Samsun Haber
Giriş Tarihi : 18-01-2019 08:50   Güncelleme : 19-01-2019 07:50

Samsun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Aydın’ın 7 yıl önceki konuşması: İslam diyalog değil, tebliğ dinidir!

FETÖ’çü olmakla itham ederek Samsun Üniversitesi rektörüne iftira edenlere hocanın 17/25 Aralık sürecinden çok önce 2012 yılında SAGEM’de yaptığı konuşmasını hatırlatıyoruz.FETÖ’çü olmakla itham ederek Samsun Üniversitesi rektörüne iftira edenlere hocanın 17/25 Aralık sürecinden çok önce 2012 yılında SAGEM’de yaptığı konuşmasını hatırlatıyoruz.

Samsun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Aydın’ın 7 yıl önceki konuşması: İslam diyalog değil, tebliğ dinidir!

Dinlerarası diyalog ve misyonerlik araştırmalarıyla tanınan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Aydın, SAGEM’de dinlerarası diyalog oyununa karşı Müslümanların uyanık olması gerektiğini belirtmişti.

İşte  Pr. Dr. Aydın’ın o konuşması;

KİLİSELER BİRLİĞİNİN FAALİYETİ

 “Dünya Kiliseler Birliği ve Katolik Kilisesi’nin yürüttüğü faaliyetler zinciridir ve kiliselerin diyaloğudur. Bu faaliyetlerin amacı misyonerliktir.  Hıristiyanlığın daha iyi tanınıp bilinmesini sağlamaktır. Hıristiyanlık tanınıp bilinemiyorsa, en azından Hıristiyanlığa sempatiyle bakılması amaçlanmaktadır. Bunun bizimle ilgisi yoktur.” diye devam etti.

DİYALOGÇULARA KUR’AN’DAN CEVAPLAR

 “Eğer diyalog, diğerlerini oldukları gibi tanıyıp bilmekse Kur’an bunu Müslümanlara emretmektedir: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyıp bilesiniz” (49 Hucurat, 13).

Eğer diyalog, farklı din mensuplarının, sahip oldukları farklılıkları birbirleriyle çatışma aracı değil, iyi ve güzel işlerde yarışma vasıtası olarak kullanmaksa Kur’an bunu açıkça emretmektedir:

“Biz, her biriniz için farklı bir sistem ve farklı bir hayat tarzı belirledik… O halde hayırlı işlerde (güzel eylemlerde) birbirinizle yarışın…” (5 Maide, 48).

Eğer diyalog, tüm insanları tek bir dinin mensubu yapmak değil de tüm insanların ortak bir inançta yani Yüce Yaratıcıya kullukta buluşturmaksa bu da Kur’an tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:

“…Ey Geçmiş vahyin izleyicileri! Sizinle bizim aramızda şu ortak ilkeye gelin: Allah’tan başka kimseye kulluk etmeyeceğiz. O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab edinmeyeceğiz” (3 Al-i İmrân, 64).

Eğer diyalog, diğerleri bize nasıl davranıyorsa biz de onlara öyle davranmamız ve onlara karşı adaletli olmamız ise, Kur’an şu ifadeleriyle bunu Müslümanlara emretmektedir:

“İnancınızdan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen inkârcılara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz; çünkü Allah adil davrananları sever” (60 Mümtehine, 8).

Eğer diyalog,  diğer insanları onlarla karşı dostluk ve arkadaşlık ilişkisi kurarak en güzel şekilde Yüce Yaratıcının yoluna çağırmaksa Kur’an bunu şu  fadeleriyle Müslümanlara emretmektedir:

“Bütün insanlığı hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve onlarla en güzel, en  inandırıcı yöntemlerle tartış…”(16 Nahl, 125).

Eğer diyalog, farklılıkları ortadan kaldırıp tüm insanları tek bir dinsel inancın çatısı altında toplamak ise Kur’an buna şu ifadeleriyle açıkça karşı çıkmaktadır:

“Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı...” (42 Şûra, 8). “... Allah dileseydi şüphesiz hepinizi tek bir ümmet yapardı...” (16 Nahl, 93). “... Rabbin dileseydi, bütün insanlığı tek bir ümmet yapardı...” (11 Hûd, 118).

