Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 24-05-2012 16:45   Güncelleme : 24-05-2012 16:45

Siz de insan mısınız?

İlk okuduğumda beni sarsan ve düşünce dünyamda derin etkileri olan bir konuydu “insan olmak”

Siz de insan mısınız?
İlk okuduğumda beni sarsan ve düşünce dünyamda derin etkileri olan bir konuydu “insan olmak”. Günlük yaşamda farkına varmadan kullandığımız pek çok kavramdan sadece biri idi. Anlamını sorgulamadan, ne olup olmadığını bilmeden, zıddının ne olduğunu düşünmeden, ömür boyu yaşadığımız bir kavram. Oysa gün içerisinde kim bilir pek çok kavramı bu mantıkla kullanıyoruz da farkında değiliz. Kullandığımız her bir kavram ve nesne aslında binlerce yıllık insanlık birikiminin günümüze yansımasından ibarettir. Bizler de bilerek ama çoğunlukla bilmeyerek bunları kullanmaktayız. Kravat takma, kaşıkla yemek, yemeğe tuz katmak, bela okumak, selam vermek, kavga etmek, vs. Hepsi hayatın yalın gerçeği, ama yılların birikimi.
 
Doğanın en mükemmel varlığı olan insan, işte bu binlerce yıllık biyolojik, kültürel, dinsel, toplumsal vs birikimin ürünüdür. Ancak bu noktada gözden kaçan önemli nokta şudur. Doğadaki tüm canlılar belli bir sistem dahilinde yaratıldıkları için hepsinin ortak paydası bulunmaktadır. Beslenmek, üremek, korunmak gibi pek çok temel ilkede ortaklık söz konusudur. Hepsi doğal denge içerisinde yaşamını sürdürmekte ve her biri bir diğeri için besin kaynağı olmaktadır. Böylece doğanın ve dolayısıyla da canlıların nesillerinin sürekliliği sağlanmaktadır. Bu döngü içerisinde aslanın ceylanı yakalaması ve yemesi, bir ineğin otları afiyetle yemesi, timsah yumurtalarının sadece yüzde iki gibi çok az bir kısmının timsah olma şansını yakalaması, ağaçlarda açan binlerce çiçeğin sadece küçük bir kısmının meyve tutması, yılanın fareyi zehirleyip yakalaması gibi dışarıdan bakınca çok vahşice gelen olaylar aslında büyük bir dengenin, mükemmel bir sistemin temeli ve yaşamın sürekliliğinin garantisidir.
 
Bu süreç içerisinde “insan” dediğimiz varlığın yeri ise çok farklıdır. “İnsan” diye kullandığımız kavram doğada yaşayan, biyolojik olarak varlık sürdüren ve gerçekte “beşer” olarak nitelenen varlıktır. Daha net ifade etmek gerekirse “beşer”, insanın hayvani yönü diye niteleyebileceğimiz, hiçbir kural tanımayan, hayatta kalmak için vahşi yaşam kurallarını uygulayan, hayatının en önemli kuralı “hayatta kalmak” olan biyolojik bir varlıktan başkası değildir. Bu nedenle insanların kullandığı ilaçların tanımlandırılmasında “beşeri ilaçlar” deyimi kullanılmaktadır. Zira ilaçlar, biyolojik etkiye sahip olduğu için insan denen varlığın sadece biyolojik sistemine etki etmektedir. Ayrıca beşeri yön, yemek ister, su ister, uyumak ister, üremek ister, avlanmak ister. Kısacası tıpkı bir aslan veya ceylan gibi yaşamak ister. Çünkü yaradılışı böyledir ve bu dünyada güçlü olan haklıdır. Adalet kavramı doğal dengenin sağlanması için farklı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu sistemde dengenin sağlanması amacıyla her bir birey bir diğeri için besin kaynağı konumundadır.
 
İnsan dediğimiz varlığın açısından olaya bakarsak, beşer özellikleri ile doğal gereksinimlerini karşılamak yanında daha fazla mal edinme hırsıyla cinayet işler, hırsızlık yapar, hatta her türlü olumsuz davranışı rahatlıkla yapabilir. Bu aşamada şunu sorabiliriz, o halde “insan olmak” ne demektir. Olayı daha net anlamak için temelde şunu unutmamak gerekir ki, “beşer” olarak her bir birey aslan, ceylan, timsah, koyun, buğday elma, demir, bakır gibi doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Ayrı, farklı veya üstünde gibi değerlendirilmesi olası değildir. Bu durumda “beşer” nasıl “insan” olacak. Veya insan haline dönüşebilmesi için neye gereksinim vardır. Meselenin can alıcı noktası bu sorulara verilecek olan cevapta yatmaktadır.
 
