Türkiye
Giriş Tarihi : 30-05-2016 10:59   Güncelleme : 30-05-2016 10:59

Kürtajı reddediyorum…

Zehir tadı var dudaklarımda ya yutacağım ya kusacağım

Kürtajı reddediyorum…
Zehir tadı var dudaklarımda ya yutacağım ya kusacağım. Sende her şeye bir ret halindesin. Senden “Muhtar bile olmaz”!diyor içimdeki ses. Neee nidası çıkıveriyor ağzımdan, bu sözü en son duyanın malum mevkisini düşününce.O zaman doğru yoldayım hadi hayırlısı,diyorum.İçimde tatlı bir gülümseme! Evet retçiyim! Şizofren hezeyanı yaşatan bütün düşünce söylemlerini reddediyorum! İnsanların yüreğini kara nefret kaplamış gördüğüm. Hiç yaşamadıkları acılar üzerine ahkam kesen toplumun ahlak zabıtalarının yıkıp yok etmeye endeksli söylemlerini reddediyorum! Benim reddim diğer retçilerin, kelimeye yükledikleri anlam yoğunluğundan fersah fersah uzaklıkta oysa.Her kesin reddi başka bir mecazi yük altında.Bakalım bu yükün altından çıkabilecek miyiz bu yazımızda! Reddetmek, her türlü aşırı uçun manipüle hareketlerinin slogan kelimesidir. Aşırı öfkelerin, aşırı saldırganlığı, aşırı ön yargıları barındırır içinde. İnsan zihninin sıra dışı sapkınlıklarından biri olarak görüyorum bu kelimeyi,bu anlamlarıyla! Oysa reddediyorum kelimesinin gerçek anlamı, retçilerin slogan anlamından oldukça farklıdır. Verilen, yapılması istenen bir şeyi kabul etmemektir karşılığı. Demem o ki reddetmek kişiseldir. Başkası yerine sen reddemezsin! Bu nokta da bir anlaşalım. Madem olaya kelimelerin etimolojik çözümlemesi ile girdik, öylede devam edelim. Kürtaj, tıbbi bir müdahalenin ismidir. Tam olarak, “Kazımak” anlamına gelir. Şimdi kelimeleri bir cümlede birleştirelim. _İçimde kazınması gereken bir şey var! _Reddediyorum! _Sen de kimsin? _Ben toplumun sesiyim! Madem yedin bir halt çekeceksin ömür boyu. İzin vermiyorum! Cümleyi birleştirecektik daha, birleştiremeden kavga çoktan başladı. Çünkü cümlenin öğeleri öznede anlaşamıyor!Bakalım son satırlarda uzlaştırabilecek miyiz onları? Kürtaj, kadınların, dünyanın var oluş tarihinden itibaren maruz kaldıkları onlarca özgün acılarından sadece birisidir. Bu acıya ve çok daha fazlasına bir hastane koridorunda şahit oluyorum.Bu yazının oluşum seyri orada başlıyor aslında. Acil kapısından içeri alınan sedyedeki kız ile çok kısa bir an göz göze geliyoruz, ya da sadece ben öyle farz ediyorum. Onun beni gördüğünden çok da emin değilim artık. Ama ben onu ve dayaktan yarı kapanmış gözlerindeki tükenmişliği gördüm. Üzerine örtülen soğuk ameliyat hane örtüsü kızın bacakları arasında kızıl yeşil bir renk almış.Sedyenin, koridorun sonuna kadar arkasında bıraktığı kan gölünde boğuluyor bakışlarım o an. Hastane koridoru mezarlık sukutuna bürünüyor bir anda. Hiç kimse birbirinin bakışı ile karşılaşmamak için başını yerden kaldırmıyor.Bir süre sonra koridor acı bir feryatla çınlıyor. Evladını kaybetmiş bir annenin acı çığlığını hiç duydunuz mu? Geç, çok geç atılan bir çığlığın, duyanı param parça eden yankısı içimize yapışıveriyor. Kelimeler aciz, zaman çaresiz! Zaman yanıyor gözlerimizin önünde, bir kalp çırpınıyor evladı için. Biz, biz sadece seyredebiliyoruz. O an içimdeki ses, seyretmekle yetindiğimiz, günahlarımızın yüküne karşın,Kitabımızın ilk çağrısı “Oku” yerine izle olsaydı, günahlarımıza kefaret yırtmıştık, cenneti de çoktan garantilemiştik diyorum. Sahi sizin hiç kalbiniz çırpındı mı? Ya, nefesiniz boğazınızda düğümlendi mi sizin? Yüreğinizin orta yeri kağıt kesiği yarası aldı mı hiç? Yaşanası gibi değildir. Ağırdır. Dünyalık acıların en ağırından. Sevdiklerimizin ölümüne katlanmanın yolu ne biliyor musunuz?