Tarih
Giriş Tarihi : 20-09-2013 09:32   Güncelleme : 20-09-2013 09:32

DEMOKRATİKLEŞME ÇALIŞMALARINDA SONA GELDİK

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Demokratikleşme konusunda bugünlerde yine kapsamlı bir çalışmanın içindeyiz. Çalışmamızın artık sonuna geldik, en kısa süre içinde kamuoyu ile paylaşacağız" dedi.

DEMOKRATİKLEŞME ÇALIŞMALARINDA SONA GELDİK
Anadolu Ajansı'nın (AA) resmi iletişim sponsoru olduğu 4. İstanbul Finans Zirvesi'nde konuşan Arınç, özellikle 2008’de çıkan ekonomik krizden sonra finans zirvelerinin çok daha önem kazandığını belirterek, İstanbul Finans Zirvesi’nin de bir marka haline geldiğini söyledi.
 
Arınç, teknoloji ve iletişim sektöründe yaşanan gelişmeler sonucunda dünyanın çok hızlı bir dönüşümden geçtiğine vurgu yaparak, anlık açıklama ve olayların bir anda ekonomik, kültürel kırılmalara neden olduğunu kaydetti.
 
Küreselleşme etkisinin daha yoğun bir ilişkiler sarmalı içinde yatırım ve politika yapılmasına sebep olduğunu ifade eden Arınç, “Bu açıdan siyasetçiler, yatırımcılar karar alırken kendi uzmanlık alanları dışındaki şartlara da dikkat etmek zorundalar. Ekonomik alanda karar alıcıların sadece veriler ve istatistiklere göre karar vermediğini biliyorum. Siyasi istikrar, güven, hukuk ve demokratik gelişmeler ekonomik verilerle birlikte takip ediliyor. Eğer bir başarı kazanılacaksa bu başarılı bir ekonomi yönetimi veya siyasi istikrar ikilisinin vazgeçilmezliği üzerine kuruludur” diye konuştu.
 
Arınç, ekonomi ve siyaset arasında karşılıklı bir kazan-kazan ilişkisi olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Bir siyasetçinin kendisine sorduğu en önemli soru vatandaşın en fazla ne talep ettiğidir.  Bu yüz yılda bu soruya insanlığın verdiği cevabın ekonomik refah ve gelir derdi olduğu kanaatindeyim. 10 yıldır tek başına iktidarda olan bir hükümet olarak bu sorunun ilk sırasına ekonomiyi yerleştirdik. 11 yıl önce demokratikleşme sorunları, sağlıkta hizmet alamamak, eğitimde adaletsizlik ve dış politikada belirsizlik gibi sorunların farkındaydık. Ekonominin önünü açarak, siyasi reformları, dış politika açılımlarını birlikte yürüttük. Önceliğimiz her zaman ekonomi oldu. Ekonomide güçlendikçe diğer alanlarda daha rahat hareket imkanı bulduk.”
 
Arınç, 11 yılda Türkiye’yi finansal krizlere karşı kırılgan bir ülke konumundan küresel krizlere dayanıklı, dalgalanmalarla mücadele etmeyi bilen bir ekonomi haline getirdiklerini, bu başarıda ekonomi platformunun gayretini takdirle anmak istediğini söyledi.
 
"Türkiye ekonomisi hükümetimiz döneminde her yıl istikrarlı büyüme eğilimini korudu"
 
Arınç, mali disiplin, yapısal reformlar ve kararlı özelleştirme politikaları sayesinde Türkiye’nin temel makro ekonomik göstergelerinin bir çok ülkeden daha iyi duruma geldiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
 
“2000-2001’de ülkemizde iç kaynaklara dayalı ekonomik kriz ve 2008’de yaşanan küresel finans krizinin oluşturduğu etkiyi çıkarırsak Türkiye ekonomisi hükümetimiz döneminde her yıl istikrarlı büyüme eğilimini korumuştur.  2001’de yüzde 5,5 daralan ekonomimiz, 2004’te yüzde 9,5 büyüyerek, az rastlanır bir rakama ulaştı. Yine 2009’da küresel finans krizinin etkisiyle yüzde 4,8 daralmaya karşın, hemen ertesi yıl yüzde 9,2 rakamıyla dünyada 2010’da en fazla büyüyen 2. ekonomi oldu.
 