 Beşer olmak tamamen doğuştan gelen özelliklerin belirlediği bir durumdur. Herhangi bir özel çabaya gereksinim yoktur. Doğuştan gelen içgüdüsel davranışlar beşer olma durumunu belirlediği için dışarıdan özel eğitimle verilecek özelliklere gereksinim yoktur.
 
“İnsan olmak” biyolojik varlık olan beşerin, sosyolojik olarak kişilik ve kimlik kazanması süreci sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. İnsan olma noktasına erişen birey artık içgüdüleriyle hareket eden değildir. İçgüdü yanında akıl, zeka ve duygu gibi üstün özelliklerini kullanan, yardımseverlik, iyilik yapma, acıma, paylaşım, kardeşlik, dostluk, başkalarını düşünme, başkaları için dert etme ve üzülme, sorumluluk duyma, başkası için fedakarlıkta bulunma gibi beşerde bulunmayan özellikleri kazanan birey demektir. “Beşer olmak” doğuştan kazanılırken, “insan olmak” doğuştan kazanılmadığı gibi süreç isteyen, eğitime dayalı ve olmak için özveri gerektiren bir olgudur. Her insan muhakkak beşer olduğu gibi, her beşerin de insan olması kesinlikle söz konusu değildir.
 
Yine bu noktada şu konu da gündeme gelmektedir. Bir beşerin, insan özelliği alması nasıl olacaktır. Veya insan olmanın ölçüleri nedir. Günümüzde bu konuda da çok iddialı olan din ve ideolojiler bulunmaktadır. İdeolojiler dinlerden çok sonraları ortaya çıktığı için, kabul etmeseler de kendilerinden önce var olan dinsel temeller ve kabuller çerçevesinde oluşturulmuşlardır. Yaptıkları değişikliklerin veya farklılıkların olması bu durumu değiştirmemektedir. Bu sebeplerle söyleyebiliriz ki beşerden insana geçiş sürecini belirleyen faktör tamamen dinsel kurallardır. Bu konuda kutsal kitaplarda yapılacak bir inceleme, gerçeği ortaya koymaktadır.
 
Özellikle Kuran merkezli düşünce içerisinde olaya baktığımızda “yeryüzünün halifeleri var edileceği” süreçte Allah tarafından bu bireylere bir takım ilahi bilgilerin verildiğini görmekteyiz. İşte bu bilgi verilmesi aşaması tamamen “beşerlikten insanlığa geçişin” anahtarlarıdır. Verilen bu bilgi doğrultusunda beşer kendini geliştirdikçe insan olmaya doğru gitmektedir.
 
Tanrı tarafından gönderilen her bir ilahi bilgi, insan olmanın gittikçe daha ileri aşamalarda gerçekleşmesine olanak tanımaktadır. Bugün gelinen noktada insan olmak için gerekli tüm bilgiler verilmiştir. Ayrıca bu bilgiler doğrultusunda toplumsal yapılar oluşmuştur. Sıklıkla çevremizde insani olamayan, beşeri davranışlarda bulunan bireylerin olduğunu görmekteyiz. Bu durum tamamen doğal olup, herkesin bu süreci yaşayabilecek yapı ve kapasitede olmadığının, tercihini beşer olmaktan yana kullandığının sonucudur.
 
İnsanlığın zirvesi kabul edilen Peygamberimizin, Kuranın doğrultusunda “De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim” ayeti bu gerçeğin en somut ifadesidir. Zira karşısındaki muhatap kitlesi; biyolojik varlık olarak beşer olmakla birlikte, ya beşeri davranışlardan vazgeçerek insan olma aşamasına geçememişler yada genel bir olguya vurgu yapmaktadır. Ancak kendisi aldığı ilahi vahiy ve onu bizzat benimseyip yaşama geçirmesiyle insan olmuş ve bu konuda da çağına ve çağlar ötesine örneklik teşkil etmiştir. Beşerlik noktasında ise tüm insanlarla aynı ortak temele sahip olduğunu da ayetle vurgulamakta ve insan olmak için vahye uymaya işaret etmektedir.
 
Özetle belirtmek gerekirse beşer olmak tamamen biyolojik bir olgu olup insan olmak aşamasına geçmek şarttır. Herkesin beşer olduğu ortam; vahşetin, haksızlığın ve zulmün olduğu ortamdır. Ve bu ortamda değil sadece insana, beşere de huzur yoktur. En güzeli hayatı doyasıya yaşamak için insan olmak aşamasına geçmektir. Bunun için de insan olmayı sağlayan erdemleri barındıran "ilahi bilgilerden başka yol yoktur". Öne sürülen birtakım bilimsel ölçüler ise değişkenlik göstereceği için bu konuda hiçbir anlam ifade etmemektedirler.
 
adminadmin