Çocukluğumdan arta kalan belleğimde, siyaset mefhumu ilk evimizdeki duvar panosunda resmi bulunan Menderes ile nakşedilmişti. Bir de rahmetli babamın adını ağzından düşürmediği Selametçilerin başı olan Erbakan ile. Sonraları Karaoğlan Ecevit'i tanımıştım. İlanihaye isimler ne de çok artmaya başlamıştı ki, dönemin şartları gereği kendimi sağcı ya da solcu olarak ifadelendirmem gerektiği hususunda toplumsal bir baskıya da maruz kalmıştım. Deniz Gezmiş ismi beni solcu yapacaktı yapmasına da ben sağ elini kullanıp ta bu elin hayrına inananlardan olarak içim elvermiyordu solculuğa...
Falan filanlı süreçlerde bir de Kurt Wildeim ismi siyasetin dış kulvarında duyduğum isimlerden biri olarak çok alengirli gelmeye başlamıştı; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri. Çilli surat Jimy Carter...Amerikan Devlet Başkanıydı o zaman. Mısır İsrail anlaşmaları konusu gündemdi. Enver Sedat' sa Mısır'ın başındaki isimdi, ben ona sonra çağın firavunlarından biri nitelendirmesi yapacaktım.
12 Eylül'le nihayetlenecek berbat bir çocukluk ve gençlik günleri...
Sonrası İslamizasyonun etkileri...
Modernizmin kıskacı...
Ortadoğunun New Age işgal senaryo ve uygulamaları...
FETÖ mü dersin, pekaka mı? IŞİD mi, cart curt niceleri mi?
Ki sanırım travma silsilesi. Dededen babaya babadan oğula oğuldan toruna makus talih zinciri. Hayatlarımızda...Hele ki yakın tarihimiz!
Ki biz çerkeziz,
sürgüne değin,
aralıksız kavgadayız Rus’la,
ikiyüzelli yıllık kanlı fasıla, ah nasıl bir travma!
...
sürgün yolunda,
Karadeniz’de balıklara yem
ah dedem, vah nenem!
...
sürgün sürgünü olan biz torunlara,
berbat bir hatıra,
ya da travma!
hasılı,
kursağımızda,
yer yok balıklara!
...
cennet mekan,
kızıl sultan!
ya da bence ulu hakan,
hürriyet ordusunca,
veda edince payitahta,
hep travma hep!
...
Selanik, teselya!
teselli, Çanakkale’de!
trablusgarp...memleket harap!
Bingazi; milyonlar ya şehid, ya gazi!
Arabistan çölleri,
kardeş ihanetleri...
yemen!
yemin!
ah; Muhammedül emin;
yetim ümmetin!
...
travma...travma!
ümmet ki kadavra!
...
sonra...
yeni umutlar...
yeni bir devlet baba daha!
bir üvey koca Anadolu’ma!
...
kurulan cumhuriyetin,
modernitenin;
fabrikalarında gıcırdayan bir dişli dedem,
babamın çalınan gençliği peşi sıra...
ve benim!
hep travma...hep!
...
15 mayıs 1990
Mondros, Sevr, Lozan, Montrö,
ben böyle anlaşmalardan anlamam ki,
benim anlaşmazlığım arkadaşımla,
misketlerimi aldı elimden,
hem de gözümü morartarak...
...
moralim çok bozuk,
üstelik uçurtmamda tellere takıldı ...
...
24 mayıs 1991
bugün okula devlet baba psikolog gönderdi,
travmatik sendrommuş,
altımı ıslatmamın nedeni.
...
karıştırırken, eski günlüklerimi
buldum bu satırları...
aradan geçen onca zamandan sonra,
okudum adam oldum;
bir bankada memurum şimdi.
...
Vietnam sendromu ile,
saldıradursun amerikanya,
dünyanın dört bir yanına,
kırsın döksün dört bir yanı,
anlayan yok bizim hasanı!
şiddetse şiddet,
bizimkinin de lisanı!
...
bankada memur hasan,
yaz dedi Fehmi abi,
kısaca beni de yaz!
...
özetle beni,
başımdan geçeni!
...
vatikanın bankasında veznedar hasan,
dar gelince dünyası,
bir rakı sofrası sonrası,
atışmışlar karısıyla...
...
yetmeyince maaş geçinmeye,
bahane olmuş karısının eceline!
...
ya gelirlerimize göre geçiniriz...
ya geçimlerimize göre kazanç ediniriz...
...
kanser hastası bir yakınımı,
gittiğimde ziyaretine bir özel hastaneye,
orda tanıdım hasanı.
eşini tartışmada öldürünce,
intihara kalkışmış aklı başına gelince...
nasıl bir akılsa,
akıl alası değil,
millet kafayı yemiş,
kimsede farkında!...