Türkiye’de son 12 yılda iki defa daralmadan zirveye çıkan ve zirvedeki konumunu sürdüren bir ekonomi vardır. Türkiye’deki bu olumlu gelişmelere karşın, gelişmiş ekonomilerdeki büyüme oranlarının gelecek 10 yıl boyunca da düşük seyredeceği öngörülüyor. Bu süreçte gelişmekte olan ekonomilerin ise dünya ekonomisindeki paylarının artacağını ve Türkiye’nin de bu paydan olumlu etkileneceğini düşünüyorum.”
 
"Önemli olan dalgalı denizde gemiyi yüzdürmeyi bilmektir"
 
Arınç, gelecek dönemde bu hedeflerin tutup tutmayacağının uluslararası gelişmelere de bağlı olacağını vurgulayarak, “Bazı sorunlara rağmen son açıklanan yüzde 4, 4 büyüme oranımız Türkiye’nin geleceği açısından ümitlerimizi artırmaktadır” dedi.
 
Ekonomide her zaman krizlerin olacağını anlatan Arınç, “Gelecek 10 yıl bir kriz olmayacağının kimse garantisini veremez. Önemli olan dalgalı denizde gemiyi yüzdürmeyi bilmektir. Uluslararası şirket birleşmelerinden  en ufak ortaklığa kadar ticarette karşılık güven çok önemlidir. Kalıcı büyümenin finansmanı konusunda en önemli ihtiyaçlardan birisi yatırımcı ve devlet arasında bir güven ilişkisinin tesis edilmesidir. İşte bu noktada Türkiye, hem iç hem dış yatırımcının karşısına güvenilir bir ülke olarak çıkmaktadır” diye konuştu.
 
Arınç, Türkiye’nin kamu –özel sektör ortaklığını, zamanı iyi seçerek bir fırsata dönüştürdüğünü belirterek, kamu-özel sektör ortaklığında Türkiye’nin bazen teknoloji, bazen sermaye bazen de bilgi birikimini tercih ettiğini söyledi.
 
Kalıcı büyümenin itici gücü olan alt yapı alanında sadece 2013 Mayıs ayında kamu-özel ortaklığı yöntemiyle iki dev projenin başlatıldığını kaydeden Arınç,  şöyle devam etti:
 
“İstanbul’a üçüncü havaalanı ihalesinde 22 milyar avrodan fazla bir tutara imza atılması özel sektörün Türkiye ekonomisine olan güvenini göstermektedir. Geçen hafta İstanbul’da, 15 ilde şehir hastaneleri projesinin imzası atıldı. Marmaray, 29 Ekim 2013’te açılacak. İstanbul’a üçüncü köprü, İzmit Körfez asma köprüsü ve hızlı tren gibi projeler Türkiye’nin prestij atılımlarıdır.“
 
Arınç, hem iç hem dış yatırımcının Türkiye’ye güvendiğini vurgulayarak, ülkenin geleceğine yatırım yaptığını söyledi.  
 
Arınç, ekonomi ile birlikte öncelikle ele aldıkları konulardan birisinin demokratikleşme olduğunu, Türkiye'nin 11 yıl öncesine göre pek çok tabuyu yıktığını söyledi.
 
Demokratikleşme alanında toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren değişim ve dönüşümler yaşandığını aktaran Arınç, bu bağlamda günlük yaşama dair birçok hususta reform gerçekleştirdiklerini kaydetti.
 
Türkiye'nin uzun yıllar boyunca yaşadığı askeri darbe tehlikesi ya da tehdidi atmosferinden bugün fersah fersah uzak olduğunu vurgulayan Arınç, asker-sivil ilişkilerinin demokratik bir batı ülkesinde olduğu gibi normalleştiğini dile getirdi.
 
Türk silahlı kuvvetlerinin kendi görev alanı içerisinde demokratik bir ülkedeki gibi güvenlik görevini yerine getirdiğine dikkati çeken Arınç, yargı alanında reform sayılabilecek adımların da atıldığını ifade etti.
 
