Arıların ışığa doğru yöneldikleri deneylerle ortaya koyulmuştur. Hatta ışık yolunda engel olsa ve karanlıkta olmasa bile engelde beklemekte ve ışıktan vaz geçmemektedir.
Sözler mecmuasında bu konuyu Bediüzzaman şu şekilde ifade etmektedir.
“Bal arısı, kendine güvenmediği için, gündüzün güneşini bulur. Bütün dostları olan çiçekleri, Güneşin ziyasıyla yaldızlanmış müşahede eder.” (2/213)
Sizce engele takılmak saflık gibi görünebilir.
Ama öyle değil, çok büyük bir ilhama mazhardırlar. Öyle bir radar sistemi ile donatılmıştır ki, bizi navigasyonlar zaman zaman yanılttığı halde, arılar nerede, hangi çiçekten bal toplayacağını bilen, aynı beslenme alanını kullanan yüzlerce kovan arasında kendi kovanını bulabilen, aynı kovan içinde altıgen ve birbirine benzeyen yüzlerce petek gözünden kendininkini dokumayı, yumurtlamayı hiç şaşırmadan ve sürekli olarak yerine getiren, saf değil adeta çok zeki canlıdır.
Işığa doğru yürüyenler genelde hedeftir. İstifade etmek isteyenler de, çekemeyenler tarafından saflıklarımdan veya hainliklerinden her zaman engeller oluşturacaklardır. Önemli olan engellere rağmen sırat-ı müstakimden ayrılmamaktır.
Tıpkı bal arıları gibi.
ARILAR ÖLÜRSE 4 YIL SONRA İNSANLIK ÖLÜR
Albert Einstein’e ve günümüzdeki diğer araştırmacılara göre arılar olmazsa, insan yaşamı 4 yıl sonra son bulmaktadır.
Bunlar görünüşte zehirli dikene sahipler, fakat yapmış olduğu işlere baktığımızda en tatlı, en makbul, emsaline yetişilmez ballı bir işle meşgul olmaktadırlar. Bununla da kalmıyor, insanlara yardımcı oluyorlar.
“Hayvanat da emr-i Rabbanî, bizi terbiye eden Allah’ın emri ile beşerin ihtiyacatını yerine getirir. Bal arısıyla ipek böceğinin insanlara yaptıkları yardımlar, bu davayı isbat eder.” (45/16)
ELMA SUYU FABRİKASI
İşte bizim elma suyu fabrikasına bakalım; ne yapıyor. Bu fabrika elmaya alıyor ve suyunu sıkıyor.
İçerisine de bekleme süresinde bozulmasın diye, kimyasal maddeler katıyorlar. Kaba bir ambalajda bize parası karşılığı pazarlamaktadır.
Ambalaj meyve suyu içildikten sonra atılmaktadır.
Ama o elmaya bakınız, çamur yiyor ve bize tatlı elmayı takdim ediyor. Öyle ki ambalajı içinde aylarca bozulmadan kalabiliyor ve üstelik ambalajı bile yeniyor hiç israf ve atık yoktur.
Üstelik elma ağacına da bir bedel ödemiyoruz.
Hiç düşünmüyor muyuz bu toprak fabrikası, bu ilmini ve tahsilini nerede yaptı ki;
aynı toprak bir taraftan elma yapıyor,
bir taraftan karpuz yapıyor,
diğer taraftan portakal yapıyor.
Artık siz sayın bitirebilirseniz.
Bunda tesadüf diye bir şey var mı?
Elbette mucizedir.
İşte bize teknolojinin,
ilimin,
bilimin,
kimya fabrikalarının bir benzerini yapamadığı en mükemmel bir balı takdim etmek için görevlendirilmiş olan bu arı kolonisinin,
Allah korusun hayatları son bulsa;
insanlığın hayatı dört yılda altüst olmaktadır.