Kültür
Giriş Tarihi : 11-09-2018 12:15   Güncelleme : 11-09-2018 12:15

Bugün 1 Muharrem 1440

İslam’ın zaman mefhumu!

Bugün 1 Muharrem 1440

Hicri yılbaşının ilk günü Muharrem Ayı bugün başladı.

Muharrem Ayı, Hicri takvimin ilk ayıdır. İslam’ın 4 haram ayından biridir. İslam’ın savaşmanın yasak olduğu haram ayları şunlardır:

Recep, Zilkade, Zilhicce, Muharrem

Muharrem ayı, hac ibadetinin yerine getirildiği, aynı zamanda Kurban Bayramı'nın da kutlandığı Zilhicce ayından sonra gelmektedir. Bu yıl Eylül ayına denk gelen Muharrem Ayı'nın başlama ve bitiş tarihleri şöyle:

Hz. Muhammed (S.A.V)'in Mekke'den Medine'ye hicretinin başlangıç olarak kabul edildiği Hicri Takvim'in ilk ayı Muaharrem Ayı'dır. Dolayısı ile Muharrem Ayı'nın ilk günü Hicri yılbaşı olarak kabul edilmektedir. Yani bugün 11 Eylül 2018 1440. Hicri Yılbaşı...

AŞURE GÜNÜ NE ZAMAN - 2018

Aşure günü yani onuncu gün adından da anlaşılacağı üzere Muharrem Ayı'nın onuncu gününe denk gelmektedir. 2018 yılında ise Aşure günü 20 Eylül Perşembe gününe denk gelmektedir.

AŞURE GÜNÜ MEYDANA GELEN ÖNEMLİ HADİESELER

Muharrem Ayı içerisindeki en önemli gün ise Aşure günüdür. Aşure günü şu hadiseler meydana gelmiştir:

- Hz. Âdem'in işlediği günahtan sonra tövbesinin kabul edilmesi,

- Hz. İdris'in diri olarak göğe yükseltilmesi,

- Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtulması,

- Hz. İbrahim'in ateşte yanmaması,

- Hz. Yakup'un oğlu Yusuf'a kavuşması,

- Hz. Eyyub’un hastalıklarının iyileşmesi,

- Hz. Musa’nın Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı firavun'dan kurtarması,

- Hz. Yunus’un balığın karnından çıkması,

- Hz. İsa'nın doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi...

- Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti...

Aşure günü yaşanan bu gelişmelerin dışında İslam dünyasını yasa boğan üzücü bir hadiseye de şahitlik etmiştir. Aşure gününde Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hüseyin ve 70 yakını ile birlikte şehit edilmiştir. Yaşanan acı olay her yıl Muharrem ayında matem atmosferinde anılır...

Ortalama olarak bir yarım gün, yirmi dört saat üzerinden on iki saat tutar. Bu da dakika olarak *720” dakika eder. Bu Hac ibadeti senelik ibadet olduğu için elde ettiğimiz 720 dakikayı orta­lama bir seneye (360) bölersek, her gün için, yani her yirmi dört saat için iki dakika elde ederiz. Bu ise, tayyare, tren vs. gibi süratli vasıtaların bulunmadığı bir zamanda, kıtalar aşarak binlerce km. uzaklardan gelen kimselerin ayları çok aşan bu faaliyetlerden daha önce yaptıkları plan icabı her gün kaç saat veya kaç km. yol gideceklerse bunun her halükârda, muhakkak surette yerine getirilmesi demektir. Söylenmek istenileni bir misalle şu şekilde açıklamak mümkündür.

Altı aylık bir yoldan Hacca gelen bir kimse yaptığı hesap ve planları harfiyyen, tamamiyle yerine getirmeye mecburdur. Aksi takdirde, her gün zaman ölçüsü ile yürümeye mecbur olduğu zamandan dörder dakikalık bir ihmal, bir plansızlık veya her gün yapacağı km. den yüz–yüzelli metrelik daha önce yapılmış hesap ve plan dışı bir gecikme, bir laubalilik, bir ihmal. Arefe gününün kaçmasına sebep olacaktır. Çünkü bu altı ay zarfında bir yarım gün edecektir ve bu da Arefe gününün kaçmasına kafi gelecektir. Yahut günde yapılan yüz-yüzelli metrelik ihmal, altı ay zarfında yirmi-yirmibeş km. gibi yarım günde yürümesi mümkün olmayan bir meblağ olarak karşımıza çıkacaktır. Yine bu hal de Arefe gününün kaçmasına kafi gelecektir.

