Türkiye
Giriş Tarihi : 08-10-2015 10:52   Güncelleme : 08-10-2015 10:52

İslami bir hareket olarak Ülkücü hareketin filmi

  Muhsin Yazıcıoğlu’nun ocak başkanlığı döneminde Ülkücü Hareket, İslam’da dirilişe çağıran, ‘eller silah değil kalem tutmalı’ diyen, genel merkez yönetim toplantılarını sabah namazı sonrası Maltepe Camii’nde gerçekleştiren, kendisini alperenlere, derviş gazilere nisbet eden bir hareketti

İslami bir hareket olarak Ülkücü hareketin filmi
  Muhsin Yazıcıoğlu’nun ocak başkanlığı döneminde Ülkücü Hareket, İslam’da dirilişe çağıran, ‘eller silah değil kalem tutmalı’ diyen, genel merkez yönetim toplantılarını sabah namazı sonrası Maltepe Camii’nde gerçekleştiren, kendisini alperenlere, derviş gazilere nisbet eden bir hareketti. Bu anlamda       Bir sinema filmini eleştirebilecek düzeyde bu işin tekniğine hakim değilim. Ancak izleyici olarak kendi çapımda kanaatlerimi paylaşabilirim. Geçtiğimiz günlerde vizyona giren, hikayesini Lütfü Şehsuvaroğlu’nun yazdığı Kafes filmini izledim. Bu filmi de teknik açıdan eleştirmeyi işin erbabına bırakıyorum. Filmde anlatılan yılları ve atmosferi içeriden yaşamış seksen öncesi kuşak gençlerinden biri olarak bu filmle ilgili yorumum özetle iki kelime: Film samimiydi. Dursun Önkuzu'nun şehit edilmesi, 12 Eylül öncesi sokakların ve okulların durumu biraz üstten de olsa yansıtılmaya çalışılmıştı. Türkiye de kültürel ortamı maniple etmeyi başarmış bizim kuşak solcuların yaptığı yapılmamış, ülkücü gençler anlatılmaya çalışılırken tek taraflı ve karşı tarafı aşağılayan bir yaklaşım tercih edilmemişti. (Seksen sonrası çekilen diziler, filmler, yazılan öyküler ve romanlarda hep cici solcu gençler ve kötü faşist ülkücüler üzerine kuruludur olaylar.) Tam aksine gençlerin samimiyetlerini kullanan provokatörlerin varlığına dikkat çekilmeye çalışılmıştı. Genç Arkadaş dergisi bürosu olarak yansıtılan yerde Satuk Buğra Han adı verilen yemeği bizler gerçekten yerdik. O bürolarda sabahlara kadar süren memleket meselesi sohbetleri yapılırdı. 12 Eylül harekâtı, Mamak cezaevindeki kafes ve işkenceler hakkındaki sahneler etrafımdaki izleyicilere yok artık bu kadar da olmaz dedirtti. Ama yaşanan perdeye yansıyanın kat kat fazlasıydı. Bu arada filmde anlatılan Ülkücü tavırda da 1977’de Muhsin Yazıcıoğlu nun Ülkü Ocakları genel başkanlığında başlayan İslami dönüşüm dönemi yansıtılmaya çalışılmış. İhsan karakteri rahmetli başkandan, Mehmet Sipahi de Lütfü Şehsuvaroğlu’ndan derin izler taşıyor. Bu dönemde Ülkücü Hareket İslam’da dirilişe çağıran, eller silah değil kalem tutmalı diyen, genel merkez yönetim toplantılarını sabah namazı sonrası Maltepe Camiinde gerçekleştiren, kendisini alperenlere, derviş gazilere nisbet eden bir harekettir. Bu anlamda filmde anlatılan Ülkücülüğün, seksen sonrası Ülkücü olduğunu söyleyen gençlere bir şeyler söylemesini umut ediyorum.12 Eylül de budanan ve düşünce çizgisi tekrar 65’lerin reaksiyoner ve seküler milliyetçiliğine evrilen Ülkücülere bir ışık yakabilir, yarım bıraktırılmış bir süreci hatırlatabilir. Filmde darbe sonrası tutukladıklarında hakaret ederek “Ne o lan, düzeni mi değiştireceksiniz?” diyen subaya Mehmet Sipahi nin verdiği cevap “Hayır, çağı değiştireceğiz” oluyor. Şimdi Ülkücü Gençlerin ve ağabeylerinin “çağ ile” bir problemleri var mıdır? Gerçekten bilmiyorum ya da farkında değilim. Sonuç olarak bir iyi niyet ürünü olan film izlenmeli diyorum. Nuri Gedik – Diriliş Postası
adminadmin