İnsan (fıtrat, ahlak, irade, biyoloji) ayetindeki Rabbimizin fiilleri (Rububiyeti) üzerinden, Allah'ın sıfat ve isimlerinin delilleri
Anne karnındaki yumurtanın döllenmesiyle bebeğin var edilmesine kadar gözlenen tüm süreçte, sadece neden-sonuç arasındaki zamansal komşuluk gözlemlenmiş oluyor.
Basit bir damla sudan, anne karnındaki üç karanlık evre vesilesiyle, milyarlarca insandan hiçbirine benzemeyen bir yüz ve parmak izinde olan muazzam ayrıcalıkta bir insan oluşuyor. Aynı etten iki gözün, iki kulağın, iki ayağın oluşması, her organın kullanışlı ve yerli yerinde olması, sonsuz ihtimalde 1 ihtimalin her zaman adalet, hikmet, ilim ve merhametle tercih edildiğini gösterir. "Zorunluluk" zannıyla açıklamaya çalışmak ise, akla daha uzak bir ihtimaldir.
Hiçbir gücü, ilmi, iradesi şefkati olmayan atomların, her insanın faydasına olan makro ve mikro alemdeki her işi ayrı ayrı hiç şaşırmadan yapabilmesi mümkün değildir.
Atomların DNA'daki bilgileri okuyup, evren ve içindekilerle uyumlu olan intizamlı bir insanı "zorunluluk" sebebiyle oluşturabildiğini iddia etmek; atomlara akıl, ilim, irade, şefkat isnad etmek olur. Bir yemek kitabındaki bilgileri, atomlar okuyamayıp nasıl bir yemek yapamazsa, aynı atomlar DNA'daki bilgileri okuyamayıp mükemmel bir canlı yapamaz. Böylece atomların, tabiattaki nimetlerle uyumlu olan DNA'daki bilgilerin ışığında, bir insan oluşturabilmesinin mümkün olamayacağını anlamış oluruz.
Tabiat içindeki toprak, hava, su, yiyecek ve içeceklerle uyum içindeki herhangi bir insanı, tabiatın içindeki hiçbir şeyi tanımayan atomların ustaca DNA'yı okuyup, "zorunluluk" icabı var edebilmesi mümkün mü?
Atomların, anne karnında bir bebeği oluşturacağı esnada ortamdan uzaklaşıp, tabiatı dolaşarak; toprak, hava, su, Güneş, elementler, moleküller ile uyum içinde olan bir insan fizyolojisinin nasıl oluşturulacağını öğrenebilmesi gerekiyor. Atomlar, tabiattan öğreneceği bu bilgilerle DNA'daki bilgileri uyumlu bir biçimde programlayabilmek adına, bebeğin oluşabileceği anne karnı ortamına geri dönüp, DNA'yı da hatasız okuyabilmesi, bir bebeğin oluşması için olmazsa olmazdır.
Cansız, iradesiz ve ilimsiz atomların, organların her insanda aynı yerde oluşmasını sağlayabilmek ve vücudun işleyişini her insan için aynı yapabilmek adına, mükemmel bir şekilde DNA'yı okuyarak, tabiatla uyum içinde olan bir fizyolojiye sahip bir bebeği oluşturabilmesi mümkün değildir.
Geçmişte ve şu anda, milyarlarca insanın yüzü ve parmak izi farklı olmuştur ve gelecekte yine öyle olacaktır. Bu durum geleceği ve geçmişi bilen, sonsuz ilim ve kudret sahibine işaret eder.
Cansız, iradesiz ve ilimsiz atomların, Dünya'daki tüm insanların yüzünü ve parmak izlerini tarayarak, herhangi bir insan yüzünü ve parmak izini, tarama yaptığı bu insanlardan birine bile benzetmeyecek bir bilgiye kavuşması imkansızdır. Buna rağmen, yüzü ve parmak izi farklı olan milyarlarca insan nasıl var olabiliyor? İşte tam bu noktada, tüm insanlara makro ve mikro düzlemde geniş bir açıyla bakabilen ve sebeplere müdahil olan sonsuz ilim, hikmet, irade ve kudret sahibi bir zat akıl gözümüzde beliriyor.