İSLAM’DA ZAMAN MEFHUMU

Saatin ve uzunluk ölçen hassas aletlerin bulunmadığı bir zamanda İslâmiyetin daha önce yapılmış olan hesap ve planların günde dörder dakikalık veya yüz-yüzelli metrelik eksik tatbika­tından hasıl olacak hatayı hoş görüp affetmemesi, başka bir ifadeyle af dileyince günahı sevaba çeviren Allah Teala’nın bu hususta hiç müsamaha göster­memesi, Müslümanların, planla yaşayan, bütün hareket ve davranışlarını zamana göre tayin ve tanzim eden insanlar olmalarını istemesindendir.

Arefe gününün senenin günlerine bölünmesi sonucu her güne iki dakikanın düşmesi gerçeği daha başka şekillerde de izah edilebilir. Şöyle ki: Her gün, değerlendirilmeden boş olarak geçen bu ikişer dakikalar biriktiği takdirde bir sene zarfında İslâm’ın beş esasından birinin kazası mümkün olmayacak şekilde yerine getirilememesine sebep olmaktadır. Yine bu hal, çekilen bunca zahmet ve verilen bu kadar zamanın kaybolup gitmesine sebep olmaktadır. Bu da küçümsenerek değer verilmeyen, ihmal edilen “ufak şeylerin” çok zaman sarfederek yapılan iş, verilen emeklerin neticesiz kalacağını, hiç olmazsa yarım kalacağını işaret etmektedir.

Kısacası bu hal, İslamiyet’in günde ikişer dakikalık bir ihmal, bir gevşeklik ve bir tembelliği affetmeyip göz yummadığının açık seçik delilidir. Yine ikişer dakikalık yapılan tembellik, ihmal ve gevşekliğin toplamının bir yarım günü geçtiği takdirde, Hac gibi bir farzın, yani mühim bir işin yerine getirilememesi ve bunca emeğin semeresiz kalacağını göstermektedir.

İslamiyet’in zamana bu kadar değer vermesi, Müslümanların zamandan kopmak şurada kalsın, bilakis onların saatle yaşayan dakik insanlar olmalarını temin ve dünya-ahiret bütün başarılarının ancak ehemmiyetsiz gibi görünen dakikaların, hatta saniyelerin israf edilmemesi ve en iyi şekilde değer­lendirilmesiyle mümkün olacağını onlara telkin etmek içindir.

Başka bir deyişle İslamiyet’in, onbinlerce km. aşarak dünyanın neresinden gelinirse gelinsin, Arefe günü olarak bir yarım günlük zamandan daha fazlasını kabul etmemesi, yaptığımız senelik faaliyetlerimizdeki değerlendiremediğimiz zamanların toplamının bir yarım günü geçtiği nisbette başarısızlığa uğrayacağımızı ve dünyanın neresin­den gelirsek gelelim, istenilen yerde istenilen zamanda bulunmamızın lüzum ve gereğini bizlere telkin etmek içindir. Çünkü bu da bir randevu, bir sözleşmedir. Onun için zamanında bulunmamız gerekmektedir.

Günlük hayatımızda saniye günün “en küçük” ana birimidir. Buna karşılık senelik faaliyetlerimizde de gün, sene içinde “en küçük” ana birimdir. Haftalar, aylar ve nihayet yıl bu ana birim olan günlerin toplamıdır. Asır veya Ömür içinde de sene ana birimdir.

Hal böyle olunca, saniyelerin değerlendirilmesi, günün, günlerin değerlendirilmesi, yılın ve yılların değerlendirilmesi demek olacağından, saniyenin değerlendirilmesi mana ve ehemmiyetini taşıya­caktır. Başka bir deyişle, bu esaslar senelik faaliyet­lerimizde güne, günlük faaliyetlerimizde de sani­yeye dikkat edip onu en iyi şekilde değerlendirme­miz gerektiğinin delilidir.

 

İslam’ın Arefe günü olarak ana birim olan bir tek günü seçmesi bu sebeplerden ötürüdür.

Başka bir ifadeyle, bu esaslar sene içinde ana birim durumunda olan gün ve onun içinde de onun en küçük ana birim olan saniyeye en büyük değerin verilmesi demektir, bu da bir ömrün veya yüzyılın saniyeye sığdırılması veya saniyelerin bir ömür veya bir asrı içine alacak kadar büyüyüp değerlenmesi demektir. Bir saniyenin de tek başına kabul edilemeyeceğini, aksine saniyelerin birbirini takip ettiklerini düşünecek olursak, artık saniye yaşanılan hal” “yaşanılan zaman” şeklini alır, Böylece mesele yaşanılan hâli, yaşanılan zamanı değerlendirmek şeklinde karşımıza çıkar. Yaşanılan hâlin dışındaki zaman, ancak yaşadığı­mız vakti değerlendirmemize bağlı olacaktır.

