Kültür
Giriş Tarihi : 13-10-2019 11:30   Güncelleme : 13-10-2019 11:30

Büyük Doğu’da “Hep”Çilik

Büyük Doğu-İbda Fikriyatında “Hep”, davamızın çekirdeğini temsil eder. Bütün fikir ve aksiyon planında girişilen gayretler “Hep” tavrı etrafında kümelenir. Hep tavrının olmadığı yerde mutlak fikirden bahsetmek olanaksızdır.

Büyük Doğu’da “Hep”Çilik

Büyük fikirlerin tümü belli bir temele dayanır. Bu temelin sağlamlığı, fikrin ömrünü belirler. Temeli zayıf olan fikirler tarih sahnesinden silinmeye, efsane olarak anılmaya mahkûmdurlar. Ancak eskimez ve pörsümez bir temeli olan fikirler ayakta kalabilir, nesilleri peşinden sürükleyebilir. Bu bağlamda Büyük Doğu-İbda fikriyatı “Ezel kadar eski ve ebed kadar yeni” olan İslâm’ın mayasından beslendiği için bu davaya ömür biçilemez. Mayası İslâm olan bu davanın ferdden başlayarak cemiyetin her noktasına nüfuz edecek, sorunları çözecek, ağrıları dindirecek reçeteleri mevcuttur. Tüm davanın düğümlendiği ve sarmaşık misâli kollarını her noktaya ulaştırdığı, olmazsa davanın eksik kaldığı mesele ise “Hep”çiliktir.

Gerek Büyük Doğu külliyatında Üstad Necip Fazıl, gerekse İbda külliyatında Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, bu mesele üzerinde defaatle durmaktadır. Üstad, “Bin ciltlik davamızı, bir cilde, bir yaprağa, bir satıra, bir cümleye dökebileceğimiz gibi, bir heceye de yerleştirebiliriz, o hece şudur: Hep!...” der.

İslâm davasının ve mayası İslâm olan Büyük Doğu-İbda fikriyatının “Hep” tavrı şu cümle ile özetlenebilir: Hep İslâm veyahut ölüm!

İslâm “Hep”in olmadığı yerde hiçe taliptir. Bu durumu küfür ve imanın aynı kalpte bulunamayışı ile izah etmek mümkündür. Hep tavrında da cemiyet ya ilahî emirlere boyun eğer, itaat eder, bu nisbette felahâ çıkar yahut ilahî emirlere sırt çevirir ve ferdden başlayarak tüm cemiyet esfel-i safiline iner.

Bugün cemiyet olarak içinde bulunduğumuz vaziyete de “Hep”ten taviz vererek gelinmiştir. “Hepçilik”ten taviz, Kanunî döneminde ilk nüvelerini vermeye başlamıştır. Dönemin ihtişamlı havası içerisinde tavizlerin neticesi görülememiş, “Hepçilik” davasını talim ve tavsiye eden mütefekkirler çıkmamıştır. Devlet zayıflamaya başladığında ise artık iş işten geçmiş, Tanzimat Dönemi’ne kadar düşüş devam etmiştir. Tanzimat döneminde ise günübirlik çözüm arayışları, satıhtan bir Batı taklitçiği fayda etmemiş, derin fikirden yoksun, köksüz, sahte kahramanlar elinde koca cihan devleti “hasta adam” olarak anılmaya başlanmıştır. Tanzimat’ı Meşrutiyet devri izlemiş, yine aynı köksüz aydınlar, Ulu Hakan Abdulhamid Han Hazretleri’nin tüm çabalarına rağmen devleti ele geçirmiştir. Cumhuriyet ile birlikte ise satıhtan Batı taklidi ve Hepçilikten taviz had safhaya ulaşmıştır.

Her şeyin zıttı ile kâim olması hikmetinden hareketle, Hepçiliğin aksi “Lüpçülük”tür. Lüpçülük, İdeolocya Örgüsü’nde Hepçiliğin aksi olarak işlenmektedir. Hepçilik nasıl mutlak fikre bağlılık ifade ediyorsa, Lüpçülük de hazırcılığı, vecdsizliği, çilesizliği ifade etmektedir. Lüpçü tipin en belirgin özelliği; her türlü fikir istidadından yoksun, mutlak fikre yabancı, Hepçiliğe ise düşman olmasıdır. Kanunî döneminden başlayan çöküş devrimizi Hepçiliğin güme gitmesi, Lüpçülüğün ise zirve yapması olarak özetleyebiliriz.

Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ahvâli anlamak için Hepçilikten Lüpçülüğe geçişi iyi kavramak gerekmektedir. Türkiye son zamanlarda içerden ve dışarıdan siyasî ve ekonomik saldırılara maruz kalmaktadır. Geçmişe nisbetle her ne kadar sağlam bir duruş sergilenmeye çalışılıyorsa da, hepçi anlayıştan yoksun olanların devlet kademelerindeki çokluğundan ötürü “gerektiği yerde gerekeni yapmak” zorlaşmaktadır. Ayrıca eğitim sistemi de “Hepçi” anlayışı benimseyen ferdler yetiştirmekten âcizdir. Eğitimin her kademesinde ezbere ve hazırcılığa dayalı bir anlayış yerleşmiştir. Avusturyalı müellif İvan İllich “Okulsuz Toplum” adlı eserinde bu durumu ele almakta ve modern eğitim sistemine yerinde eleştiriler getirmektedir.

Modern eğitim sisteminde ferdler fabrikadan çıkan ürünler gibi tek tip olarak yetiştirilmektedir. Bu eğitim sisteminden geçmiş her ferd, hemen hemen aynı bilgi birikimine sahiptir. Sistem ona neyi veriyorsa onunla yetinmektedir.Verilenin ise değişmez ve mutlak doğru olduğuna inandırılmaktadır. Yine iş lüpçülüğe dayanmakta, modern eğitim sistemi lüpçü ferdler imâl eden fabrikalar gibi işlev görmektedir.

Üstad Necip Fazıl ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu gibi hepçi mütefekkirler bu lüpçü sisteme dâhil olarak değil, sisteme rağmen kendilerini yetiştirmiş şahsiyetlerdir. Kısacası sisteme dâhil olan lüpçü, sisteme karşı duran, hakikati arzulayan, ıstırap çeken, üreten, hepçidir.

Üstad, hepçiler ve lüpçüler arasındaki ayrımı şu şekilde yapmaktadır:

“Lüpçüler mezara girdikten sonra üşüşen kurtlara benzer; hazıra konarlar. Hepçilerse, cesedi, sağlığında bir dağ yavrusu gibi omuz kabartırken alnının tâ ortasından vurup yere serenlerdir. Bütün dinler ve büyük inanış sistemleri hepçidir; hak veya bâtıl, her birinin kendisine göre bir oluş çilesi vardır. Lüpçülüğün biricik vasfı ise, çilesizlik, bedavacılık, kolayına getiricilik…”

Üstad’ın ifadesinden de anlaşılacağı üzere hak veya bâtıl herhangi bir fikir ve oluş çilesine gark olanlar hepçidir. Olmadığı mânânın mâliki görünmek gibi boş bir çaba içerisine girmezler. Geçmişten bugüne tüm tarihî şahsiyetler ve cins kafalar hepçidir. En büyük hepçiler ise peygamberlerdir. Peygamberler olmasaydı insanlık; iyi, güzel ve doğru adına hiçbir adım atamazdı. Gönderildikleri her cemiyete aşk, şevk ve nizam getiren peygamberlerdir. Tüm peygamberlerin mânâ soyunun dayandığı ve nûrunu O’ndan devşirdiği gelmiş ve geçmiş en büyük hepçi ise Gaye İnsan-Ufuk Peygamber’dir. Allah Resûlü ve O’nun nurunun cemiyet hayatına yansımış şekli olarak Sahabileri, aşk, vecd ve aksiyon cihetinde insanlık tarihinin en büyük hepçi kadrosudur.

Tüm bunların ışığında Büyük Doğu-İbda Fikriyatında “Hep”, davamızın çekirdeğini temsil eder. Bütün fikir ve aksiyon planında girişilen gayretler “Hep” tavrı etrafında kümelenir. Hep tavrının olmadığı yerde mutlak fikirden bahsetmek olanaksızdır. Hep tavrı cemiyet içerisinde baştan ayağa kadar sirâyet ettiği vakit, özlenen ve beklenen fikir inkılâbı gerçekleşecektir. Bizler Üstad Necip Fazıl’ın ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun açtığı yolda yürümeye çalışan Hepçiler olarak daima hâzır ve nâzır şekilde beklemekteyiz!

 Muhammed YILMAZ

Aylık Dergisi 180. Sayı

 

adminadmin