Teknoloji ve bilimin gelişmesiyle insanoğlu kainatta olan her şeyle de iletişime geçmeye başladı. Bilmek insana ayrıca bir küstahlıkta katmadı değil. Kibirlendi bildikçe. Bilmeyi elinde tutan belirgin azınlık diğer insan yığınlarına karşı kendilerini tanrısallık makamına da koydular. Bu saldırganlığı, bencilliği artırdı dolayısıyla. Hele ki şehirler. İnsanın azgınlığının günah galerisi oldular. Birbirlerinin hayatlarına da kastetmeye başladılar; ilk günahı gelenekselleştirdiler.
Yine de insanın vicdanı bir şekilde insanın peşini bırakmadı. İşlenen cinayetleri kontrol altına almaya çalıştılar yaşam alanlarında. Elbette toplu cinayetler yani savaşlar hep haklılık gerekçeleriyle dopdolu kaldılar.
Girizgamızdaki bu cümleler bu yazı dizimizin (ileri de ki bir başka kitabımızın) ana ekseninde ifade etmeye çalıştığı böcek konusuyla illa ki ilintilidir.
Hele ki faili meçhul cinayetlerde suçluya ulaşmak adına böceklerin nasıl bir misyon taşıdıklarını da görmezden gelemeyiz.
Kişinin ölümünden 72 saat sonra -bu iklim şartlarıyla da ilgili olabilir- cesetteki katılık biter ve çürüme evresi başlar. Vücut içindeki bakteriler kendilerini besleyecek yeterli oksijeni sağlayabilmek için dokulara hücum ederler ve bu durum cesedin çürüme evresine girdiğini gösterir. Kişinin kaç saat önce öldüğüne ilişkin görsel verileri saptamak, çürüme evresinde bir hayli güçleşir. Adli Bilimciler çürüme evresindeki bir cesede dair tespit yapabilmek için Adli Entomolojiden yararlanır. Yani böcekler, kurtçuklar, et sinekleri, leş sinekleri, kın kanatlılar… Bunların cesette kalma süreleri, yumurtlama, larva ve pupa evreleri, cesedin ölüm saatinin aydınlatılması noktasında son derece önemli bilgiler sunar.
Kainatta hiçbir şey olmasın ki konuşmasın!
Siz yeter ki onunla iletişime geçmeyi bilin.
Haydi sizleri daha fazla yormayayım da anlatayım artık Koru Beni Kelebeğini. Bu yazı dizisi boyunca böcekler aleminde gezineceğiz. Gözümüze ezilesi bir böcek gibi gözüken insanlardan, bu tür insanların tarihteki durumlarından filan söz edeceğiz. Keyifli okumalar diliyorum. İnanıyorum ki bu tarz da fazla okumalar yapmamışsınızdır.
Başlıyoruz…
Türleri de var bu Koru Beni Kelebeği’nin. Dünyada ki en yaygın kelebek türlerindendir. Yukarıda ki satırlarda Macar Otlaklarındakinden bahsetmeye çalıştım. Şimdi ise İngiltere’dekilerden. Hoş bizim Kaz Dağlarındakilerin hikayeleri temel olarak aynı ambiyansta. Eksen hikaye aynı. Ancak coğrafi özelliklerden dolayı ufak tefek farklılıklar olabilmekte.
Hazırsanız geçelim hikayemize.
Kelebekler güzellikleriyle dikkat çeken böcekler. Bu sebeple hobiciler ve koleksiyoncular kelebekleri doğadan toplayarak cam muhafazalarda saklamayı seviyorlar. Sakladıkları ise elbette öldürdükleri. Ölümden kaçınmak insanın en büyük özelliğiyse de nedense bu tür ölümlerin farkında bile değildir. Doğadan sadece zevk için canlıların toplanması ne kadar doğru? Günümüzde doğadan toplayıp cam kavanozlarda saklamak yerine, açık havada kelebek gözlemciliği bu eski hobinin yerini her geçen gün daha fazla alıyor. Lakin geriye ne kadar canlı tür kalacağı ise muamma. Bunun yanı sıra artık canlıları doğal ortamlarında korunması da en iyi koruma yöntemlerinden kabul ediliyor. Geçmişte yaşanan bir olay aslında doğanın ne kadar farklı işlediğini ve canlıların nasıl korunabileceğine dair önemli ama gizli kalmış noktaları gösteriyor.
19. yüzyılın sonlarında İngiltere’de “Büyük koru beni” ismiyle bilinen türü nadir kelebeğin sayısında ciddi azalmalar yaşanır. Bu azalmanın önü alınamaz, her geçen yıl kelebeklerin sayısı azalır. Bu süreçte büyük korubeni kelebeklerinin yok olmasını başlatan esas sebebin aşırı toplama olduğu düşünülür. Daha sonra kelebeğin yok olmaması için kelebeğin yetiştiği çimenlikler korumaya alınır, otlatma faaliyetleri durdurulur. İnek ve diğer otlayan hayvanlar bölgeden uzaklaştırılır. Daha yeşil daha çimenlik alanlarda kelebeklerin sayısının artması umulur. Ancak bu koruma önlemi hiç de beklenen etkiyi yaratmaz. 1970’lerde sadece bir iki koloniye yani neredeyse 250 bireye kadar azalır büyük korubeni kelebekleri. Daha sonraysa bölgede iki yıl üst üste sıcaklığın arttığı yıllar yaşanır ve Büyük korubeni kelebekleri bu bölgede tamamen yok olur.
