Kültür
Giriş Tarihi : 10-03-2019 11:00   Güncelleme : 10-03-2019 11:38

Yazmak nedir? Veya bir sevgili ne işe yarar? (4)

Yazmak nedir? Veya bir sevgili ne işe yarar? (4)

Aşk aslı itibariyle cismanî (dünyevî) ve yine aslı itibariyle ilâhî (uhrevî) olmak üzere ikiye tab’an ayrılmış mıdır; yoksa biz insanlar bu ayrımı keyfimiz istediği için, işimize öyle geldiği, bir kaçamak temin edebiliriz diye mi yapıyoruz? Bilelim ki, nasıl tezahür ederse etsin aşk uydurma bir şey değildir ve her zaman, her yerde kendi girişimci tarafını tutar. Odur ROMA’yı tersinden okutturan: AMOR. Aşk hiç yoktan kendinden söz ettirmeği sever ve Parlez-moi d’amour diye tutturur. Aşk muhatabını şaşkınlaştırır ama kendisi şaşkın değildir. Aşkın doğru telâffuzunu hangi dilin, hangi lisanın, hangi lügatin rapta geçirdiğine hükmetmekte zorlanırız. Bahsimiz sevme olunca onun her çeşidi ve her derecesi incelikle tasrihe, sarahate muhtaç kalacaktır. Sevmeleri birbiriyle ilişkilendirirken fark ederiz ki, aşk uğruna benimsenilen her ne ise ruh katlarında kendine aşkın üstünde bir yer seçmiştir. Bakıyoruz Balzac da kendi ölçüsünde ikiye ayırmış aşkı.

Gerçek aşk Balzac’a göre olduğu yerde kalan değil, günden güne büyüyen bir şeydir. Capcanlı olmasa günden güne büyüyemezdi. Büyümeseydi canını koruyacak güçten mahrum bırakılırdı. Demek ki, aşk öyle bir şey ki, onu yazık etmeğe kimse güç yetiremiyor. Aşka son vermeğe ölümün bile gücü yetmiyor. Aşkı yazık edemiyorlar. Peki, bu yazık edilmeme işi nasıl sağlanabiliyor? Sağlama işini edebiyata havale ederek işin içinden çıkıyoruz. Böylece aşka okunup yazılabilir bir vasıf ekleyerek onun yazık edilmeyişini senede bağlıyoruz. Balzac’ın dediğine göre bizim muhafazamıza lâyık olmayan bir aşk daha var. Balzac onu, yani umumun aşk olarak bildiği şeyi sefil bir ihtiras tabiriyle tasvir ediyor. Umuma mahsus efkâr-ı umumiye o sefil ihtirası başa gelen bir şey sayarak sorgulamaksızın, olduğu haliyle kabul ediyor. Biz Türklerin umumhane dediği yere antik çağın Yunanlıları aşk evi derlerdi. Aslında hepimiz aşka umuma mensup yanımızla bakarız. Her aşk gecesi bir romana bedeldir dediyse Balzac da öyle yapmıştır. Anlayacağınız, Balzac’ın yücelttiği, aşığın ve maşukun birini diğerinden tefrik edemeyeceğimiz bir vahdete ulaştıkları aşktan kimsenin, hadiseyi mübalağa eden Balzac’ın da haberi yok.

Umumî bilginin bir parçası durumundaki aşk bir duyguymuş gibi algılanır. Duygu ve fakat düşünce değil. Hakkında ne denilmiş olursa olsun aşkın akılla izah edilemeyeceği, dolayısıyla bir mesele olarak ele alınamayacağı mütearife kabul edilir. Aşktan haberdar oluşumuz önümüze uğraşılması gereken bir iş değil tanınmağa değer bir vakıa çıkarır. Vakıa burada düğümlenmiş şeyin çözümüne okuma yazma ile okunma yazma ile yazılarak, okunarak kavuşulduğudur. Bir düğümü zikredişimiz dilin, lisanın, lügatin hayat verici hususiyetinden ötürüdür. Bu düğüm sebebiyle Luis Bunuel kendi dilinde yazmış Benito Perez Galdos’u Fransızlara bir ruh imparatorluğu kazandırmış Balzac’tan daha büyük romancı sayar.

Balzac hepimize Batı Medeniyetinin meşrebini öğretti. Bunu Fransız lisanının güçlü bir mümessili olarak yaptı. Büyük bir müstemleke imparatorluğunun lisanı olarak İspanyolca bir Galdos çıkarmış ise bu ancak okuma yazma münasebetiyle kendini keşfetme memnuniyetine taalluk eder. İnsanoğlu kendini iman ile keşfedebildiği kadar inkâr ile de keşfeder. Dünya hayatının süsü kendini inkâr ile keşfetmeği kendini iman ile keşfetmekten daha cazip hale getirmiştir. İnsana her türden okumak, her çeşidiyle okunmak, her üslup ile yazmak, her meşrebe intibak ile yazılmak yurt olarak dünyanın mı, ahiretin mi hayırlı olduğuna dair bir fikir verir. O fikrin vesilesi sevgilidir. Aşkın ilahi olup olmayışı sevenin istiap haddine bakar.

Karacoğlan “Güzel sever diye bühtan ederler

Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var” diyor.

Yalan mı söylüyor?

İsmet Özel

http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr

 

adminadmin