İçinizde ölen insana karşı en ufak bir pişmanlık yarası bırakmamak geriye. Acının dozunu arttıran o pişman olduğumuz anlardır. Karşımızda uzun bir pişmanlığın ağıtını sözsüz yakan anne misal! Çıplak yine sözcüklerim, üzerlerine ne geçirsem uygun kıyafet bulamıyorum. Ben kendimle savaşırken, kulağıma yıldırım gibi bir beddua çarpıyor,koridorun öte ucundan! _Allah’ın belası, yerin cehennem olsun, ailemizin yüz karası, geberdi temizlendi namusumuz,  kadın çığırma sende, rezil etme beni el aleme!..Donuyorum,oturduğum soğuk hastane sandalyesinde. Soğukluk ciğerlerime kadar işliyor! Rezil olmak ne bu durumda bir can gitmiş, el alem kim, giden canının yanında. Hem kim masum ki bu dünyada, ama yargılayan yargılayana… İnsanlık değil bu diyorum. Hiç kimse hak etmez böylesi uğurlanmayı! Duygularım vurgun yiyor. Koridorun ucundan çok kısa bir süre önce geçen beyaz bacakları kana bulanmış sedye görünüyor. Ağır ağır gelip geçiyor önümüzden. Sedyenin kanlı bacaklarına dolanmış ,simsiyah saçlı genç kızın yüzü kapatılmış bu kez. Yarım saat gibi hayatın küçük bir kesitinde, ölüm tragetyası sanki oynanan önümüzde. Hemşire arkadaşıma dönüyorum. Sorma sakın sorma diyor. Kızı önce öldüresiye dövmüşler sonrasında rahmine ….uygulaması ile gebeliğine son vermeye kalkmışlar, yetmemiş bir gece boyu kızı kanamalı hali ile bekletmişler.. Kelimelerim kanıyor….. REDDEDİYORUM! Yaşayan bir canlının hayatına mal olma ihtimali olan tüm düşünce sistemlerinizi, ahlak kurallarınızı, din hurafelerini reddediyorum! Belli konularda toplumca daha kelimeyi ilk duyduğumuz anda kotayı koyuyoruz değil mi?Ne olduğuna, nasıl olduğuna, sonuçlarına bile bakma gereği duymadan..  Kürtaj gibi! Sahi, bu kelimeyi duyunca sizin aklınıza ilk gelen ne? Ön yargısız bu kelimenin içini doldurabilme hassasiyetiniz var mı? Olmalı, diyorum! Oysa içinde neler yok ki bu bir tek sözcüğün. _Ölüm, cinayet, evlat acısı(doğmamış olsa bile),bir canlının yaşama hakkının elinden alınması fikri, toplum baskısı, ahlak,yoksunluğu,namus,töre,sevgi,aşk,inanmışlık,sorumsuzluk,bilinçsizlik...v.s Kürtaj eylemi bizim gibi muhafazakar toplumlar için oldukça hassas bir konu.Toplumun her kesimi tarafından saldırıya açık bir konudur. Her kelimenizi tartarak kullanmak zorundasınızdır, onu ifade etmeye çalışırken. Bir insanda bırakacağı travma hakkında zerre fikrimizin olmadığı bir acı eylem üzerine ahkam kesmek ne kadar doğrudur, önce bu sorgulanmalı! Olayı sıradanlaştırmadan anlamaya çalışmak,yanlış ve eksik bildiklerimizi tamamlamak bu sorgulamayı daha gerçekçi yapacaktır.Sosyal, toplumsal, ahlaki ağırlığını bu olayı hiç yaşamadan da az çok tahmin edebilsek de olayın duygusal yükünü tek bir kişi çekiyor.Kadın!O nedenle dir ki bu konu hakkında en çok söz söyleme hakkı da ona aittir. Dünyaya yeni bir canlı getirmenin sorumluluğunu ben alamam diyen birine sırf toplumsal baskılarla karşı duruş sergilemek ne kadar doğru olur? Her ne kadar uzaktan bakanımız “sen doğur devlet bakar”zihniyetiyle yaklaşma gafletini göstermiş olsa da bu son derece travmatik olaya! Nereden tutmaya çalışırsanız çalışın çok karmaşık bir sorunsal.Olayı manipüle eden onlarca olumlu aynı paralellikte olumsuz yönleri yarış halinde. Kime dönsen kendince haklı. Bir istatistik çarpıyor gözüme,eğer son on yılda dünyada kürtaj yaptıran kadınlar birleşip bir ülke kursalardı beş yüz milyonluk nüfusuyla dünyanın üçüncü büyük ülkesi olurdu deniyor.Olayın boyutunu görmek açısından oldukça etkileyici bir örnekleme olmuş. Haydi yargılayalım bu beş