Her insan yüzünün ve parmak izinin birbirleriyle birebir aynı olması çok kolaydır. Her insan için birbirinden farklı yapmak ise çok daha zordur. Her gün yeni doğan bebekler, bu zor işin, ancak kudretli, ilimli ve iradeli bir Yaratıcıyla olabileceğine işaret eder. Bundan dolayı her gün doğan bebekler, hayata karışan bir Yaratıcıya delalet eder.
Hiç Güneş görmemiş gözü oluşturan atomlar, Güneş ışığıyla uyumlu olarak görebilecek gözleri nasıl yapabilir? Hiç ses duymamış kulağı oluşturan atomlarla, sesleri duyup ayırt edebilmeyi sağlayacak şekilde bir kulak nasıl oluşabiliyor? Hiç koku duymamış atomlar, koku alabilen bir burunu nasıl oluşturabilir? Hiçbir gıdayı daha önce tatmamış atomların, tatları tanıyabilecek özellikte bir dile dönüşebilmeleri şaşırtıcı değil mi?
Dünya şartlarını bilmedikleri halde bu atomlar, herşeyden haberdarmış gibi anne karnında bir gelişim gösterip, Dünya şartlarıyla uyumlu bir şekilde mükemmel işleyen organları hangi irade, ilim ve kudret ile oluşturuyor?
Atomlar, organları bir kalıptan çıkmış gibi aynı şekillerde, her insan için aynı sayılarda ve hiç şaşırmadan en uygun yerlerde oluşturabilmeyi, vücudun hiç sekmeden mükemmel işleyişini, yüzlerce doktorun ilmine sahiplermiş gibi nasıl sağlıyor?
Besinlerin ilk sindirimini sağlayan tükürük salgısı, besinleri ıslatarak dişler tarafından öğütülmelerini ve yemek borusundan mideye ulaşmalarını her zaman kolaylaştırır. Bizi başıboş bırakmayan bir merhametin, ilmin ve kudretin olduğu, akıl gözümüze hiç ilişmiyor mu? Ağızdaki tükürüğün salgılanmadığını varsayalım... Ne yediklerimizi yutabilir, ne de ağız kuruluğundan dolayı doğru düzgün konuşabilirdik. Katı besin alamazdık. Sıvı gıdalarla beslenmeye çalışırdık. Bu durumun, "zorunluluk" gereği değil de, bir irade sonucu merhametle kolay beslenebilmemiz için yapıldığı, akleden kalp tarafından anlaşılır.
Besinlerin midedeki sindirimi, mide içindeki hidroklorik asit tarafından olur. Ancak bu asit sadece besinleri değil, mide duvarını bile eritebilecek etkiye sahiptir. Sindirim esnasında salgılanan mukus adlı bir madde midenin duvarlarını kaplayarak, asidin mideyi parçalanmasını önler. Böylece midenin kendi kendini yok etmesi engellenmiş olur. Mukusun bileşiminde bir hata oluşsaydı, mideyi asitten koruyucu özelliğini kaybederdi.
Mide boşken midedeki salgı, parçalayıcı özelliği olmayan bir
madde olarak midede mevcuttur. Proteinli bir besin mideye geldiğinde, mideye salgılanan HCL, mide boşken etkisiz olan salgıyı güçlü bir gıda parçalayıcısı haline getirir. Böylece mide boş kaldığında bu protein parçalayıcı, proteinlerden yapılmış olan mideye hiç zarar hiç vermiyor. Neden?
Tek bir etken maddenin ve tek bir işleyişin kusurlu olması insanın sonunu getirir. Kusursuz düzeni her an sağlayan, vacib-ül vücud'un (varlığı zorunlu olan) olması zaruridir. Midesinde ürettiği asitle, kendi midesini eriten bir insan düşünün… Acılar içinde önce midesi parçalanır, daha sonra diğer iç organları bu asit tarafından tahrip edilir. İnsan bedeni, kendi kendini öldürür.
Midedeki sıvının, besin mideye indiğinde parçalayıcı bir hüviyete bürünmesi, planlı kimyasal işlemler sonucunda gerçekleşir. Midedeki sıvı, besinleri parçalayıcı bir hüviyete bürünmediğinde, karnındaki besinleri sindirelemeyecek olan insan, gıdaları yutabildiği halde ve midesinde gıdalar olduğu halde besinsizlikten ölürdü.
