Spiker almış eline mikrofonu şehrin meydanında dolaşıp insanlara soruyor.
-Yeni yıldan ne bekliyorsun?
-2020 sana neler getirsin?
Ağzını tuhaf bir şekle sokup “ben” kelimesini “ban” diye telaffuz ederek yönelttiği sorulara insanlar da benzer saçmalıklarla cevap veriyor.
2020 den en çok sağlık mutluluk ve para… diliyorlar. 2020 neyse direkt ondan istiyorlar. Hiçbir vasıta yok. Direkt 2020 den…
Evet, “dilemek ve istemek” eyleminin insanımızın dilinde ve düşüncesinde neye dönüştüğü görmek, Müslüman bilincinde bir yönü ile şirk sayılabilecek ifadelerin bu kadar rahat kullanılması, duyarlılıkların bu denli azalması ürkütücü…
Şu soruyu hiç okul yüzü görmemiş 80 yaşında bir Anadolu kadınına sorun, size arkası önü belli sağlam cümleler kurar.
30 yaş altı gençlerin durumu tam bir felaket. Fakat Mv. ve Belediye Başkanlarının kutlamaları da çok farklı değil… Danışman taifesi aynı jenerasyondan olunca kutlamalara da o dil yansımış. Yılbaşı sabahı elliye yakın mv ve belediye başkanının sosyal medya kutlama mesajlarına baktım. Yarıdan fazlası aynı şekilde 2020 den diliyor. Bir kısmı da 2020 yi vesile kılıyor.
Adına 2020 denen ve içinde olduğumuz yılı işaret eden miladi zaman bilgisinin herhalde bizim bilmediğimiz bir ilahi gücü ve kutsiyeti var. Ondan isteniyor ya da aracıktık etmesi vasıta olması dileniyor. Çok hazindir ki Bu şekilde yeni yıl kutlaması yapanların birçoğu bu toprakların muhafazakâr insanları… Yıllar içinde değişen bu dil ve bu dilin beslediği hayat biçimi hiçbirini rahatsız etmiyor. Üzerinde düşünme gereği bile duymuyorlar.
Siyasilerin yeni yıl mesajlarının sadece Dörtte birinde 2020 için istenenler Allah’tan dileniyor… Diğerlerinde yaratıcının hiçbir sıfatı gizli özne bile değil…
10-15 yıl öncesine kadar birbirlerinden ayrılırken bile “Selamünaleyküm” diyen kuşağın son durumu bu…
Unutmadan burada bahsettiğim sıkıntı bir kesime ait değildir. Ortalama muhafazakârlık iddiası taşıyan tepeden tırnağa bütün toplum katmanlarının sıkıntısıdır. Kiminde az. Kiminde çok. Ama herkes bu bulanıklaşmadan nasibini almış durumda.
***
Yılbaşına ait ikinci tespitim de önceki kadar tuhaf.
Doksanlı yılların başında Mekke’nin Fethi miladi takvime göre tam yılbaşı gecesine denk geldi. Laik kesim alkollü hindili kutlamalarına alternatif muhafazakârlar da Mekke’nin Fethini kutladılar. Çok etkili oldu ve çok da ses getirdi. O günden sonra Mekke’nin Fethi miladi takvime göre 1 Ocağa kitlendi ve yaklaşık 20 yıldır o şekilde kutlanıp kutlanıyor.
Evet, Müslüman bireyin dünyasını işgal eden batı menşeili bütün uygulamalara farklı organizasyonlarla itirazımızı bildirmek zorundayız. Bunu yapalım. Lakin Bütün gün ve gecelerimizi hicri takvime göre belirleyip kutlarken sadece Mekke’nin Fethini bunlardan ayırıp miladi takvime sabitlemek nedir? Yılbaşı kültürüne itirazımızı anlatacak binlerce farklı organizasyon yapabilecek müktesebatımız varken Böyle bir sahte düzenlemeye neden ihtiyacımız olsun. Miladi takvime göre kutlanan başka bir tane gün ya da gece yokken, bu neyin nesidir?
Hem miladi takvimin geleneklerine karşı itirazınızı ortaya koyup, hem de çok özel bir gününüzü miladi, takvime göre sabit kılmak derin bir kompleks ve iş bilmezliktir ki; diğer dini günler için de benzer uygulamalara kapı aralaması adına tehlikelidir de. Yarız sizden ilhamla bir başkası da ramazanı şubat ayına kitlerse ne diyeceğiz.
Mekke’nin fethini kutlayalım ama ayarlarla oynamadan itiraz ettiğimiz geleneğin tuzağına düşmeden ve olmayan bir tarihte değil… Sahtekârlık yapılıyor demeye dilim varmıyor ama başka ismi de yok.