Kent Kültürü
Giriş Tarihi : 29-06-2014 12:01   Güncelleme : 29-06-2014 12:01

SAMANYOLUNDA ZİYAFET

Hiç okumayanlar Üstadın sadece Ramazan'a ve oruca yaklaşımındaki zenginliği görerek Karakoç'un derinliği hakkında bir fikir edinebilir.

SAMANYOLUNDA ZİYAFET
Bir Ramazan-ı Şerif’e daha eriştik. Mahyalar yanıyor, teravihler kılınıyor, iftar ve sahurlar zevkle yapılıyor. Bu “oruçlu bir Ağustos vaktinde” de, her Ramazan ayında olduğu gibi, şüphesiz ilk elimize alacağımız kitap Sezai Karakoç’un “Samanyolunda Ziyafet” kitabıdır. Karakoç’un farklı dergi ve gazetelerde yayımlamış olduğu, çoğunluğu diğer kitaplarında da bulunan oruç yazılarını topladığı kitap, Ramazan’ı bir Müslüman birey ve ümmet olarak idrak etmemize yardımcı oluyor ve onu daha önce hiç vâkıf olmadığımız yönleriyle önümüze koyuyor.
 
Sezai KarakoçKarakoç’un tuttuğu ilk oruç!
 
Sezai Karakoç, kitaba aldığı “Ramazanın Aynasında Hayat” isimli son yazısında uzun uzun çocukluğundaki ve gençliğindeki Ramazan’ı anlatır. Elazığ’a bağlı Maden ilçesindeyken, yani henüz 2-3 yaşındayken “oruç tutmayı” “hindi tutmakla” aynı şey zannedip kendinin de oruç tuttuğunu söyler.
 
Karakoç’un çocukluğunda da Ramazan gelenekleri pek değişmez. O zamanda çocuğa, oruca alışması için yarım gün oruç tutturulur; tam gün tuttuğunda ise omuzda taşınır ve ödüllendirilmiş. Sezai Karakoç’un ilk oruç denemesi henüz beş yaşındayken başarıyla sonuçlanır. Hem de bir gün değil, bütün ay tutmuştur orucunu. “Ve ödül beklemeyecek kadar tabiî bir olay sayarak.”
 
Karakoç, bir seferine kendi bağlarından kurumuş üzüm toplayıp Ramazan topunun atıldığı yere gider. Yalnızdır. Top atılmasıyla birlikte evin yolu tutar ve topladığı üzümleri tek tek yemeye başlar. Karakoç’un neden yalnız bir iftar seçtiğini, sonrasında da bunu yazısında neden anlatma gereği duyduğunu bilmiyoruz. Belki de o günü hep anımsamak istemektedir.
 
Karakoç’un üzüm götürdüğü zat!
 
Teravih namazına nasıl da zevkle koştuklarını anlatır bize Sezai Karakoç. Teravih namazlarının bazen, tıpkı bu günlerde olduğu sıcak yaz gecelerinde damlarda kılındığı olurmuş. Karakoç, babasının dostlarından bir zatın bir gün damda namaz kılarken çok güzel kasideler okuduğunu, babasının o zata birkaç defa kendisiyle üzüm gönderdiğini söylüyor. Sonrasında öğreniyor ki o zat Elazığ’da kahvecilik yapan ve “şeyh” lâkaplı birisiymiş. “Nedense, Şems deyince hep onu hatırlardım” diyor.
 
Sezai Karakoç’un ortaokul yıllarındaki Ramazan, tıpkı bugünkü gibi sıcak aylara denk gelir. Tatil gününde kardeşleriyle birlikte bir köye giderler. Dönüşte hava sıcak ve güneş yakıcıdır. “Yolda terlemiş, çeşmeden çeşmeye buz gibi sularda elimizi yüzümüzü yıkaya yıkaya gitmiştik. O sulardan içmemek, işte oruç, oydu. Ter içinde, yorgun, susamış, gün batımında şehrimize dönerken, ne kadar sabırlı, ne kadar dayanıklı, ne kadar mutluyduk.”
 
Karakoç, sınav zamanlarına denk gelen oruçlarda sahura kadar ders çalışma imkânı bulur. Birçok defa sahur yapmadan oruç tutar. “O dönemde ‘oruçluyum’ diyemezdiniz ve öğle yemeğinin sahur için ayrılmasını isteyemezdiniz.” Arkadaşlarıyla birlikte yaptığı sahurları, sonrasında da çay ve muhabbeti hiç unutamadığını söyler.
 
Diriliş, ilk kez Ramazan’da çıktı!
 
Yıl 1956. Fatih Camii avlusunun teravih namazlarında dolup taştığı zamanlar. Maliye müfettiş yardımcısı Sezai Karakoç, her gün mesaiye kalmakta... Büyük Doğu ise günlük gazete olarak çıkmaya başlamış ve Karakoç her öğle arası ve akşamları gazeteye koşmakta,dolayısıyla da her gün iftara geç kalmaktadır. Annesinin, onun böyle yorulmasından dolayı üzüntüsüne karşı Karakoç “Gençlik, görev yapmak, geç de olsa eve gelmek, bunlar, o ramazanın bereketli başaklarındaki buğday tanelerini inci tanelerine çeviren hayat değerleriydi” demektedir.
 
Yıl 1960, Ankara. Denizciler Caddesin’deki Yeğenbey Vergi Dairesi’nde çalışıyor. Her tarafta ihtilâl havası. Onun “unutulmaz” diye belirttiği yıl. Denizciler Caddesi, Karakoç’un hem çalıştığı, hem kaldığı hem de Leblebici Camii’nin bulunduğu yer. Diriliş, ilk olarak bu caminin yakınlarında, bir Ramazan günü çıkar. Serdengeçti’nin de evi, kitabevi, dergisi yakında bulunmaktadır. Karakoç, o Ramazan’ın ne kadar dolu ve bereketli geçtiğinden bahseder.
 
61-62 yılları. Karakoç gençlerle Bayazıt taraflarında, iftarlarda bir araya gelir. Teravih ve sonrasında da kıraathane, arkadaşlarla buluşma ve sohbetonun unutulmazlarındandır. Bu kıraathane, Cahit Zarifoğlu’nun “Yaşamak” isimli kitabındaki, o meşhur sahnenin başladığı, “bu gece onbire doğru Bayazıttaki Marmara kıraathanesinden çıktım” (1965) cümlesindeki kıraathane ile benzeşmekte. Zira Zarifoğlu’nun bu cümleden sonra “Sezai ağabey gelmedi” demesi, kıraathaneye Karakoç’un da geldiğini gösteriyor.
 
İlki 2004’te yayınlanan bu derleme “Samanyolunda Ziyafet” kitabında daha birçok anı, birçok Ramazan ayı analizi, bayramın anlamı üzerine değiniler, aile-çocuk-Ramazan ilişkisi üzerine düşünceler o harika üslubuyla okuyucuyu beklemekte.
 
dünyabizim
adminadmin