...
hasana göre,
musibetlerimizin tek sorumlusu,
yüzyılın korkusu;
insanlığa,
kabilden kalan,
genetik miras,
topyekün travma!
...
dedim saçmalama,
topu taca atma,
başkasını suçlama!
bırak kabilin davasını da,
kendine iyi bir avukat bul!
bir de rabbimden aflanmaya,
bir tevbe kapısı!
...
geçmişi bilmek iyi bir şeyde,
en iyisi haddini bilmek!
...
yazdım dedim hikayeni hasana az önce,
uzun süren telefon görüşmesinde!
şeytani tavrından uzaklaş önce,
suçlama kimseyi kendince!
...
mazbut,
kaygıları olan bir adam,
hayattan başka,
kimseyle kavgası olmayan...
bir lokma kopardı,
elindeki simitten,
bir lokmada martılar için...
aklında türlü düşünceler,
hemen sahilde,
çıkılmaz hesapların içinde...
gözler, batmakta olan güneşte,
içi ateş dolu,
öfke!
henüz çıkmış cezaevinden...
...
tam otuz yıl önce,
daha dün gibi hatırında,
onsekizinden,
onsekiz gün almadan...
girmesi kodese!
öldürmüştü kendi yaşlarındaki,
bir vatan hainini,
unutmuştu sebebini,
sanırım siyasiydi!
hafifletici sebepler derken,
kırılmadı kalemi,
tam otuz yıl hapis yedi!
öldürdüğü sağcı mıydı,
solcu mu?
kendi neydi,
onu da bilmiyordu...
hatırlamıyordu!
o kendisini cezaevinde unutmuştu!
...
otuz yıla,
fax girdi...fotokopi!
renkli televizyon,
bilgisayar,
cep telefonu!
iletişim çağı girmişti,
onun bağlantısı,
ömrüyle kesilmişti?
...
vurmasaydım, dedi!
içindeki maktülüyle yaşadı,
birlikte yaşlandı!
...
o içerdeyken,
dünya yaşlandı,
gözü yaşlı anası, babası,
kalmamıştı akrabası...
onsekizinde yaşlı bir adam,
çıkmıştı cezaevinden!
...
yıl bin dokuzyüz seksen,
zaman yerde iki seksen...
...
ihtilal dedi büyükler,
oysa o daha çocuktu!
bir başka çocuğun katili,
hep sordu da içerde,
ya benim katilim nerde?
...
duvarlara yazdığı yazılar,
ve ona yazılan kader!
yaşasın diyordu,
yada kahrediyordu!
bilmiyordu ki,
başkalarının oyunu,
o daha çocuktu,
sanki oyun oynuyordu!
...
aşkı bilmedi,
hayal kurmak belki,
şairlerden öğrenmişti,
çıkınca mahpustan,
bir simidi paylaşmak,
özgürlüğün kuşlarıyla...
tek hevesi!
...
bedeni girince cezaevine,
o içine hapsetti ruhunu,
otuz yıl hep sustu...
...
hayal meyal,
o günler...
yok yok yok!
ekmek, gazyağı, sanayağı!
bir umut vardı;
ölmeliydi bütün vatan hainleri!
öyle diyordu siyasiler,
devletin büyükleri!
herkes kin ekip,
nefret biçiyordu?
eylüle çeyrek kala,
konuştu elindeki silahı!
kurşun konuştu,
namlunun ucundaki sustu!
türkiyem sustu!
yaşanılan, aslında kabustu!
...
o şimdi,
mazbut...
bedeni ona tabut!
bir adam,
özgür...
sahilde ve hayatta!
...
Türkiyem aynı,
değişmemiş,
duvarlara yazılmıyor yazılar,
şimdinin duvarları değişmiş ya da,
facelerde, twitlerde aynı öfke,
yaşasın ya da kahrol!
...
ekmek var, şükreden yok!
gazyağı yok, doğalgaz var!
sanayağı obezite!
türkiyem aynı,
cümbüş derdinde!
...
artık ölmüyor,
onsekizinde delikanlılar,
onlar sokaklarda zombiler,
ruhsuz cesetler,
türkiyem sanki,
birbaşka cezaevinde!
...
zaman aynı,
figürler değişik,
zindan aynı,
gardiyan başka!
...
şimdi, şu an,
tutsa kalabalıktan birini,
dese yapman yazıktır,
gelmen oyuna...
sizi de sokacaklar ya mapusa,
ya tabuta...
yeni ünvanımı olur, yoksa;
deli!
...
şu satırlardan,
anlayan varsa...
işte o da...
onlardan biri;
bel ki zırdeli!
...
simit bitmiş,
güneş batmıştı...
adam...
çoktan kalabalığa,
karışmıştı...
ondan geriye,
bu karalamalar kaldı;
o adam;
babamdı!
Fehmi Demirbağ