Yargıda yaşanan sorunların bazılarının en demokratik yöntem olan refarandum sonrası milletin onayı ile çözümlendiğine dikkati çeken Arınç, "2010 yılında yapılan değişikliklerle yargı kendi demokratik temsilini sağlayabilen daha bağımsız ve daha nitelikli bir konuma gelmiştir" ifadelerini kullandı.
 
Yargının tüm sorunlarının bittiğinin söylenemeyeceğinin altını çizen Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
 
"Ancak pek çok yargı paketleri adı altında yapılan değişikliklerin meyvelerini de toplamaya başladık. Türkiye bir kaç yıl öncesine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en fazla dosyası olan ve aleyhine en çok karar verilen bir ülke iken, değişiklikler sayesinde bir kaç ay içerisinde dördüncü sıraya gerilemiştir.
 
Demokratikleşme konusunda bugünlerde yine kapsamlı bir çalışmanın içindeyiz. Çalışmamızın artık sonuna geldik, en kısa süre içinde kamuoyu ile paylaşacağız. Bu paketle, Türkiye'nin birçok alanındaki kronik sorunları çözmeyi ve demokratik talepleri karşılamayı amaçlıyoruz. Güncel olduğu için bu çalışmadan bahsediyorum, bu çalışma gibi birçok demokratik adımı 11 yıllık süreç içerisinde sürekli olarak gerçekleştirdik. Türkiye'yi hem ekonomik, hem de demokratik olarak en iyi noktaya getirmek için bundan sonra da aynı şekilde çalışacağız."
 
"Terörün, Türkiye'nin 2023 hedefi olan ilk 10 ekonomiye girmesi konusunda bir engel olduğunu biliyoruz"
 
Başbakan Yardımcısı Arınç, demokrasinin günlük hayatta yeteri kadar karşılık bulmadığı noktasında eleştirilerle karşılaştıklarını söyledi.
 
Mevcut siyasi yelpazede kendini ifade edemeyen barışçıl ve özgürlükçü girişimlere saygılı olduklarını belirten Arınç, "Onları dinleme ve anlama noktasında daha fazla hassasiyet ve çaba içindeyiz" dedi.
 
Bu çerçevede sürdürülebilir büyüme ve kalkınmanın ancak çevre hassasiyetleri ile mümkün olabileceğini vurgulamak istediğini aktaran Arınç, kalıcı büyüme ve ekonomik kalkınmanın çevre faktörü de dikkate alınarak planlanmasının çok önemli olduğunun altını çizdi.
 
Gelecek nesillere borçlu bir ekonomi bırakmak ne kadar sorunlu ise, geleceğe yok olmuş bir doğa bırakmanın da o kadar tehlikeli olduğuna dikkati çeken Arınç, "Bugünkü nesillerin yeşilden uzak yaşamaması için çevre faktörü kaliteli büyümenin bir bileşeni olmalıdır" dedi.
 
Türkiye'nin geçmişten kalan en önemli sorunlarından birisinin terör sorunu olduğuna işaret eden Arınç, konuşmasına şöyle devam etti:
 
"35 yıldan bu yana bu topraklarda terör sorunu maalesef kesin bir çözüme ulaştırılamamıştır. Hükümetimiz, 9 ay önce başlattığı bir çözüm süreciyle, şu ana kadar hiçbir siyasi iktidarın cesaret edemediği bu konuda ciddi bir adım atmıştır. Bizler, ülkemizde huzuru, güveni ve refahı bozacak her türlü faaliyetin karşısındayız. Başlattığımız sürecin en makul süre içinde neticeleneceğine inancımız tamdır. 9 aydır bu ülkede, terör sebebiyle ölüm haberinin gelmemesi, sabotaj olaylarının son bulması bizim için en büyük güvencedir.
 
Terörün, Türkiye'nin 2023 hedefi olan ilk 10 ekonomiye girmesi konusunda bir engel olduğunu biliyoruz. Savaşın, şiddetin ve silahın olduğu yerde yatırım yapmak, yatırımcı çağırmak ve verim almak çok zordur. Terör sorununu da çözerek, bu sorun sebebi ile ekonomik olarak bakir kalmış Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin de yeni bir cazibe alanı olmasını bekliyoruz."
 