Mide asidini üreten mide hücreleriyle, görmeyi sağlayan göz hücreleri de aynı genetik bilgiye sahiptirler. Her iki organdaki hücrelerin bilgi deposunda hem gözün ihtiyacı olan proteinlerin, hem de midede kullanılan asitin genetik bilgisi bulunur. Neticede ilimli bir iradenin emrine uyan göz hücresi, pek çok bilgi içinde yalnızca göze ait bilgileri, mide hücresi de yalnızca mideye ait bilgileri kullanır. Göze ait proteinleri niçin ürettiğini bile bilmedimiz göz hücreleri, bir gün mide asidini üretmeye başlarsa, insanın gözü eritilmiş olur.
İnce bağırsakta besinleri emen milyonlarca pompa, her an insanın hayatını sürdürmesi için yorulmadan, bozulmadan çalışmaktadır. İnce bağırsaktaki milyonlarca pompa, büyük ve geniş bir yüzeyin buruşturulması sonucu, çok küçük bir yere sıkıştırılmıştır. Bu mükemmel dengeli sistem, hayatımızın en uygun biçimde devamını sağlar. Bu pompaların içleri, birbirinden farklı besinler için farklı iletim yollarıyla döşenmiş eksiksiz bir iletim sistemiyle dolaşım sistemine bağlanmıştır. Bu sayede bu pompalarla emilen besinler, dolaşım sistemi yardımıyla bedenimizin her tarafına ulaştırılır.
Sindirim sistemi tarafından parçalanmış besinlerin işe yarayan kısımları, ince bağırsak vesilesiyle mükemmel bir şekilde emilerek, herhangi bir sorun olmadan kana karışarak tüm bedenimize ulaştırılır.
Evrendeki ve insan vücudundaki cansız atomların bir şefkat, ilim, hikmet ve iradeyle bu şekilde insana her an hizmet ettirildiğini kabul etmeyen, her şeyi "zorunluluk" ve "nedensellik"le açıklamaya çalışan natüralistler, pek çok konuda çıkmaz sokağa giriyor.
Mesela natüralist Ateistler, evrim sürecinde beyinde empatinin oluştuğuna ve genetik sayesinde empatinin bugüne ulaştığını belirtiyor. İnsana dair bazı kötü özelliklerinde, evrim sürecinde oluşan empati sayesinde beyinde oluştuğunu ve bundan dolayı kötülük işleyebildiklerini ifade ediyorlar. Yani, insandaki soyut bir irade sonucu iyiliklerin ve kötülüklerin işlendiğini kabul etmiyorlar. Bilimin içine inancı sokmayın diyerek, herşeye nesnel cihetle ve atom nedenli bakıyorlar.
Kendilerine, "birini öldüren maktül niye hapse girsin ki, madem iradesi yoksa" denildiğinde çok zorlanıyorlar. Madem maktül, beynindeki bazı nörolojik nedenlerle birini öldürdü. "O zaman maktülü hapse atmak zulüm olmaz mı?" diye sorunca sıkıntıya düşüyorlar.
Fakat yine de insandaki bir ayet olan iradeyi kabul etmiyorlar. İradeyi kabul etmeyen natüralist Ateistin çocuğunu biri öldürse, "katil çocuğumu bilerek, kasten öldürmeyi tercih etti" diyerek katilin hapse girmesini ister. Madem hiçbir suçlunun bir iradesi yoksa, biri Ateisti yaraladığında, yaralayan kişiye öfkelenmemesi gerekiyor ve hapse girmesini talep etmemesi gerekiyor. Ama Ateist kendi iç dünyasında, suçlunun iradesi olduğunu varsayarak (inanarak), suçlunun hapse girmesini istiyor.
Aslında suçluların iradesi olduğunu iç dünyalarında kabul ediyorlar. Bundan dolayı maktüllerin hapse girmesini istiyorlar. İnsandaki soyut iradeyi kabul ettiklerinde, Yaratıcının iradesi olduğu da gündeme gelebilecek diye, bildiklerini örterek küfür üzere kalmaya devam ediyorlar.