yüz milyon insanı!Ahlaklarını,zorunluluklarını,sorumsuzluklarını..v.s Ve neden sadece kürtaj yaptıran kadın tek başına yargılanıyor.Bu eylemi tek başına mı gerçekşeştirmiştir de sonucunda cezası üzerine yıkılmıştır.Bunun karşı partneri kişi bu olayın neresindedir? “Ektim çimi ister yeşert ister kurut” deyip sırra kadem basan neden aynı yargılamaların hedefinde yoktur? Toplumun hassasiyetle üzerinde durduğu ahlak, vicdan, inanç hesaplaşması yalnızca kadının meselesi midir? Kadın olmak diyorum ne menem bir şey miş böyle? Büyüklerimizin bir sözü vardır ben ilk duyduğumda irkilmiştim. Tabi serde cahillik olan dönemlerimizdi: “Kadının ömrü iç çamaşırına bakmakla geçer” demişlerdi de bir türlü anlam yükleyememiştim o zamanlar! Bebek isteyenlerle, hamile kalmaktan korkanlar bu sözün anlamını en iyi duyumsayan iki kadın profili olsa gerek. Kürtaj olmak bir bireyin başlı başına kötü bir insan damgası yemesine yeterli sebep midir? Cinsel istismarlar,zorunlu oluşan tıbbi koşullar haricinde kürtaj bir cinayet midir? Kendi bedeni içinde istemediği bir canlıyı aldırmak kararı,kime aittir? Orada biri var mı? Var tabi ki..Kendi kanını kendi yapan,kendi dolaşımını sağlayan,küçük elleri,ayakları ve gözleri oluşmuş,kalbi atan bir canlı var.Başlangıçta sade bir kan pıhtısı olsa da gelişim süre ve evrelerinde an ve an büyüyen bir canlı.Bu kabulümüz. Sözümüz,çocuk yapmak için delirmeyen fakat bir gaf anının sonucunda yaşanan bir gebeliği kürtajla sonlandırmaya çalışan, kendi eyleminin bile sorumluluğunu yerine getirmekten acizlere;Kürtaj hiçbir zaman bir aile planlaması yöntemi değildir.Öncelikle bunda bir anlaşalım.Sizler elbet baş suçlusunuz! Yaptığınız eylemden değil de bu eylem öncesi bir jinekoloğa ya da mahalle eczanesine gitmeye mi utandınız?Ya da aldınız da hapları dil altında tutulacak mı sandınız? Ya da ne bileyim prezervatifi balon yapıp şişirdiniz mi?Nedir bu noktaya sizi getiren cahilliğinizin sebebi hali?Hiç bir yöntemin yüzde yüz bir korunma sağlamadığının bilincinde olarak soruyoruz. Eylemin ahlaki yönü ve toplum yapımıza uygunluğu, uygunsuzluğu boyutunun ele alınıp değerlendirilmesi başlı başına farklı bir mevzu deyip ara not geçiyoruz.  Son kertede kürtaj çok da insancıl bir yol olmamakla birlikte; Bu sonuca gelmeden yapabileceklerinin dahi bilincinde olmayan,kendi sorumluluğunu yerine getiremeyen bireyler,o doğacak çocuğun geleceği açısından bakıldığında daha büyük tehlike değil midir? Zevkin için yaptın,al sana ömür boyu sana da o çocuğa da en afillisinden ceza,doğuracaksın! Hayır durun sakın doğurmayın…. Doğurulup çöpe atılan,tuvalet deliklerinden şehrin kanalizazyonuna gönderilen,camii avlusuna bırakılan istenmeyen gebelik bebeklerini düşündükçe,doğurmayın diyorum sakın siz bu dünyaya getirmeyin o bebekleri!Böyle bir sona ulaştırılacak yaşam hakkı olmaz olsun. Tam bir ehveni şer hali! Doğuracak olan çocuk istemiyorsa buna külli kanun engel ol_a_maz! Karnına sopa ile vurur düşürür,örümcekağı,yılankabuğu tütsüsü yapar oturur üstüne düşürür,nalbantlardan,katır tırnağı alır,kurutur,kaynatır sabah akşam içer,düşürür,yumurta sarısıyla çiş hamurundan fitil yapar kor,düşürür,tavuktüyü,kaz tüyü,süpürge teli sokar rahmine düşürür.Ve hastanede kanamadan ölen genç kız misal başkaları sokar şişi rahmine bebek düşer…Bu yöntemler ne mi hepsi gayet tehilkeli ve ilkel beyin uygulamaları..Tıbbi yöntemler haricinde rahme uygulanacak her yöntemin,sade bebeği değil, bedeninden onu atmak için her yolu deneyen anne adayının da canına mal olabilecek son derece tehlikeli yöntemler olduğu asla unutulmamalıdır. Reddediyorum çığırtkanlığı ile kürtaja sert bir mizanselle saldıranlar;Olmuş ile ölmüşe çare yok atalar sözünü hatırlatmak isterim.Olmuş bir kez,bundan sonrası için öncelikle yaşayan canlının yaşam hakkını düşünmek daha akla,vicdana yakın değil mi?   