"Dış temsilcilik sayılarını artırdık"
 
Başbakan Yardımcısı Arınç, "Hükümetimizin geçtiğimiz 11 yıl içinde dış politika alanında gerçekleştirdiği açılımlar ve attığı adımlar, ülkemizin ekonomik kalkınma ve refah düzeyinin yükseltilmesi, dünya siyasetinde hak ettiği rolü alması amacına yöneliktir" dedi.
 
Dış temsilcilik sayılarını artırdıklarını belirten Arınç, yeni büyükelçilikler ve başkonsolosluklar açtıklarını, açmaya da devam ettiklerini söyledi.
 
Birçok ülkeyle vizeleri kaldırarak insan ve ticaret hareketlerinin önünü açtıklarını vurgulayan Arınç, bunu tamamlayıcı bir unsur olarak da THY'nin bir dünya markası olarak sefer sayılarını olağanüstü bir şekilde artırdığını kaydetti.
 
Bugünlerde dış politikada yaşanan bazı sıkıntılara uzun vadeli bir perspektiften bakılmasını isteyen Arınç, şu anda aleyhte gözüken, Türkiye'nin zararına yol açan bazı gelişmelerin uzun vadede bir fırsata dönüşeceğini düşündüğünü dile getirdi.
 
Bunun örneklerini yakın geçmişte gördüğüne işaret eden Arınç, "Türkiye artık güçlü ve istikrarlı bir ülkedir. Dinamik özel sektörü ve istikrarlı siyasi yapısıyla her türlü sorunun üstesinden gelecek bir güce sahiptir. Türkiye olarak, bölgemizdeki barış ve huzur ortamının takipçisiyiz. Dış politikamız da bu perspektifle insan hakları ve demokrasi ilkelerini savunan çizgisini sürdürecektir. Türkiye bölgesinde ve dünyada ekonomik refahı, siyasi istikrarı ve hukukun üstünlüğünü benimseyen ülkeler olarak görmek istemektedir" şeklinde konuştu.
 
Ülke olarak toplumsal huzur ve barışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan ve özen gösterdikleri bir dönemden geçildiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:
 
"Komşularımızın içinde bulunduğu ve bizim de çok yakinen etkilendiğimiz siyasi istikrarsızlık ve çatışma ortamı malesef ülkemizi de etkilemektedir. Böyle bir ortamda ne bizim, ne de bilgi çağında herkesin herşeyden haberdar ve sorumlu olduğu küresel bir köye dönen dünyamızda hiç bir ülke ve toplumun dünyanın neresinde olursa olsun, insanlık dışı eylemlere kayıtsız kalması söz konusu değildir. Tüm insanlığın ayağa kalkarak artık bu vahşete bir an önce son vermesi en büyük dileğimizdir.    
 
İstanbul ve finans kelimeleri hem geçmişte, hem de günümüzdeki artan önemiyle dünyada artık ilgiyle ve dikkatli izlenen bir konuma geldi. İstanbul tarihi ve coğrafi güzellikleriyle birlikte ruhumuza yeni ilhamlar verirken, ekonomik başarıları ve katkıları ile ülkemizin 1. sırasının değişmez sahibi olan şehrimizdir. Bu yönüyle İstanbul'un ortaya koymuş olduğu performansın tüm Türkiye coğrafyasına yayılması ve İstanbul'la rekabet edebilir şehirler oluşturma çabasındayız. Bu şehirlere örnek olarak elbette kendi seçim bölgem olan Bursa'yı saymadan geçemeyeceğim. Bursa, Ankara, Antep, Adana, Mersin, İzmir, Kocaeli ve İstanbul gibi şehirlerin öncülüğünde son 10 yılda bir Türkiye hikayesi ortaya çıkmıştır. Bu şehirlerimizin sayısını artırmak, refah ve gelirin adaletli dağılmasını sağlamak, böylece büyük şehirlerimize yönelik göç hareketini azaltmak sağlıklı büyüme açısından önem verdiğimiz bir husustur."
adminadmin