PEYGAMBERİMİZ HERKESE TEBLİĞ YAPMIŞTIR

“Kurumsal diyalog faaliyetleri diyalojik anlayış ışığında değil, Monolojik bir zihniyet çerçevesinde Hıristiyan olmayanlarla dostluk ilişkisi kurarak onları Hıristiyan yapmayı veya en azından Hıristiyan sempatizanı yapmayı hedeflerken, bireysel diyalogcular ise kendi inançlarıyla ilgili mutlaklık iddiasında bulunmadan muhatapla inançların paylaşılmasını ve ortak sorunların çözümü konusunda onlarla işbirliği yapılmasını öngörmektedir.

 Kur’an’ın ve onun uygulayıcı olan Hz. Peygamberin diyalogu, ister ehli kitap kapsamındaki Yahudi ve Hıristiyanlar gibi din mensuplarıyla, isterse de paganist inanca sahip müşriklerle olsun, tüm insanları tek Allah’a inanmaya ve sadece O’na kulluk etmeye, insanlara iyiliği emredip onları kötülüklerden alıkoyma temeline dayalı bir ilişkidir.

Hz. Muhammed’in, Ebu Cehil gibi müşriklerle ilişkisini diyalog diye adlandırmak mümkün olmadığı gibi böyle bir nitelendirme de bulunmak Hz. Peygamber’in gayri-Müslimlerle ilişkisini doğru okumamak olacaktır.

 Hz. Peygamber günümüzde kullanıldığı anlamda yani kendi mesajının doğruluğu, haklılığı üzerinde durmadan sadece ötekini tanıyıp bilmek, anlamak ve birtakım ortak sorunların çözümü konusunda işbirliği yapmak için onlarla ilişkiye girmemiştir.

HUDEYBİYE ANLAŞMASI DİYALOG İÇİN ÖRNEK OLAMAZ

Hudeybiye barış anlaşması günümüzdeki anlamıyla bir diyalog faaliyeti olarak değil, düşmana kendi varlığını kabul ettirerek onu etkisiz hale getirme anlamında siyasi bir manevra olarak kabul edilmesinin daha doğru olduğu sonucuna götürmektedir. Bu anlaşmayı diyalog olarak nitelendirenlerin de çok iyi bildiği gibi günümüzdeki anlamıyla diyalogda muhatabın üstesinden gelme ve onu etkisiz hale getirme gibi bir düşünce söz konusu değildir.

Bu gerçek oradayken bir takım kişilerin ısrarla Hudeybiye anlaşmasını, Mekkeli Müşriklerle bir barış ortamı sağlanması için, Hz. Peygamberin kendi şartlarında ısrar etmeksizin müşriklerin şartlarını kabul ettiği bir diyalog faaliyeti olarak nitelendirmesi oldukça düşündürücüdür? Tebliğinin daha başlangıç döneminde Mekkeli Müşrikler, kendi ilahları hakkında olumsuz konuşmaması şartıyla kendisiyle uzlaşabileceklerini Hz. Peygambere teklif ettiklerinde, temel varlık sebebi söz konusu ilahlara tapmayı ortadan kaldırmak olan Allah’ın Resulü bu teklifi elinin dersiyle reddetmişti.

En zayıf ve güçsüz olduğu dönemde bile Müşriklere karşı hiçbir taviz vermeyen ve onların uzlaşma yönündeki hiçbir teklifini kabul etmeyen Hz. Peygamberin sadece bir barış ortamı sağlanması için Hudeybiye’de kendi şartlarını bir kenara bırakıp Müşriklerin şartlarını kabul ettiğini söylemek zorlama bir yorumdan başka bir şey değildir.

 Hudeybiye barışı anlaşmasında Hz. Peygamberin bir barış ortamı sağlanması için tavizler verdiğini iddia edenlerin aslında diyalog adı altında kendi verdikleri tavizleri meşrulaştırmaya çalıştıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.”

Kaynak: Akasyamhaber.com

adminadmin