Bu kelebeklerin nesilleri yok olduktan sonra, konuyla ilgili daha ciddi araştırmalar yapıldı ve farklı önemler alınarak yeni koloniler İngiltere’nin bu bölgesine yerleştirildi. Şimdi mutlu mutlu uçuyorlar yine. Ama peki kelebekler şimdi nasıl korunuyor? Bunu anlamak için büyük korubeninin hayat hikayesine bakmamız gerekiyor.
Büyük koru beni kelebeklerinin ilginç bir hayat hikayesi var. Yumurtadan çıkan minik tırtıllar ilk olarak yabani kekikle beslenirler.(Macar otlaklarında ki mavi cendiya bitkisi) Biraz büyüyen tırtıllar daha sonra kekik üzerinden toprağa atlarlar. Bunu yapmalarının bir sebebi vardır. Topraktaki yağmacı cinsinden karıncaların, kendilerini bulmasını isterler. Çünkü hayatları bu karıncalara bağlıdır. Toprağa düşen kelebek larvasını bulan yağmacı karıncası, bir süre bulduğu larvayla ilgilenir. Büyük koru beni larvası vücudundan balözü salgılar ve karıncanın kendisiyle ilgilenip bu balözünü emmesini sağlar. Daha sonra koru beni larvası, karıncanın kendisini “karınca larvası” sanması için ikna edici şekillere girer. Böylece koru beni larvası, karıncanın kolonisine girebilir ve oradaki karınca larvalarını yiyerek beslenebilir. Bu süre 10-24 ay kadar sürmektedir. Eğer kelebek larvası bir karınca kolonisine taşınmazsa beslenemez, yaşayamaz ve ölür. Karınca kolonisinde, karınca larvalarını taklit eden bu kelebek larvası özel kokular da salgılar. Böylece karıncalar kendisiyle özel olarak ilgilenir ve bu yabancı larvayı fark etmezler. Yuvada kaldıkları süre boyunca karınca kolonisi içinde, karınca larvalarını yiyerek beslenen kelebek larvası, yaz aylarına doğru pupa oluşturur. Ve erişkin bir kelebek olarak pupadan çıkar ve karınca kolonisinden uzaklaşır.
Bu karmaşık görünen hikayede büyük korubeni kelebekleri için en önemli noktalardan biri, doğru karıncayı ikna etmek ve doğru karınca yuvasına gitmektir. Myrmica cinsinden olan Myrmica sabuleti buradaki türler için önemli olan karıncalardır. Eğer büyük koru beni larvaları, M. sabuleti yerine M. Scabrinodes karıncalarının yuvasına taşınırsa yaşama şansı çok düşük olur.
Peki doğru karıncaların burada olmasını sağlayan nedir? Mikro iklim dediğimiz faktör burada önemli bir etkendir. Eğer bu ortamda otlar uzunsa ve toprak yüzeyi daha serinse bu bölgede M. sabuleti yerine daha çok M. scabrinodes karıncası bulunur. Yani otların uzunluğu burada hangi karıncanın bulunacağını doğrudan etkilemektedir. Eğer burada inekler otlamazsa ve otlar daha uzun olursa, büyük koru beni için önemli olan M. sabuleti de ortamda bulunamaz.
Sadece doğru karınca türüyle ilişkiye geçmek Büyük korbeni kelebeklerinin hayatta kalması için yeterli değildir. Ayrıca doğru koloniye gitmeleri gerekmektedir. Eğer büyük koru beni kelebekleri, kraliçe karıncanın güçlü olduğu eski bir yuvaya giderse çabuk fark edilir ve işçi karıncalar tarafından öldürülürler. Çayırda yeni yanmış çayırlıklardaki M. sabuleti karınca kolonileri daha yenidir ve kraliçe daha az gelişkindir.
19. yüzyılda aşırı toplamayla başlayan daha sonra sıcak yılların ve iklim değişikliğinin etkisiyle ve yanlış koruma yaklaşımıyla yok olan büyük korubeni kelebekleri daha sonra tekrar bu bölgelere aşılanmıştır. İsveç’ten getirilen beş kolonin korunduğu alanda, hayvanlar otluyor, karıncalar gezmeye devam ediyor. Hayvanların otlaması ve çayırların belli bir kısalıkta kalması bu kelebeklerin hayatlarını sürdürmeleri için büyük bir önem taşıyor. 2006 yılında, İngiltere’de yapılan çalışmalar tahmini 10 000 bireyin 11 bölgede yaşadığını göstermiştir.
Mirmekofili, Latince karınca-sevgisi anlamına gelmektedir. Doğadaki karınca ve diğer organizmaların arasındaki genel olarak mutualistik, parazitik ya da kommensal ilişkiyi ifade eder. Yani çeşitli bitki, mantar ya da diğer organizmaların karıncalarla oluşturdukları özel yaşam hikayesini ve ilişkiyi anlatır. Büyük koru beni kelebekleri de en ilginç zorunlu mirmekofili davranışını sergilemektedirler. Hayat hikayelerinin önemli bir kısmını karıncalar belirlemektedir.
Karınca kararınca, dilimiz döndüğünce kainat kitabından sayfalar aktarmaya çalışıyorum sizlere. İnsan kitabını da okursak, bu kitaba bir de Vahiy Kitabını eklersek dünyada ki varlığımızın sebebine belki bir anlam yükleriz sevgili arkadaşlar.
Devam edeceğiz. Siz okuyun yeter ki…
Fehmi DEMİRBAĞ