Zaman ilerledikçe insanoğlu sınırlarını zorlamakta, bilinmeyeni bilinir hale getirmektedir. Bu durum sonsuzluğun gizemini keşfetmek arzusunu daha üst noktalara taşır. Tabii sonsuzluk denince akla sınırları olmadığı sanılan uçsuz bucaksız evren gelir.
Ölümsüzlüğe yol bulamayan ademoğlu, bu uçsuz bucaksız diye düşündüğü evrende atomdan daha küçük bir varlıktır aslında. Bu varlık, nesne olarak bu kadar küçüktür küçük olmasına ama hayalleri ve arzuları sonsuzluğu kavrayabilecek kadar da muhteşemdir. Ee, bunun konumuzla ne ilgisi var diyebilirsiniz? Aslında çok alakası var. Sınırları olmayan bir kavramı yani sonsuzluğu insanoğlu madde itibari ile değil mana itibari ile kavrıyor. Dolayısıyla insanoğlu aslında madde itibari ile sınırlı. Bu da tüketim noktasında da sınırlarımızın olması gerektiği anlamına geliyor bence. Konuyu yine tüketime bağladım değil miJ O zaman ne diyelim? Sınırsız değil, korkusuz tüketelim. Tüketelim ama üç beyazdan (un, tuz, şeker) korkalım örneğin. Korkmamamız gereken gıdalara gelince arkamıza yaslanalım yazımızı keyifle okuyalım.
Sebze tüketimi konusunda toplum olarak maalesef çok iyi bir görüntü çizmiyoruz. İyi görüntü çizenler ve ya öyle sananlar, korkması gereken patates ve mısırı maalesef çok tüketiyor. Bunlar da sebze evet, ama üç beyaza yakınlıkları sebebi ile sınırlı ve korkarak tüketmemiz gereken sebzeler. O kadar çok alternatif var ki. Aklıma gelenleri sayayım: Örneğin mantarlar(zehirsiz ayrımını çok iyi yapmak gerekir), şifalı yeşil ot sebzeler ve kabak (kırmızı ve beyaz), kırmızı ve yeşilbiber, havuç, lahana, domates, brokoli, karnabahardan korkmamamız gerekir. Eğer özel bir alerjiniz yoksa. Yanlarına et türevinden gezen ve organik beslenen tavuk, hindi, dana, balık ve av hayvanı etlerini de ekledik mi sağlıklı bir hayata namzediz inşallah. Karbonhidrat olarak da sınırlı olmak şartıyla nohut, kuru fasulye, bakla, bezelye, kepekli ve siyah pirinç iyi birer ekmek alternatifi olabilir. Üstelik bunlardan ekmek kadar korkmamız da gerekmez.
Kahvaltıya mı? Peynir, lor, yumurta, zeytin, yoğurt, biraz tereyağı, tahin, süt, gerçek bal, … Ayrıca keten tohumu, avokado, Hindistan cevizi ve çiğ fındık, ceviz, badem, bol yeşil sebze, domates, biber, salatalık konusunda da korkusuz olabiliriz. Siz de ekmeksiz asla doymam diyorsanız bir kere denemenizi öneririm. Ben öyle yaptım ve başardım. Ekmeksiz bir yemekten yaklaşık 20 dakika sonra vücudunuzu bir dinleyin; aslında doymuş ve tok hissettiğinizi anlayacaksınız. Gerçekten hayret verici değil mi? Doymayan aslında midemiz değil yanlış şeylere şartlanmış ve inanmış olan aklımız. Denemekten zarar gelmez KORKMAYIN! Deneyin. Araştırın! Danışın! Kendi özel beslenme şeklinizi bulun ve uygulayın. Bu vücut insanoğluna bir kereliğine veriliyor, emaneten veriliyor; emanete ihanet etmemek için kullanma talimatına;) uygun beslememiz ve bakmamız gerekiyor. Kaç yaşında olursanız olun, hangi şartlarda yaşarsanız yaşayın, sakın kendinizden vazgeçmeyin.
Korkusuz yarınlar bu günden başlar. Hadi…