Bazı Ateistler, Soyut olan kendi natüralist inançlarını, ahlaki iç güdülerini, iradelerini laboratuvara sokamadıklarının farkındadır. Zaten bilim yaparken gözle görülmeyen yer çekimi gibi kanunların varlığı, kabul edilerek bilim yapılır. Bu soyut ve gözle görülmeyen tabiat kanunlarının ve devlete ait kanunların laboratuvara sokulamaması, bu kanunların olmadığı anlamına gelmez. Dolayısıyla laboratuvara sokulamayan Allah'ın sıfat ve isimlerinin, nübüvvetin, vahyin, ahiretin hakikat olmadığı sonucu çıkartılamaz.
Ateistler ve Deistler, dünyada yaşanan kötülük, zulüm ve hastalıkları kendi batıl inançlarına birer delil yapmaya çalışmaktadırlar. Halbuki bunlar hayata müdahil bir Yaratıcıya inanmayı destekleyen argumanlardır. Her şey zıddıyla en iyi tanınır. Kötülüğün olması iyilik nimetinin, zulmün olması adalet nimetinin, hastalığın olması sağlık nimetinin kıymetini anlamayı sağlar. Böylece Yaratıcı kendini hatırlatıp, ona yönelmemizi sağlar.
Kötülükler ve zulümler, insan irade ettiğinde gerçekleşir. Mesela bir kişi birini öldürdüğünde, birine işkence ettiğinde, birine tecavüz ettiğinde kötülük ve zulüm işlenmiş olur. Bunu yapanlar, Yaratıcıdan gelen bir emirle yapmazlar. Kendi hür iradeleriyle yaparlar. Dolayısıyla zulümlerin ve kötülüklerin sorumlusu Yaratıcı görülmez. Kötülük ve zulüm seçeneğinin hayatın içerisinde olması, (haşa) Yaratıcıya ait kötülük ve zulüm değildir. Bundan dolayı insanlar mahkemeye düştüklerinde, kendi iradeleriyle işledikleri zulüm ve kötülükten dolayı ceza alırlar.
Kötülük ve zulüm olmasaydı, iyilik ve adalet diye birşey olmazdı. İyiliğin ve adaletin ne olduğunu bilmezdik. İnsan iradesi özgür bırakılmıştır. Özgür Akıl ve özgür iradeyle, bir kimsenin kötülük ve zulüm işlemesi, kişinin tercihidir, hiçbir varlığa mal edilemez.
Bedenimizdeki organların nasıl işlediğini, minerallerin ve kimyasalların nerede olduğunu bilmiyor oluşumuza rağmen, irademiz dışında bedenimizin çalışması, bedenin bize ait olmadığının delilidir. Vücudun içinde bir sorun olmaması adına vücuttaki sistemin organize çalışması irademizle değildir. Beden bizim olmayıp, bize verilmiş bir nimet iken, bu beden nimetinden bir miktar alınan sağlık nimeti için itiraz etmek akla ve kalbi duygulara ters düşer.
Hastalık, sağlık nimetinin anlaşılması içindir. Doğuştan veya sonradan gelen bir hastalık, bedenimizdeki bir sorun, bize verilmiş ve verilmemiş nimetleri düşündürerek, Yaratıcıya olan ihtiyacımızı hatırlatır. Niye sağlığımı aldı? ve Niye doğuştan bir uzvum eksik? diye Yaratıcıya itiraz etmek, mantıklı değildir. Çünkü böyle bir itiraza hak sahibi olmak için yaratılmadan önce ve yaratıldıktan sonra tüm bedeninize malik olmanız gerekirdi. Beden mülkünün sahibi biz olmadığımızdan "benim olanı niye aldın?" diye bir itiraz yapmaya hakkımız yok.
Bize ödünç arabalar ve evler veren biri, bizden bunu geri istediğinde biz bunu garipseyemeyiz. Çünkü araba ve evlerin, mülkün sahibi tarafından dilediği zaman geri alınması kendi bileceği bir iştir.
