Zaman israfının çaresi oruç
Oruç, zamanımızın en güzel şekilde ve yerinde nasıl kullanması gerektiğini programlı bir şekilde öğretmeye vesile olan bir uygulamadır. Bizim ve hayatımızın programlanmasına yardım etmektedir. Sigara tiryakilerinin oruç vasıtasıyla 18 saate kadar sigara içmeden durmaları, kendi etkinlikleri olmayıp orucun sağladığı kazanım ve maddi, manevi tasarrufudur.
Nasıl mevsimlere ve yörelere göre 8 saatten 18 saate kadar hiç bir şey yiyip içmeden, midemize ve onun desteği altında olan kontrol mekanizmamız beynimize, karaciğerimize, akciğerimize, böbreklerimize, kaslarımıza kemiklerimize kadar programlı bir şekilde sabretmeyi öğretiyoruz; böylece bizim için zamanı yaratan Allah CC şükür için, faydalı bir şekilde sarfetmeyi, bu zamanda başkalarının da hakkının olduğunu düşünerek, onları da istifade ettirmek için hayatımızı programlamaya bir vesiledir.
Oruç, bize sahip olduğumuz mal mülk ve varlığımızın tek sahibi biz olmadığımızı, beşerin sıkıntılara düşmesine sebep olan “ben tok olayım da başkası açlıktan ölürse ölsün bana ne” ve “sen çalış ben yiyeyim” fikirlerinin, insanlığa açtığı yaraları görerek, onu tedavi etme çarelerini, ömrümüz boyunca olduğu önümüze koyduğu gibi, özellikle de ramazan ayı zekâtın emredilmesi ve faizin yasaklanması (haram kılınması) uygulamalarını, daha çok akla getiren ve gerçekleştiren güzel reçetedir.
Oruç, sınıflar arasındaki farkı kaldırarak (bakan olsun bakılan olsun, paşa olsun geda olsun, zengin olsun fakir olsun, unvan sahibi olsun unvansız olsun) insanı insan olarak anlamayı, sevmeyi ve insanca davranmayı öğretir.
Öncelikle zengine diyor ki senin malında fakirin hakkı vardır. Eğer onu vermezsen haram yemiş olursun. Çünkü senin malının kırkta biri fakirin hakkıdır, onu vermen gerekir. Böylece zenginlerle fakirler arasında sorumluluk ve dostluk bağlarını kurmuş oluyor.
Diğer taraftan zenginin parasını faize vererek üzerinden kazanç sağlamasına, faizi yasaklayarak karşı çıkmaktadır. Böylece de başkasının sırtından geçinmeyi yasaklayarak herkesin fiilen çalışmaya ve kazanmaya iştirak etmesini sağlamaktadır.
Çünkü faiz yasak olup, zengin de parasındaki fakirin hakkını çıkarınca, sermayesi azalacaktır. Buna tahammül edemeyecek ve daha çok çalışacak, artan sermayenin de zekâtı daha çok olacak, daha çok fakire ulaşmış olacaktır.
Bilimsel olarak sabittir ki zenginler varlıklarının zekâtını hak sahiplerine verseler, değil Müslümanlar arasında, insanlıkta fakir diye bir şey kalmayacaktır.
İşte oruç hiç olmazsa senede bir ay da olsa bu sosyal yardımlaşmayı ve daha dayanışmayı Müslümanların gündemine getirmektedir.
Ramazan ayı bize bu muazzam yardımlaşma ve zengin fakir arasındaki bağları kuvvetlendirmeyi de sağlamaktadır.
“Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler, fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler.
Oruç, yaratanın yarattıklarında bir imtiyazı’dır.
İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler, fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler.”(2)
Prof. Dr. Cahit KURBANOĞLU
(2)- Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat/453-45