VAKTİ EN İYİ DEĞERLENDİRME ESASLARI

Hayata atılan bir kimsenin başarılı olmasında onun “zaman” anlayışının büyük önemi vardır. Zaman konusunda araştırma yapan sosyologlar ileri ve geri memleketler arasında zaman kavramının farklı telakki edildiği müşahede edilmiştir. Onlara göre ileri memleketlerde işlerin, önceden, zamana göre tanzimi ve her işin, ona tahsis edilen zaman dilimi içinde yapılması şarttır. Takvime göre hareket, hayatın disipline edilmesi, insan ömrünün azami şekilde verimli kılınması demektir.

KUR´AN´DA ZAMAN

Kur’an-ı Kerim üzerinde dikkatleri canlı tutmak için zamanı hatırlatan tabirleri sıkça kullanır. Her çeşit farz, vacip ve nafile namazlar zaman tanzimine de yönelik gayeler taşımaktadır. Bu açıdan, din, amirlerin büyük çoğunluğuyla, insana zamanı azami ölçüde değerlendirmeyi öğretmektedir. Hatta asıl gaye budur denilebilir.

Kur´an´ın Zamanı İfade Şekli:

“Zaman” lugat açısından “uzun veya kısa vakit” anlamına gelir. Kur´an, zaman yerine daha çok vakit kelimesini tercih eder ve kullanır. Bu kelime lugat yönüyle “bir iş için belirlenen zamanın nihayeti” demektir. Kur´an-ı Kerim´de zamanla alakalı gün, hafta, yıl, asır, vakit, saat kelimeleri bir ferd için hangisi daha önemli ise önem miktarı kadar tekrar edilmiştir. Ferd için en ehemmiyetli gün olduğundan Kur´an´da en çok zikredilen “Yevm” yani “Gün” kelimesidir ki 475 defa zikredilmektedir. Kur´an-ı Kerim ilk sayfalarından itibaren, en son sayfalarına kadar, hiç fasıla vermeden, okuyucusuna zaman mefhumunu hatırlatmaktadır.

Arapçada “Leyl” (Gece) kelimesi güneşin batması ile, sabahleyin fecr-i sadık denilen ikinci fecrin doğuşuna geçen zamanı ifade eder. Geri kalan müddette de nehar (gündüz) denir. Kur ´an-ı Kerim´de gündüz (nehar) 57, gece (leyl) 92 kere zikredilir. Gece müddeti, yıllık olarak ele alınınca günün tam yarısı eder. Bu nedenle azami ölçüde değerlendirilmelidir.

Farz namazların mühim gayelerinden biri, Müslüman kimseye, günlük zamanı taksim ve programlama alışkanlığı kazandırmaktadır. Kıyamu´l leyl (gece kalkışı)´e Kur´an-ı Kerim önem vermektedir. Büyük İslam medeniyetlerinin parlama dönemlerini hazırlayanların hayatında gece kalkışı önemli yer tutar. Kıyamu´l leyl Peygamber Efendimiz´e (SAV) farzdı fakat ümmetine nafiledir. Bu sünnet Kur´an-ı Kerim´in emridir. “Rabbin adını sabah-akşam an (zikret). Geceleyin O´na secde et. O´nu geceleri uzun uzun tesbih et.” (İnsan 26). “Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetinden dileyen kimse inkar eden kimse gibi olur mu?” (Zümer 9). Fakat daha sonra (8 ayda 10 yıl arasında değişen bir müddet sonra geldiği belirtilir). Kur´an-ı Kerim´de gece kalkışıyla alakalı hafifletmeler ifade edilmiştir. Hastalar, cihada çıkanlar gibi mazeretliler muaf tutulmuştur. Gece kalkılacak müddet en az gecenin dörtte biri, en fazla dörtte üçü olarak belirtilmiştir. Bu farklılık gecenin uzunluğundan dolayıdır. Kıyamu´l leyl öncelikle ibadet yani namaz ve tilavet-i Kur´an içindir. İlimle de meşgul olunabilir. Kıyamu´l leyli Kur´an-ı Kerim´de gece kelimesinin gündüz kelimesinden çok zikredilmesi ve bu emrin Pegamber Efendimize (SAV)´e peygamberliğinin ilk yıllarında verilmesi önemli kılmaktadır.

ZAMANLA İLGİLİ TELAKKİ VE TEDBİRLER

Vicdani tedbirleri almaya telakki diyoruz. İnsanın yaşadığının şuuruna erebilmesi için, ömrünün her gününü aynı tarzda geçirmemelidir. Bazı aylar, bazı saatler diğerlerine nazaran farklı olmalıdır. Dinimizdeki mübarek aylar ve günlerle bu sağlanmaktadır. Bu farklı değerdeki aylar, günler sayesinde insanda hasıl olabilecek monotonluk kırılmaktadır. Ahirete inanan, her gününden, her saatinden hesap vermenin endişesini vicdanının derinliklerinde duyan bir kimse için zaman değerlendirmede mühim bir telakki, ömrünü içinde bulunduğu gün bilmesidir. Birçok fenalıkların kaynağı tül-i emel denilen uzun yaşama vehmi kabul edilmiştir.