Psikoloji bilimiyle uğraşan psikologlar bile konforu bozacak dertlerin (kötülük, zulüm, hastalık) olması, insanın kendini geliştirmesini ve elindekilerin kıymetini bilip, mutlu olmasını sağlar diyor. Dertler sayesinde, kendisinde var olan nimetlerin kıymetini bilerek, kendisinde yok olan birkaç şeye takılmayarak huzurlu, mutlu olabilmeyi insanoğlu öğreniyor. Ayrıca pek çok bilimsel gelişme, bazı dertlerin (kötülük, zulüm, hastalık) ortaya çıkmasıyla konforun bozulmasından ötürü gerçekleşmiştir.
Ateistlere göre, depremlerin ve sellerin olup, birilerinin ölmesi onlara göre evrendeki düzensizliğin sonucudur. Deistler ise, bazı felaketler nedeniyle inanan insanların ölmesini, belalardan korunma dualarının kabul olmadığına ve uzak bir Yaratıcı anlayışına bağlayarak, bu nedenle Yaratıcının evrene ve insana müdahil olmadığını savunuyor. Halbuki Ateist ve Deistlerin bu konudaki iddiaları, aynen Dünya'daki kötülük, zulüm, hastalık konularını izah ettiğimiz gibi basitçe açıklanabiliyor.
Yüzümüzdeki ve bedenimizdeki organlarımızın yerleri ve işleyişi düzensiz midir? Bazı Ateistlerin körelmiş organ iddialarını, bazı bilimsel veriler yalanlamış olmadı mı? Her daim hücrelerimizin yenilenmesi, her an vücudumuzda gerçekleşen sayamayacağımız faaliyet, insana her zaman müdahil olunduğuna delil değil midir? Elle tutulmayan, gözle görülmeyen ve deneye tabi tutulamayan ama herhangi bir işi yapmada mutlak olarak zorunlu olan bir irademizin var olması, tabiatla uyum içinde yaşayabilen bir insanı var eden zorunlu bir irade sahibine de inanmayı, akla daha makul hale getirmez mi?
Songül KARAMAN
Ümmet Bilincini Canlandırmak
Hüseyin KURT
Telekonferansın Ardındaki Gerçek: Büyük Kürdistan’ın Güncel Senaryosu
Hasan KARADEMİR
Giriş: Foucault'nun Eleştirel Soykütüğünün Temelleri
Bedriye Arık ÇAMBEL
Kurban Edilen Işık
Seyfettin BUDAK
Neden Doymuyoruz?
Doç. Dr. Özlem Özçakır Sümen
Eğitimde Teknoloji Kullanımı: Fırsatlar Ve Tehditler
Gülay ÇETKİN
Okullarda Yapılan Projelerde Arada Kalanlar Okul İdareleri
Bülent ERTEKİN
Kim kime racon kesiyor!
Adnan ÖZ
Lidere selam dur!
Recep YAZGAN
Milli Eğitimdeki virüs; Agnostik CHP Ruhu!
Vehbi KARA
İnsanlık tarihinde yaşanan döngüler ve iktisat biliminin doğuşu
Mehmet BOZKURT
Cumhuriyetin değerleri diyorlar!
Erol AYDIN
Cinsliğin Dayanılmaz Ağırlığı
Suat ALTINBAŞAK
Hayızlı iken oruç tutulamayacağının Kur’an’daki Delilleri (1)
Ahmet SAĞLAM
ŞÜPHE VE KORKU
Mehmet Nuri BİNGÖL
KIRMIZI İPEK ya da YEMİN
Hamdi TEMEL
Kirlenen Hava, Solan Hayat
Eyüphan KAYA
Ak Parti 23 yılda kendini ispat etti!
Halil MERT
İngiliz+Abd Oyunları Bozulmalı…
Emine İPEK
Suskunluk: Kalbin Zarif Direnişi
Servet ZEYREK
Denge
Aydın BENLİ
Edebiyata Değer Katanlar Avukat Fatma Saçak Akbulut
Ahmet AYDIN
Bilir misin?
Burhan BOZGEYİK
Bir İstanbul Serencamı Daha (1)
Nihat Güç
Gittikçe Bunalıma Batıyoruz
Mahir ADIBEŞ
Gaflet mi dalalet mi!
Özlem Gürbüz
Eğitimle Değişen Dünyamız
Ahmet Eren KURT
Pensilvanya’da Taht Kavgası
Recep Ali AKSOYLU
Lipton’un Çekilmesiyle Kuru Çay Üretiminde Yabancı Kalmadı!
