Bu bahsettiğimiz röportajın tarafı olan Yazarlarımız beni anlayamaz, anlamak da istemez diye düşünüyorum! Onlar bakın röportajlarında(!), kendilerine has berbat dünyalarının efkârını, inançlarındaki tereddütlerini tebliğ edercesine neler söylüyorlar…iyi bakın. “Sen nelerden bahsediyorsun be adam! Bak bizim dünya çapında meşhur yazarlarımız nelerden bahsediyor. Onları dinle. Siz “Manisa Denge” gazetesi ve filan yazar… sizin esaminiz okunmaz. Biz çok şöhretli ve etkili, yetkililer olarak daha önemli meselelerden bahsedeceğiz. Bizi dinleyin…” diyor ve bütün inançsızların temel aldıkları ilim yoksunu, ispatı imkânsız, tarihi hile ve sahte delillerle (!) lekeli sapkın Darvin ve Evrim fikrini de sorguluyor ayaklarıyla, araya sıkıştırıveriyorlar…..
…..DARWİN’DEN BİR SANİYE ÖNCESİNDE NE OLDU
Darwin’in Evrim Teorisi’ni sıkı bir şekilde savunuyorsunuz ama orada da hep bir sorunuz var. Darwin’den bir saniye öncesi neydi?
“Onu bilseydim, bambaşka bir kitap yazardım.”
- Öyleyse Darwin’in anlattığı ne? Önemi ne?“ Darwin, bu topun nasıl yuvarlanmaya başladığını anlatıyor. Ama ondan öncesini bilemeyince, Tanrı işin içine giriyor. Mesela eski insanlar yanardağın nasıl patladığını bilemiyordu. O zaman bir Tanrı’yla açıklıyorlardı.”
Kitapta “Boşlukların tanrıları” dediğiniz şey mi?“ Evet. Anlayamadığımız, boş kalan her alan için bir TANRI vardı. Ama sonra ne oldu? Bilim geldi ve dedi ki GÜNEŞ doğuyor çünkü şundan şundan. Yanardağ patlıyor, çünkü şundan şundan.”
Sonra ne oldu? “Sonra bilim açıkladıkça, boşluklar doldu ve tanrılar da tek tek yok oldu. Çünkü artık güneş tanrısına, deniz tanrısına ihtiyaç kalmadı. İnsan Ay’a bile gittiğine göre, bir Ay tanrısına ihtiyacımız var mı?”……..
Burada da biraz durun bakalım! Olay sizin dediğiniz kadar basit değil. Öyle meydanı boş sanıp atıp tutmayın beyler.
Bir anda Büyük Patlama dediğiniz bir patlama ile on üzeri yetmiş dokuz atom oluşacak(!) ve onlardan da bütün mucizevî bütün varlıklar birden ortaya çıkıverecekler(!)…Hem de bir faili, öznesi olmadan! Buna sizin gibiler dışında ne kadar insan inanır acaba? İnananların da ne kadarı akılla, kalple mutmain olur? Bir domuz dişini işleyip, bir kuru kafaya uydurmaya neden cüret ettiler bu arkadaşlarınız olan Darvinciler. Maymun gelişmek isteyecek, kuyruğu yıllarca kısalacak, vücudunu kaplayan tüyleri gittikçe azalacak. Asırlar geçecek kuyruksuz(!), tüyleri sadece belli yerlerinde kalan(!) torunları(!) insanlara dönüşecek! Peki, asırlar geçti, insan oluştu(!) diyelim! …Hani ara mahluklar,,, Tüyü azalmış maymunlar, daha da azalmış örnekler…Kuyruğu biraz kısalmış, biraz daha kısalmış, bir tutam kuyruğu kalmış maymunlar? Hala maymunlar ve hala insanlar kendi asli şekilleriyle yaşıyor. Bir tek insana dönüşmüş olduğuna inanan Darvin ve evrimciler insan kılığında, ama maymun idraksizliğinde hayata devam ediyorlar(!)
Siz insanları akılsız mı sanıyorsunuz. Bütün varlıklar neden kaplumbağa, denizatı, saksağan, akrep, solucan veya gül, karanfil, arapsaçı, turp otu, akasya, zeytin olarak yaşamaya devam ediyor. Neden kendilerince daha üst bir mertebeye geçişe çalışmıyorlar? Durmadan kendilerinin aynen tekrarlamaya devam ediyorlar? Değişmeye çalışanlardan ve bilhassa değişmeye muvaffak olan formlardan bir tane bile ortaya neden koyamadınız. Fosil ilmi, tarihin bir zamanında bütün vücut şekilleriyle varlıkların dünyaya teşrif ettiğini söylüyor. Örneklerini o eski asırlarda da şimdiki halleriyle de ortaya koyuyorlar. Pildown adamındaki gibi o çağın bütün fosil formlarına hilenizi sahtekârlığınızı uzatamadınız mı yoksa? Hiç ustasız bir iğne olduğunu gördünüz mü? Bu kadar mucize yapılıştaki, çok karmaşık biyolojik ve fiziki hallerin basit yumurtalara, embriyonlara, mitoz bölünmeye verince akılları ikna edebilir misiniz?