Hiç bir yasak işe yaramaz. Yemişim hipokratını da yeminini de diyen diplomalılara denk gelmek şanssa da bu durumda,en korkuncu, merdiven altı kasaplarının eline düşüyor bu insanlar çoğu zaman ve sonuç malumunuz!Araya hemen girip C.Mungiu’nun, “4 ay,3hafta,2 gün”filminizi izlemenizi öneriyorum.Kürtajın yasaklanması halinde yaşanacaklar çok net ele alınmış. Ben kürtaja karşı mıyım,yoksa kürtaj yasaklanmalı mı?Bu iki soru arasındaki çok ince çizgide yaşanıyor aslında tüm karşı çıkış,yargı ve diretmeler. Abi beş çocuk vardı bu altıncı da kadın cennet mekan! Takdiri ilahi! Aldırsaydınız! Yok abi bizde kadın yaşarsa yaşar onun hakkı neyin olmaz ama bebek doğmalı.Koyduğum doğacak,günah bebek aldırmak! He abi he bırak ölsün kadın,sen daha cenaze namazı kılınırken bir göz ucu geride kalan çocuklarına ve sana bakacak yeni eş bulursun nasılsa.Ölen öldüğü ile kalır! Öyle mi? Öyle değil,yanlış biliyorsun? Günahı sevabı! Öğren bir göz ucu yeni kadın arayacağına,eskisini daha uğurlamadan mezara! Tıbben yasal sınır,10haftadır,ancak anne hayatı risk altında ise zaman sınırlamasına bakılmaksızın işlem gerçekleştirilir.Bu süre tecavüz vakalarında 20 haftaya kadar çıkarabilmektedir.İnancımız açısından da can ile ruhun birleşmesi süresi 120 gündür.Bundan önce her ne kadar hücreler canlı olsa da bu süreden sonra tam anlamı ile minyatür insan olmaktadır,anne karnında bebek.Demem o ki,tüm saha reddiçilerini de rahatlatacak bir tıbbi_fetva yayınlamalı tıp ile din birleşip!vicdanlar bu şekilde rahatlayacaksa. Canlı sendromlu söylemlerin acısını hafifletmek için olaya birde farklı boyuttan bakalım:Vücudumuzda bulunan yumurtalar ve spermlerde canlı değil mi?Bırakalım hepsi dünyaya mı gelsin.Şimdi hepsinin ardından oturup ağlayalım mı yani?vah ki vah öldüler zavallılar oysa hepsinin de yaşama hakkı vardı. Var mı böyle bir mantık? Kürtaj cinayettir,madem yedin bu haltı doğuracaksın diye direten feodal ahlak zabıtaları aynı duyarlılığınızı o canlılar doğduktan sonra esirgediğiniz iki yüzlü ahlak anlayışınızı nasıl açıklayacaksınız peki? Yapmayın! Bunca diretip,o çocuk doğduktan sonra “piç”damgası yapıştırma zevkiniz elinizden gidecek telaşımı derdiniz? _O belki de doğsaydı dünyayı falan da kurtarmayacaktı! Bırakın bu düşünceleri.Duyarsızlıkla duygusallığın orta yerinde vicdan sömürüsü yapmaya gerek yok! İnsan her an bir evlat sahibi olmayı istemeye bilir.Şartlar uygun olmayabilir,insanız sonuçta hatalar bize mahsus,hata yapmış ta olabilir kişiler,en kötüsü maazallah sizinde başınıza böyle bir olay gelebilir,insani bir durumdur demeyi bilip,öncelikle yaşayana yaşam hakkı sloganı ile bakabilmeliyiz olaya. Sanki dünya yüzünde her doğana:Gel bakalım şimdi seni dünyaya göndermeye karar verdik,sen ne diyorsun bu işe kan pıhtısı diye soruldu?! Post modern çağın,post modern travmatik sorunları yaşadıklarımız.Anneye çocuğunu parçalatmayı öğretti der bir söz ustası.Her ne söylersek söyleyelim.Bu olaylar yaşandı,yaşanacak.Bireyler bilinçlendirilerek aşılası sorunlardır,yoksa daha çok kadınlar,kızlar ve canlılar ölür bu yolda. Kürtaj hakkında son sözümüz şu olabilir ancak yaşama hakkına saygı savını destekler nitelikte: “Kürtaja karşıyım ama sosyal sigortalar tarafından karşılanmasından yanayım”
adminadmin