Abdulkadir MENEK
Sumud Kahramanları
Ahmet DÜZGÜN
Putlarımız ve Perestlerimiz
Cevahir AYDIN
Yanlış Anladınız
Mesut CİHAT
Allah'ın Zatı ve Subuti Sıfatları
Durmuş TUNACIK
Hilafet Işığı
Aysun Rabia GÜLER
Ebabiller Akdeniz'de
Uğur UTKAN
Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeriatla İlgili Düşünceleri
Fatih ORUÇ
Orta Vadeli Program (2026-2028)
Zuhal GÜNDÜZ
Gündemiz: Küresel Sumud Filosu
Batuhan ŞUORUÇ
Şıracılar
Mesut BALYEMEZ
SOSYAL MEDYA KEVAŞELERİ
Bilal Dursun YILMAZ
Her Şey Dâhil Vicdan
Oktay ZERRİN
Sokak Cümbüşcüsü Hasan Yarar'ın Ardından
Ziya GÜNDÜZ
Atasoy Müftüoğlu Ve Hiçliğin Kıyısında
Ravza ZEYBEK
Bulanlar Arayanlardır
Gündoğdu YILDIRIM
Komşuda pişer!
Aydan KURT
Farkında mısınız?
Asiye Tanrıöver TÜRKAN
Mahremiyet, insanın özgür iradesiyle var oluşu!
Mustafa ÖZEL
1. Sezon 3. Bölüm Yükleniyor
Zehra KINALI
Stratejik Ortaklık mı, Siyasi Çıkmaz mı!
Murat GÜLŞAN
Türk Milliyetçisinin Vicdan Muhasebesi
İsa ÇOLAKER
Aşık Veysel Şiirinin Renkleri
Fatma Nur ÖZCAN
Didar-I İkbal
Özhan KIZILTAN
Duvarların Ardında Filizlenen Hayat
Memiş OKUYUCU
Zübeyir Yetik’in Ardından…
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Göbeklitepe'de HZ. İbrahim Silüeti
Denizay BÜYÜKDAĞ
Gazze’den Öğrendiğim İslam
Cahit KURBANOĞLU
Nefis nedir ve ne istiyor?
Ahsen Meryem SÜVEYDA
Onlar Kendilerini Biliyorlar
Fahri Urhan
Uyanık Olalım
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
Vicdanın Yükselişi
Nesibe TÜKEL
Anne Hakkı
Denizay KONUK
Gözler Kör, Kulaklar Sağır Olunca; Başlar Öne Eğilirmiş
Mücahit GÜLER
Modern İnsanının Anlam Sorunu 1
Adem ÇEVİK
Türkiye Aile Meclisi'nden Ahlak ve Aile Koruma Çağrısı
Ergün DUR
ÖĞRETMEN
Hüseyin KAÇIN
Dindar neslin tanrı'sı yoksa dijital neslin tanrıları var!
Özlem AKYÜZ
Nereden geldiğini unutma!
Yusuf AKTAŞ
Köftenin kokusu kimleri cezbetti!
Emine AYDEMİR
Ateşle oynayan evliya Ateşbaz veli hazretleri
Tarık Sezai KARATEPE
Sen Yoksun Diye! Müjdecim!
Abdullah BİR
Fitne, Kaos, Suriye ve Suriyeliler’e Daire İki Kelam...
KÜLLİYEN YAZAR
Şşşşt Başkanım Sana Söylüyorum!
Süleyman GÜLEK
Küçük Lee İle Çekirgesi
Adnan ALBAYRAK ŞİMŞEK
MUHAFAZARLIK
Serkan GÜL
Çocukları +18 İçerikten Koruyun
Başyazı
Samsun’un sağlığıyla oynamayın!
Fehmi DEMİRBAĞ
ÇÖKÜŞ
Hacer Hülya KARADAĞ
Ayasofya'dan Sonra Mescid-İ Aksa'ya…
Tevfik DEMİR
28 Şubat Darbesine Dair Postmodern Notlar
Veysel BOZKURT
İnsan Beyni ve Kontrolü Bir Değerlendirme
Zinnur ŞİMŞEK
Bir Doğumun Ardından
Osman Çakmak
Eğitimin kıblesini batıldan batıdan çevirmek mecburiyeti!
