Arvalap adasında sıradan bir gün. Güneş doğduğunda koşmaya başladı aslan; yakalaması gereken bir ceylan vardı çünkü. Koşmaya başladı ceylan; kurtulması gereken bir aslan vardı çünkü, peşinde kendisini av edinmek isteyen.
Bilinmezlik ormanında belirsizlik esastır. Kim güçlüyse o daha sıkı tutunur hayata. Kaos gibi gözüken her şey aslında bir planın tezahürüdür, yansımasıdır. Buranın kaderi aslında hayvanların çabalarında saklıdır.
Belirsizlik ormanında Orman Konseyi tarafından “Eğitim Meselesi” öncelikli konu olarak ele alınmıştı. Hemen arkasından önceliklilik hususunda “Sağlıklı Beslenme” konusu gündeme alındı. Hemen bir Sağlık Kurulu oluşturuldu.
Her ne kadar Bozkurt’un “Helal Beslenme” üzerine beyan etmiş olduğu fikirler orman halkı üzerinde kafa karışıklığı oluşturmuş olsa da Orman Konseyi bu durumu rahatsızlık verici bulduklarını kamuoyu ile paylaştılar.
Orman konseyi üyeleri beslenmede öncelik hakkının kendilerinde olduğu tezini sağlık kurulu üzerinden bütün orman halkına empoze etmeye çalıştılar.
Etçiler, otçular kendi beslenme tarzlarını diğerlerine baskıyla kabul ettirmemeliydiler. Domuzlar, akbabalar başta olmak üzere bütün leşçiler bu durumdan rahatsız olurlar.Öyle ya orman halkı sağlıklı beslenirse kendi rızıklarında bir azalma olabilirdi.
Ne demekmiş efendim; her şeyin tazesi tüketilecekmiş? Mevsimine uygun beslenilmeliymiş. Yapay ve sentetik ürünler tüketilmemeliymiş. Bir şey raf ömrü uzatılsın diye üretildiyse bilinmeliymiş ki o hayvan ömrünü kısaltmaya yönelik bir durummuş. Gereğinden fazla av yapılmaması gerekiyormuş. Herkes kendi fıtratına uygun beslenmeliymiş.
Halkın bu konu üzerinde yoğunlaşan tartışmaları Orman Konseyi üyelerini pek de ilgilendirmez. Beslenme öncelikleri olduğu sürece bu tartışmaların onlara göre önemi yoktur. Aksine sağlıklı beslenemeyip, dengesiz beslenip zayıf düşen hayvanların çokluğu onların işine daha çok gelmektedir. Orman leşçilerini bu konuda alttan alta desteklemektedirler. Ancak kamuoyunun huzuruna çıktıklarında her bir orman halkı bireyinin hayvanca beslenme hakkının olduğu hususunda demeçler verirler.
Günlerden bir gün aslan, çakal ve tilki birlikte takıldıkları bir gün karınları acıktığından dolayı ava çıkarlar. Avlanırken geniş arazide daha çok av yakalamak için birbirlerine yardım etmek için aralarında da sözleşirler.
Aslanın çakal ve tilkiyle arkadaşlık yapmak zoruna gitse de, yoldaşlığını onlar için ikram ve lütuf olarak görür.
İşleri rast gider. Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de tavşan avlarlar. Avlarını kanlar içerisinde sürükleyerek ağaçlık bölgede bir su başına getirirler. İyice yorulmuşlar ve acıkmışlardır. Özellikle çakalla tilkinin, ağzının suyu akmaya başlar, paylarını bir an önce almanın hırsı içerisindedirler.
Ormanlar kralının, konsey başının bu avları adaletle paylaştırmasını beklerler.
Aslan, çakalla tilkinin açgözlülüklerini farkeder fakat sesini çıkarmaz. Yüzlerine gülerken, kendi kendine, ”Dağıtacağım paya, adaletime güvenmeyene ben ne yapacağımı bilirim” diye düşünür.
Aslan, ”Ey tecrübeli ve ihtiyar çakal, avladığımız hayvanları aramızda adaletli bir şekilde paylaştır. İyi bir adalet ortaya koy, vekilim sensin.”
Çakal, ”Kralım! Sizin büyüklüğünüze, iri ve büyük olan bu yaban öküzü yakışır. Çevikliğinize ve semizliğinize uygun düşer. Keçi, orta boyda ve irilikte, o da bana uygun düşer. En küçüğümüz tilki olduğuna göre, avımızın en küçük parçası olan tavşan da onun hakkıdır” der.
Aslan bu paylaştırma karşısında kızıp kükrer, ”Ey çakal! Nasıl paylaştırdığını pek anlayamadım. Ey kendini bilmez hayvan! Yaklaş ve karşıma geç de bir daha söyle” der. Yanına yaklaşınca bir pençe vurarak çakalı parçalar.
Aslan tilkiye: ”Ey tilki! Şimdi bu avları adaletli bir şekilde sen paylaştır bakalım.
”Tilki önce aslanın önünde saygıyla eğilir, yer öper sonra,
”Bu semiz yaban öküzü, efendimizin kuşluk yemeğidir, güne bunu yiyerek başlarsınız. Şu keçi de aziz kralımıza, öğle yemeği için güzel bir yahni olur. Lütuf ve kerem sahibi kralımızın akşam yemeğindeki çerezi de tavşan olsun” der.
Aslan, ”Ey tilki, adaletin ışığını sen yaktın. Tam hakça paylaştırdın. Söyle bakalım, bu taksimi kimden öğrendin?”
Tilki kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp kurnazca gülerek, ”Çakalın başına gelenlerden efendim, çakalın başına gelenlerden” der.
Aslan, ”Alçak çakalın başına gelenlerden ibret alıp hikmetle davrandığın için, dilediğin avdan dilediğin kadar sana bağışlıyorum” diyerek tilkiyi ödüllendirir.
Paylaştırma işi önce kendisine verilmiş olsaydı, çakalın akıbetine uğrayacak olan tilki, avların taksimini çakaldan sonra yapmış olmaktan dolayı yüzlerce kere yüce yaratıcıya şükreder.
Sağlık kurulu onca toplantıya, düzenlenen şunca konferansa, sempozyuma rağmen bir türlü ortak karar alamazlar. Hemfikir olunan tek nokta sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemli olduğu hususudur. Ancak bu nasıl olacaktır konusunda her hayvanın bir fikri vardır.
Nihayetinde en azından hastalanan hayvanlar için ormanda bir hastane açılması fikrinde uzlaşılır. Hastane başhekimi olarak Baykuş atanır. Kısa süre içerisinde hasta sayısının artmasından dolayı ormanda açılan hastanelerin sayısında gözle görülür bir artış olur.
Bozkurt ise gücü yettiğince kendince şu gerçeği haykırmaya devam etmektedir. “Önemli olan koruyucu tıp’tır. Hastalanmamak esastır. Yedikleriniz ilacınızdır ey orman ahalisi!”