Durup dururken “Anayasamızı değiştirmek” yeniden gündeme geldi!... Sık sık yeni Anayasa yapmak, yapılanları sık sık değiştirmek gına getirdi!...
İlk Anayasamızı, Batı’dan taklitçilikle 1876’da “İngilizci Paşa” unvanı ile anılan paşalardan Mithat Paşa’nın başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanarak 23 Aralık 1876’da İstanbul Tophane’den 101 pare top atarak ilan ve bayram etmiş, bununla bizim de “Anayasal bir devlet” haline gelip “kurtulduğumuz” u sanmıştık ama, 42 yıl sonra güme gittiğimizi bugün pek az kimse idrak eder.
1876’dan bugüne 145 yıldır hep, “Daha iyi bir Anayasa’yı nasıl yaparız?” la yatıp kalkıyor, bu uğurda sürekli tartışıyor, birbirimizi yiyor, hatta adına “yürürlüğe koymak” veya “rötuşlar yapmak” veya “yürürlükten kaldırarak yenilerini yapmak için” denilerek uğurlarına, uğursuz darbeler bile yapıyor, birbirimizle boğuşuyoruz. Bunların tarihlerini yazarken “Türkiye’de Anayasa Hareketleri” diyoruz, ama, “Anayasa Hararetleri” olduğunun bilincine bir türlü varamıyoruz. Osmanlıdan günümüze, bu “hararet” uğrunda nice kanlar döktük, nice canlar verdik, sürüldük, yurt dışına kaçtık, kaçırıldık. “Anayasaları ihlaller”den idam sehpalarında sallandırıldık. “İhlal ettik mi, etmedik mi?” hep tartışılır. İdam sehpalarında sallandırılanlar hep “hainler –kahramanlar” ikileminde değerlendirilir. Bunlar hafızalardan hiç silinmez, “masallar –yiğitlik hikayeleri” olarak hep anlatılır. Bütün bu olup bitenlerden sonra arkamıza dönüp baktığımızda, “bir arpa boyu” yol almadığımız görülür. Bu “kısır döngü” hep sürüp gider.
145 yıllık bu “müzmin hastalık” tan kurtulmak için benim acizane bir teklifim var: En iyisi bir Anayasa yapmamaktır… Anayasasız yaşamak, “tarihin, tarihimizin sonu” demek değildir.
Dünyada 206 devlet ve memleket vardır. Bunların pek çoğunda Anayasa yoktur. Bunlardan en büyüğü ve en iyi bilineni İngiltere’dir. Bir İngiliz’e “Niçin yazılı Anayasanız yoktur?” diye sorarsanız şu cevabı verir: “ Bizim anayasamız, tabi olduğumuz milli kültürümüz, milli ahlâkımız, örf ve âdetlerimizdir” cevabını verir. Çok doğrudur. Bizimkiler, İngilizlerinkinden çok daha doğru ve çok daha haklıdır. Bizim için de bunlar ve kanunlarımız ülkemizi iyi idare etmek için yeterlidir.
Tarihimizde Selçuklu ve Osmanlı Devletleri, birer Anayasaları oldukları için mi çağlarının süper güçleri olmuşlardı? İngiltere, “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” unvanını bir Anayasası olduğu için mi almıştı? Hayır!.., ,Hayır!...
Anayasa, babayasa ile vakit öldürmeyelim!... Şimdilik Anayasamız yerinde dursun, dokunmayalım!... Hasbel kader, uygulayabildiğimiz kadarıyla uygulayalım. Öncelikle, ekonomimizi nasıl düzlüğe çıkarır, nasıl yoluna koyarız, milyonlarca işsiz gence nasıl iş, aş, ev ve eş buluruz, yatıp kalkıp bunları tartışalım, en kısa zamanda bir çözüm yolu bulalım!...
Jeostratejik ve jeopolitik olarak Dünya’nın ayağı altındayız. Rahmetli Sultan II. Abdülhamid, “Atalarımız çadırlarını Avrupa sırtlarının geçit alanına kurmuşlar. Bu yüzden bize rahat yüzü görmek yoktur” demiştir. Haklı söylemiştir. Dünya’da düşmanlarımız pek çoktur. Cumhuriyetimizin ilanının 98’ inci yıldönümünde bile uçağımızı ve tankımızı yapamadık. Yine Anayasa tartışmaları, yapımları ile vakit öldüreceğimiz yerde, bir yıl içinde uçağımızı yaparak nasıl uçuracağımızı, tankımızı yaparak nasıl yürüteceğimizi tartışmalı, bunun için boğuşmalıyız. Yarın ülkemiz, devletimiz elimizden giderse, yapacağınız Anayasa kimseyi kurtaramaz.
Bunları yazdıklarından dolayı herhalde beni, “Anayasa’yı ihlal etmek, Anayasal düzene karşı gelmek” ten yargılamazlar; idam etmezler. Eğer idam olunursam, herkes bana birer el fatiha göndersin rahat edeyim!...
Bilgilerinize ve ilgilerinize arz ve niyaz ederim.
Yorumlar geliyor:
Hafız Hakkı Hakyemez: Süleyman hocam, gerçeklerle karışık latifeniz için çok teşekkür ederim. Muhabbetlerimle!... Nokta.
Ben: Bil mukabele ile, hafız kimliğinizle de hakkımı veren hakyemezliğinize ben teşekkür ederim efendim!... Nokta.