KERİM YILMAZ
İlkadım'a damga vuracak başkan!
Adnan KARAKUŞ
Faruk Koca ve Batı Değerleri
Süleyman KOCABAŞ
Siyonist İsrail’in Koloniyal Jandarma –Polis Devleti Olarak Doğuşu
Şener Danyıldız
Trafikte Empati ve Sempati
Elif Ekşi ZORER
Güzellik
Orhan SARIKAYA
Direk Tehdit!
Saadettin BAYÇELEBİ
Sessiz Gemi
Yaşar BAŞ
Ormanlar Yanıyor Birileri Saçlarını Tarıyor!
Mahmut KURU
Aşk, Yine Aşk… Yine Aşk!
Ayhan GONCA
Fetö'den kurtulmanın tek yolu...
Hanife OKUTAN
Narsist Sapkının Kurbanı Olmayın
Hülya Bulut
Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı?
Bukrenur YILMAZ
Keşkenin Halet-i Ruhiyesi
M. Burhan HEDBİ
Emekçinin elini öpen peygamber!
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN
Nasıl Ayağa Kalkarız!
Pınar HOLT
Kendini yeniden keşfet!
Ayhan ENGİN
Hazinemiz Ahlakımızdır…
Ahmet Kubilay
Ayvaz İnsan
Cuma YILDIZ
Cambridge’e Giden Aşk
Ahmet ÖZTÜRK
Hadi Türkiye, Dolar Düşüyor
Dursun Ali Tökel
Cinnet Buğdayları
Savaş UYAR
Varlığından Haberdar Olmadığımız Hastalığımız: Safsata
Ümit Zeynep KAYABAŞ
Güven Zor Bir Duygudur…
Nur DİNÇKAN
Udhiyyeden Kurbiyyete
Suat ZOR
ABD, Adana Mutabakatı Ve Suriye İle Nihai Çözüm
Sonradan Gurme
Beyaz Ev’de Yemesek De Olurdu
Ahmet Fatih AKKAŞ
Ferman!
AKASYAMSPOR
Yıldırımcı mıyız, Uyanıkçı mıyız!
Züleyha TUNA
Mevsimler Ve Sen
Ali KAYIKÇI
“Güldürmeyin” Bizi, “Sayın Hâkimler!..”/9
Gülay ALPAGUT
Cennet berat belgesiyle değil amelle kazanılır!
Hamza ÇAKAR
Çocuk Savaşçılar
Alperen CARUS
İttifaklar ve HDP çıkmazı!
Selma MEDENİ
Ne Hacet Seni Anlatmaya
Ankara KULİSİ
Çiğdem Karaaslan Çevre Ve Şehircilik Bakanı Mı Olacak!
MÜNEKKİT
Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumalıyız!
Sıddıka Zeynep BOZKUŞ
Zahideler /Teyzeler
Kevser KARSLIOĞLU
Yeme Problemi Olan Çocuklar İçin Çözüm Önerileri
Selçuk KAYA
Yazık oldu!
Ali Haydar YILMAZ
Eğitimde fırsat eşitliği gelecek bahara mı!
Bedia YILMAZ
Ben de varım!
Levent BİLGİ
Fehmi Koru, Said Nursi Ve Susmak
İhsan ZORLU
Paralel Devletin Eli Postmodern Anarşizm!
Esat BEŞER
Gerger Gençliğinin Bayrak Sevdası
Nurettin VEREN
Japonya’daki G20 Zirvesinde, FETÖ’nün Üniversiteleri Konuşuldu mu!
Mehmet FIRAT
İlim Ve İrfanla Geçen Bir Ömür: Şeyh Esad El Çokreşi
Ahmet BEREKET
ABD temsilciler meclisinin kararına bir Bozkurt nidası ile gecikmeden cevap verelim!
Ali Can AKKAYA
İnanır, Sabreder Ve Gereğini Yaparsanız…
Hüseyin YILMAZ
Diyanet’in Atatürk’le imtihanı!
Oktay GÜLER
Merhaba!
Halil KÖPRÜCÜOĞLU
İslamiyet ile Tıb arasında problem var mıdır!