Pek çok insan kılığındaki, ilmin verilerini reddederek yaşayan, akıl dışı halleri ilim diye yutturan zavallılar, neden biraz çabuk evrimleşip, terakki edip kuşlar gibi uçmuyorsunuz. Kanatlarınızı hem de Baykuşlar gibi ses çıkarmayan bir formatta yapın, uçun görelim! Aslanlar, ayılar gibi neden güçlenemiyorsunuz. Neden sıcağa, soğuğa ağaçlar gibi tahammüllü hale gelemiyorsunuz. Hayatınızı kaplumbağalar gibi üç dört bin seneye kadar uzatamıyor, hatta ölümsüzlüğe ulaşamıyorsunuz.
Evet bu meselede biraz avamî yazıyorum. Bunu taammüden yapıyorum. Çünkü bir sapkın fikre kilitlenen insan eğer kendi iradesiyle doğruyu anlamak istemez ise ona aramadığı, karşı olduğu efkârı asla anlatamıyorsunuz. Aklı, cerbezeyle her şeye bir cevap buluyor. Andelib-i Zîşan olan Peygamberimiz, Muhammed ASM bir grup insan içinde onlarını inanmalarına kolaylık olması için Rabbinin izniyle Kameri, Ayı bir el işaretiyle bölüyor! Hakikati arayanlar, bu harika hadise karşısında kendinden geçerken secdeye kapanıp “Allahü Ekber” diyerek imanlarını ilan ederken; peşinen, hakikati aramayan, o alçak ve hain hale gelmiş ve dahi enesine teslim olmuşlar, “Ebu Talib’in yetiminin sihri semayı tuttu!” diyerek, bu büyük mucizeyle bile inanç hususunda kıllarını kıpırdatmıyorlar! Asrımızdaki müşriklere de bir şeyler anlatmak adeta imkânsız. Yoksa Darvin’in evrim teorisini ilmen çürüten harika eserler çok. Yaratılış Sempozyumlarında o sapkın ve basit fikir, yerden yere vuruluyor. Doğruyu öğrenmek isteyenler oralara o yayınlara başvurup akıl ve kalplerini rahatlatabilir, idrak ve iz’anlarını geliştirebilirler. Biz bu sebeple sadece bazı temel manalarla cevap vermeyle iktifa etmeyi tercih ediyoruz.
Darwin, bu topun nasıl yuvarlanmaya başladığını anlatıyor. Ama ondan öncesini bilemeyince, Tanrı işin içine giriyor. Mesela eski insanlar yanardağın nasıl patladığını bilemiyordu. O zaman bir Tanrı’yla açıklıyorlardı.”
İnsan biraz utanır bu fikri hem de ilim adına ortaya koymaktan. Şimdi yanardağın nasıl patladığını bilince iş bitti mi. Sadece Güneşimizde milyarlarca ton hidrojen-helyum değişmesi ile tarif edilmez enerji otaya çıkarken, galaksimizdeki bütün yıldızları ve dahi bütün galaksilerdeki yıldızlardaki üretilen(!) enerjiyi çözdünüz mü? Görünmeyen atomun içindeki proton, nötron ile bunların etrafında dönen elektron adı verilen ve bir türlü görülemeyen(!) bilyaların sayısının değişmesi ile oluşan o Hidrojen ve Helyum yapısını biraz öğrenince gerçeği çözdüğünüzü mü sanıyorsunuz. Vay zavallılar. Siz sadece görüneni söylüyor, akıl ve kalpleri tatmin edemiyorsunuz.
Evet. Anlayamadığımız, boş kalan her alan için bir TANRI vardı. Ama sonra ne oldu? Bilim geldi ve dedi ki GÜNEŞ doğuyor çünkü şundan şundan. Yanardağ patlıyor, çünkü şundan şundan..
Yazıklar olsun sizlere! Bunlar ilmin cevapları olabilir mi? Dünyanın Güneş etrafında yörüngesinden hiç ayrılmadan, belli bir hızla dönmesi, bütün yıldızların etraflarındaki, gezegenlerin de belli yörüngelerde belli süratle dönmesi, onların etrafında da gezegenlerin düzeni bozmadan dönmeleri… ve iki galaksinin iki üç yüz milyar gezegeni ve belki de bir o kadar uydusuyla birbirinin içinden tek bir çarpışma olmadan müthiş bir gösteri yaparak geçmesi ne olacak. Hani bunun izahı. Pek de bir şey bulamadınız galiba. Yine Tanrıya (!) Allah’a çok muhtaçsınız.
Sonra bilim açıkladıkça, boşluklar doldu ve tanrılar da tek tek yok oldu. Çünkü artık güneş tanrısına, deniz tanrısına ihtiyaç kalmadı. İnsan Ay’a bile gittiğine göre, bir Ay tanrısına ihtiyacımız var mı?”
Artık sizin ve ilmin adına utanıyorum. Siz de utanın! Tanrılar değil Tanrı yok olmadı! Aya gidince onun belli ölçüler ve hızla asırlardır Dünyamız etrafında pek çok vazifelerle dönmesini inançsızlığınızla izah edemediniz ki ona ve bütün varlıklara ait bir yaratıcıya, Hâlıka, Allah’a ihtiyaç kalmadı, diyebilesiniz. Siz bu fikrinizle biz akıldan istifa ediyoruz, insanlıktan çıkıyoruz, sükut ettik deseniz, bak bu çok doğru olur. Gözünü kapayan sadece kendisine gece yapar azizim!
(Bu herifler inancımıza çok değişik cephelerden şüpheler atarak devam ettiklerinden, bizler de onların pislettiği her konuda bazı temel şeylerle okuyucularımızı rahatlatmak, teskin etmek istiyoruz efendim)
Halil KÖPRÜCÜOĞLU