İslam dini günlük zamanı üç ana maksada uygun olarak programa bağlamamızı emreder;

1- İbadet

2- Rızkın Kazanılması

3- Hayatımızı murakabe ve tefekkür

PEYGAMBERİMİZİN HAYATINDA ZAMAN TANZİMİ

Peygamber Efendimiz (SAV) günlere göre haftalık, vakitlere göre günlük programlara tabi kılmıştır. Peygamber Efendimiz haftalık belli günlerde aynı işleri yapmaktadır. Günlük ise muvakkat işler ki bunlar önceden programlanmaksızın zuhur eden işlerdir. Bir heyetin kabulü, bir yabancının müracaatı, bir ihtiyacın zuhuru gibi. Bunlar imkan nisbetinde tanzime çalışılmıştır. Mutad işlerse aynı günlerde aynı vakitlerde yapılmaktadır. Her işe belli müddet vardır. O iş her gün aynı müddet içinde tamamlanmaktadır.

İSLAMDA TATİL VE İSTİRAHAT

Tatil kelimesi boş vakit anlamında kullanılacaktır. İslam tamamen boş geçirilecek bir vakit tanımaz. Kur´an-ı Kerim´de bize meşguliyetin değiştirilmesi suretiyle dinlenme elde edileceğine işaret edilmektedir. Buna bir nevi “çalışarak dinlenme” diyebiliriz. Müslümanlar, Yahudiler Hrıstiyanlar gibi tamamen “işsiz” geçirilecek bir haftalık tatil anlayışından uzak olmalıdır. Eğlencede şehvet duyma ve fitne çıkarma ihtimali halinde, nazarın haram olduğunda ittifak vardır.

“İslam boş zaman kabul etmez.” derken istirahati reddeder manası çıkarılmamalıdır. Kur´an-ı Kerim´de en iyi dinlenmenin kişinin kendi evinde uyku ile olacağı beyan edilmiştir.

“Size geceyi örtü, uykuyu dinlenme (vasıtası), gündüzü de çalışma zamanı yapan Allah´tır.” (Furkan 25).

“Allah sizin için meskenlerinizi huzur ve sükun yeri kıldı.” (Nahl 16).

Yasak oyun ve eğlenceler; kumar oyunları, hayvanlarla oynamak, içkili, çalgılı, kadınlı eğlencelerdir. Bazı oyunların faydalılık yani cihada hazırlık yönü galebe çalar. Bu yüzden HzPeygamber (SAV) onları ısrarla teşvik etmiştir. Bu gruba yüzme, atma, binme, koşma ve güreş girer.

Meşru eğlence fırsatları ise çeşitli merasimler, ziyafetler (sünnet, doğum, seferden dönüş, yeni meskene girme, musibetten kurtulma) ve düğünlerdir.

İSLAM ALİMLERİNDE ZAMAN ENDİŞESİ

İslam alimlerinin zaman konusundaki müşterek telakkileri şöyledir: “Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz gaybdadır, öyleyse mevcut olan senin içinde bulunduğun şu andır.” İslam alimleri yemek zaman, insanlarla münasebet, her an meşguliyet, son nefese kadar gayret ilişkisine vermiştir. Yemek-zaman ilişkisini minimum azaltmak için, ufalayıp tirit şeklinde ekmek yemekle, normal ekmek yemek arasındaki farkı bile hesaplamışlardır. Davut et-Tai bu zamanda 50 ayet okunacak kadar fark olduğunu tespit etmiştir. İmam Ebu Yusuf ise son nefesine kadar ilmi meşguliyette bulunmuştur.

SONUÇ:

Her şey imanda düğümlenmektedir. Bu sebeple, dinimiz kuru iman ve tatbikatı olmayan ilme itibar etmemiştir. Tatbikatı olmayan ilme “faydasız ilim” demiştir. Gençliğin daha sağlıklı, daha verimli kılınması için zamanla ilgili bazı prensipler şunlardır.

1- Gençliğe zaman şuuru verilmelidir.

2- Yıllık, aylık, haftalık, günlük planlar yapma, bu planlara uyma.

3- Gecenin değerlendirilmesi ayrı bir mesele olarak ele alınmalı, uyku miktarı iyice öğretilmelidir.

4- Devlet, yaş safhalarına göre kazandırılması gereken telakki ve alışkanlıkları tesbit etmelidir.

5- Devlet ve ebeveyn gençlik devresi üzerinde dikkatle durmalı, problemleri tesbit edip ısrarla üzerine gitmelidir.

Derleme

  1. Ali Murat Daryal – İslamda İbadetlerin Sosyo-Psikolojik Temelleri
  2. İslam´da Zaman Tanzimi - İbrahim CANAN

 

adminadmin