Atilla YARGICI
Kur’an’da Korona Var Mı?
Rukiye AYDIN
2022'de Kendime Bazı Tavsiyeler!
Osman KÖSE
Ahıska Türkleri Sürgün, Özlem Ve Gözyaşı
Ruhugül ZİYADAN
Hayrı harabat edilen Bafra!
Ali KORKMAZ
Eksik Organ Sendromu
Yücel EMRAH
Ben Muhammed...
İbrahim Yusuf ŞAHİN
Parçadan Bütüne, Kolaydan Zora Karşılaştırmalı Bir Dil Öğretim Yöntemi
Ebru AÇIKGÖZ
Taşların Gizemli Dünyasından Hayatınıza Renk Katan Mozaik Sanatı
EnesTANIŞ
Taşın Dediği
Muhyiddin SÜLEYMANOĞLU
14 Şubat Sevgililer Günü Üzerine Kalbî Bir Muhasebe
Mesut KÖSEOĞLU
Daha Ne Denir!
ACZ ZARİFOĞLU
Kırlarda Çiçekler Artık Bensiz Açacak…!!!
Muhammet ÜSTÜNER
Yeni Türkiye Düzeni
Meryem YİĞİT
Gitmek İsteyenler
İsmail OKUTAN
Gerçek Dostluğa Dair
Tolga TURAN
Maskın Ustası Özgür Maskeler
Bozkır KURDU
LÜTFEN BENİ CİDDİYYE ALMAYIN
Gülşen KILINÇER
Yeşilin Ormanına, Yatayına, Dikeyine, Her Türlüsüne Karşı Bunlar!
İlknur ESKİOĞLU
Neydik ne olduk allah'ım!
Adem MUTLU
Engelleri Aşıp Hedefe Ulaşmak!
Zelal ALPASLAN
İnsan Terazisi
Ömer KARAMAN
Sevgili Öğrencim…!
Ümit AYDIN
Partilerin Kaderi Mahalle Başkanındadır!
Ahmet Doğan İLBEY
Kemalist Gençliğin Çanakkale Şehitliğinde “Kadeş” Rezaleti!
Önder GÜZELARSLAN
İsraf Bir İnsanlık Suçudur!
Mehmet ÖZÇELİK
Altılı masa aday belirleye dursun atı alan üsküdar'ı geçti!
Gülhanım CAN
Eti Senin Kemiği Benim
Levent ERTEKİN
Fakir Halkın Bağışladığı 350 Uçak
Okan KARAKUŞ
Osmanlı Devletinde Ramazan Gelenekleri
Gülay YILMAZ
Sus çarpılırsın!
Bahar ARSLAN
Hakikati Algımıza Taşıyan Beden
Feyza Nur DİLEKCAN
SAÇMALAMA (!), SAÇMALIYORSUN (!), SAÇMA (!)
MEHMET ERBİL
Keşke bir mayıs bayram olsa!
Kürşat Şahin YILDIRIMER
Hücum Terapisi :Hayatın Anlamı ve Her İnsanın Kendine Sorduğu Soru
Sema KOCA
Rahmetini Umarak
Celal TÜRK
EKONOMİK KeRİZ
İbrahim Erdem KARABULUT
Her gün durmadan küfrediyorum!
Betül Özer BÖLÜK
Kelimelerin Şaşırtıcı Etkisi
İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM
7'den 70'e Herkese İzciliği Sevdiren Işıltan Uşaklıgil Öğretmen
Muhammed Veysel AKKAYA
Allah’ın Seçkin Kulu Olmanın İşareti Kur’ân-I Kerîm’e Gönülden Kulak Vermektir
Edanur İSMAİL
Dünyada Neyi Değiştirmek İstersin
Nazile ŞANAL
Yol Ve Yer Arayanlara Ya Fettah
Prof. Dr. İnanç Özgen
Arazi Parçalılığı
Zehranur Yılmaz KAHYAOĞULLARI
Ulu çınarım, babam...
SAVAŞ YILMAZ
Her Nasip Vaktini Bekler, Vakit İse Yaradanı
MEHMET YILDIZ
Beterin beteri var…..!
Seyfullah YİĞİT
Buhara Bizi Çağırıyor… (-1-)