi? Almazdı ama oldu değil mi?

Sanırım büyük Türkolog ve tarihçi Zeki Velidi Togan'dan naklen okumuştuk. Tatarların tarihsel çöküşlerinin sebepleri arasında; geleneksel içecekleri olan kımız ve bozanın yerini, kahve ile şekerli çay alışkanlığının alıp, çevik ve cevval Tatar tipinin keyif ve hazza düşkünleşerek hantallaşması da zikrediliyordu. Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesinde Almanya'dayken işitip merak ettiği için denediği ve on beş gün kadar sürdürdüğü bir vegan beslenme tecrübesinden bahseder. Nihayetinde haksızlığa öfkelenme, tepki gösterme ve kendini koruma asabiyetini bile yitirdiğini fark edip terk ettiği bu tecrübenin ona öğrettiği hakikati dillendirir; et yemeyen milletler ister istemez et yiyen milletlerin kölesi ve avı olacaktır.

Aslında bu öznel bir tespit değil tarihi bir tecrübe. Uygarlık sözcüğüne kökenlik eden Uygurlar üzerinden Türkler'in bizatihi deneyimlediği bir süreç.  Uygurların tarihten silinmesi Manihaizm dinine girerek kendilerine eti ve sütü yasaklamalarıyla gerçekleşti. Veganlaşmalarından hemen sonra savaşçı özelliklerini kaybettiler. Düşmanlarının şiddetini, karşı şiddetle püskürtme yeteneklerini kitlesel olarak üstelik şaşılacak kadar kısa bir süre içerisinde yitirdiler. Bugün bize veganlık olarak pazarlanan düşünce ve ön kabuller eksiksiz bir Manihaizm teolojisidir. Miladi 3. Yüzyıldan gelen Tanrısız, mistik ve ateist bir dinin dünya görüşü ile helâl/ haram telakkileri veganlık ismi altında tekrar inşâ ediliyor.

Hatırlarsanız 27 Mayıs ihtilalinin gerçek sebebinin, Kore'de savaşan Türk askerinin batılı müttefiklerimize, cumhuriyet ideolojisiyle tarihe gömdüklerini sandıkları cengâver Türk karakterinin hâlâ yaşadığını fark ettirmeleri olduğunu yazmıştık. Bu yüzden 27 Mayıs ihtilal komitesine ilk yaptırılan iş, ordu içinde bu ruhu koruduğu, doğal olarak da alttan gelenlere aktardığı tespit edilen subayların tamamını emekliye sevk ettirmek olmuştu. Ordu içinde görevli tüm muvazzaf subaylarımızın üçte biri birkaç gece içinde emekliye sevk edilmiş ve bunlara ödenmesi gereken devasa tazminat tutarı Amerika tarafından bir kalemde karşılanmıştı. Ayrıca geriye kalan muvazzaf askerleri halkın içinden çıkartarak yeni inşa ettirdikleri lojmanlarda ikamet etmeye mecbur kıldılar. Böylece ruhlarını besledikleri milletten ve mukaddeslerinden yalıtılan Türk'ün salon askerlerine dönüştürülebileceği düşünüldü. Ama 15 Temmuz'da tanklara ve kurşunlara karşı sokaklara dökülen insanların stratejik gözü karalığı, daha sonra da sınır ötesinde düzenlenen harekâtlarda Türk askerinin savaşma biçimi bütün dünyayı yeniden dehşete düşürdü. Türkün kollektif mizacında içkin “savaşçı erkek” artık küresel muktedirlerin en öncelikli hedefidir.

Tarihte bir defa yaşanmış her şey tekrarlanabilir. Bu yüzden biz unutsak da düşmanlarımız veganlığın Türk'e ne yaptığını hatırlıyorlar.

 Uygurların çağdaşı (Ölümü 869) olan Arap Şair Edip'in hüznüne bakın;
 Uygurlar mani dinine girinceye kadar ne denli cesur ve asker bir milletti
Sayıları ne kadar az olsa da hep onlar galipti
Her savaşın mağlubu Uygur'dur şimdi,
Maniheist oldukları o kara günden beri…

Bilge Kağan “Mızraklılar, kılıçlılar, silahlılar hiçbir yerden gelmez. Onları siz kendiniz çağırırsınız” diyor yazıtlarda. Uygurlar başkalaşınca da Orhun kitabelerinde haber verilen işler geliyor başlarına; Gelinlik kızları cariye, yiğit oğlanları köle oldu. Kanları sular gibi çağıldayıp aktı, kemikleri dağlar gibi yığılıp yattı…

Veganlığın Uygur'ların ontolojik telakkilerini nasıl değiştirdiğini anlamak için 10. Yüzyılda Çince'den Uygur Türkçesine çevrilmiş ve mani dininin perspektifine göre kaleme alınmış yazıtlar arasında bulunan Altun Yaruk'daki “şehzade ile aç pars” hikâyesine bakmak aydınlatıcı olacaktır. Catik denilen dinsel şiir türünde açlıktan ölmek üzere olan bir parsı kurtarmak isteyen özverili şehzadenin kendini ona yem edişi lirik ve ağıtvâri bir dil ile anlatılır ve yüceltilir. Neden böyledir? Çünkü Manihaizm dini türcülüğe karşıdır. Dahası hayvanları varlık hiyerarşisinde insandan daha önce gören bir algı evreni vardır.

Şeytanın kendini adadığı ve uğruna her şeyini heba ettiği davasının esası insanın eşref-i mahlûkat yani yaratılanların en şereflisi olduğu hükmünü reddetmektir. Bu hükmü türcülük yaftasıyla itham edenler şimdi bu yasanın ardında mevzilendiler. Meclisten geçirilmek istenen yasanın içinde pusuya yatmış veganlık ve Manihaizm var. Yâni hayvan sevgisi gibi görünen insan nefreti! Âdem'e secde etmediği için cennetten kovulan, âdemoğullarını hayvana secde ettirerek intikam alacak.  Adım adım, derinden derine, merhâle, merhâle…

Toplumsal Cinsiyet Adaleti veya  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği şemsiyesiyle eşcinsellik teşvikinin önü açıldığı gibi Zeofoli, pedofoli ensest gibi sapkınlıklardan beslenen fuhuş lobisi yarın hayvanlarla beraberliğin yolunu hazırlıyor..şılıyor..

Süleyman TÜCCAR

Recep YAZGANRecep YAZGAN