Siz, “Çiğdem” ismi verilen sıradan gibi algılanan bir bitkinin, basit malzemelerle, Selülozik apartman inşa ettiğini; devamlı güneşe dönen teras naklindeki çatısında da, sarı çiçeklerle alçak duvarlar örüp, onların ortasındaki bir alanın, zamanla açılıp, genişleyip, çok müthiş, ince sanatlı çizgiler üzerinde, harika elipsler çizerek, onlara ölçülü,
çok küçük oyuklar meydana getirdiğini(!), içlerinde, herbiri üzerinde flato çizgileri olan, içi yağ ve vitaminlerle dolu “Ayçiçeği” denilen tohumları, çekirdekleri; uçları dişlerinizle kolay kırılsın diye sivriltilmiş çerezleri, hayretle seyrettiniz, lezzetle yediniz mi ?
“Asma” ismi verilmiş bir bitkinin, basit toprak üzerine kök denen çubuklarla Radyan temellere meydan okuyarak, tutunmasını; ellere benzeyen yaprakları arasından, küçük ama çok sağlam filizlerle, bir müddet sonra ağırlaşacak dal, yaprak ve bilhassa meyvelerinin rahat taşınması için, etrafındaki değişik şeylere kuvvetle tutunduğunu; toz kadar küçük tanecikleri, önce küçük bir salkıma, damla damla yerleştirip,
zamanla Karbondioksit, ışık ve suyla görünmeyen kimya laboratuvarlarında fotosentez yaparak(!) o küçük yumruları “Koruk” haline getirmesine, sonra da onların içindeki o haliyle de çok faydalı ekşi suyu, “Bal” şerbetine çevirip, oval küçük lokmalar halinde, ambalajlarıyla beraber yanebilecek lokumlara dönüştürdüğünü (!) seyrettiniz mi?
Aynı şeyleri Kayısı, Erik Şeftali, Elma, Armut, Dut vb. sayısız meyve ağaçlarında, daha harika bir tarzda, ince iplere, çubuklara takıp odunlardan, harika renk, koku, lezzet ve vitaminlerle sunuluşunu heyecan ve hayretten ağlayarak, ruhunuza, kalbinize yerleştirdiniz mi?
Beyaz, pembe, kırmızı “Hatmi” çiçeklerinin, hem de susuz bir ortamda, 2-3 mt.’lik, Selülozik bir apartmanı, fotosentez ile yapmasını; 2-3 cm aralıklar halindeki, her katına 2-3 tane, kendisini kopyalayacak tohumları yerleştirerek; şiddetli rüzgârlarda sağa sola sallanıp, yıkılmadan; depremlerin şiddetli sarsıntısına tahammülde rekor kıran “Japon Mimarisine” meydan okuyarak; inşaat yapmasını, gıda üretmesini gördünüz mü?
Daha doğru ve gerçeğe daha yakın bir ifadeyle, mucizevî bir tarzda bizi besleyen, Rezzakımızın, Halıkımızın, Rabbimizin icraatlerini görmek istiyorsanız, Beşpınar köyündeki küçük köy evimde benim gördüklerimi; siz de yakınlardaki bahçelerde, yakınlarınızın bahçelerinde, Parklarda, yollarda veya hiç olmaz ise balkonunuzdaki saksılarda; Allah adına, iman nazarıyla tefekkür ederek “Yaratılışları” bütün kalp ve aklınızla temâşâ etmelisiniz!
Nurlu eserlerin gözlüğüyle, sıradan gibi görünen çevreye nazar etmeli, ışık kirliliği olmayan ortamdan, semadaki yıldız ordularının şakşakasını da seyredip sessizliğin kendine has garip uğultusunu dinlemelisiniz.
Hem de bu sema ordularının müthiş hızlarla dönmesi sırasındaki kulakları sağır edecek çok yüksek seslerini kulaklarımızın frekans ayarlarıyla bize duyurmayan Sultanlar Sultanına hamd etmelisiniz.
Sayısız taş veya ateş parçalarının, adeta Ustalarını tanıtmak için semâdaki dansını da görmeli, görebilmelisiniz!
Benim gibi bu işleri hayatın çok önemli meseleleri gibi görüyorsanız, belki kesenize uygun bir teleskop da alıp, daha reel bakışlar kazanabilirsiniz!
Sonra kara toprağa “tohum” diye attığınız 8-10 börülcenin kendinde olmayan bir güçle, toprağı yarıp, ikiye ayrılan tanesinin içinden olmayan gücüyle, “Embriyon” diye isimlendirilen bir kısmının, tonum içine onun için konan gıda ile beslenip, canlanıp alt taraftan kök salıp, üst taraftan da ışığa doğru filiz çıkarmasını, hem de iyi bir büyüteçle hayretle seyretmelisiniz!
Hatta buralarda bizim yaptığımızı taklit ederek torunlarınıza verdiğiniz basit de olsa bir Mikroskopla daha derinlere nazar edebilir, yüksek bir keyfe de ulaşabilirsiniz!
Onlarca, belki yüzlerce bitkinin, otun çok farklı şekillerde, harika yaprak ve çiçeklerle kaderin görünmeyen(!) kalıplarında şekillenmelerini, heyecanla, titreyerek, hayretten; biraz da bencileyin, feryad-ı figân ederek, hatta telefonunuzla tebliğde de kullanmak üzere fotoğraflarını çekerek; hatta hayret ve heyacanınızın yönlendirmesi ile İnternetten onların yapılarını daha ileri seviyede öğrenmeye çalışarak çok farklı bir yaşamaya var mısınız?
Hem bu tefekkür sonrası günde kırk defa okuduğunuz Fatiha’da Elhamdülillah derken bu mananın kime ait olduğunu çok daha kuvvetle hissediyor; Rahman ve Rahim Rabbinizi dile getirirken kainat kitabındaki somut, müşahhas delillerden daha iyi idrak ettiğinizin farkında olarak refleks halinde bu işi yapmaya başlıyorsunuz!
Sadece O’na ibadet edeceğinizi, sadece O’ndan yardım isteyeceğinizi daha kalpten terennüm ediyorsunuz. Yine bu tefekkürlerle ulaştığınız tahkiki imanla bütün bunların Fail-i Muhtarından, Rabb-i Rahimimizden, O’nun ilmine daha çok güvenip, daha da teslim olup, doğru dürüst bir kulluk istiyorsunuz.
Tevhidi böyle anlayıp yaşayanlar zümresine katılmayı, aksi halde olan sapkınlardan uzak olmayı istiyor, çok kararlı ve kuvvetli bir niyete ulaşıyorsunuz...
Rabbim bizlere böyle bir hayatı her zaman nasip etsin inşallah....