Batının bize sunduğu bilimin tarifini Ernest Renan şu şekil de özetler: “Bilim bir dindir ve bundan sonra amentüleri bilim yazacaktır. Ahlaki ve edebi meseleleri bilim çözecektir” Böylelikle vahye karşı savaş açılmıştır. Hatta bilim ilerledikçe, dinin ortadan kalkacağı bile savunulmuştur.
İlmin yerini bilimin aldığından beri sevgi, ilgi, saygı, fedakarlık, yalan söylememe, kötülük yapmama, güzel söz söyleme gibi güzel eylemler gereksiz görülmüştür. Değerlerin yerini geçici menfaatler almıştır. Böylelikle modern insan köleleşmiştir.
İman bilgiden doğar. Bilgi ise belli kuralı olan ilimledir. İslam büyüğümüz İbn-i Mesud (r.a.)un sözü ise kulaklara küpe misalidir. “İlim çok bilmek değil; Allah’a karşı esas duruşunu bozmamaktır.”
İyiliklerin ve iyilerin şu fırtınalı imtihan dünyasında limanı doğru bilgi iken, kötülüklerin limanı bilgisizlik ve cehalet karanlığıdır. Cehalet ise insana mezarını kendine kazdırır. Cehalet ve kötülükler hayatımızı zorlaştırırken doğru bilgi ise kolaylaştırır.
Doğru bilgi özgürlüktür. Ne kadar bilgi varsa, o kadar da özgürlük vardır. Yaşanarak elde edilen bilgiler, taş üzerine yontulmuş yazılara benzerler. İnsan ne kadar okursa okusun, bilgisine yaraşır şekilde yaşamazsa, Allah Teâlâ bu kişileri kitap yüklü merkeplere benzetir.
Rahman doğru bilginin kaynağından bize şu şekilde buyurur: “Allah içinizden iman edenleri yükseltir. Bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanlar ise kat kat derecelere yükseltir.” “De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
Bilgi; geleceğini cenneti mutluluk yapmak isteyenlere cennet, umudunu yitirenlere umut, yolda karanlıkta kalanlara ışık, haddini aşanlara ise ikazdır.
Hocam derdi ki; “Kızım İslam’ın altıncı şartı da haddini bilmektir. Ne geliyorsa başımıza, haddimizi bilmediğimizden gelmiyor mu? Haddini aşanlar, yanlış bilgiyle beslenenlerdir ki bu cehaletten daha tehlikelidir. Kişi bilmediğinin farkında bile değildir.
Bilginin ve ilmin tek kaynağı vahye sarılanlar kopmaz bir ipe tutunmuşlardır. İnsanoğlunun da meleklerin de bilgisi Allah Teâlâ’nın öğrettikleridir. Değişmez ve yanılmaz tek bir bilgi kaynağı vardır, o da vahiydir.
İnsanlığın babası olan Hz. Âdem (a.s.)’e eşyaların ismini öğreten Rabbim, nebilerine de vahiy yetmiştir. Hz. Muhammed (a.s.)’in en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim, bilginin en sağlam kaynağıdır. Alemlerin Rabbi tarafından korunmuştur.
İnsan doğumundan sonra kâinatla girdiği ilişkiyle elde ettiği bilgilerle Rabbine yaklaşır. Şükredenlerden olur. Duyan kulağının, gören gözünün, seven kalbinin şükür için yaratıldığını bilir.
Vahiy der ki; “Hakkında bilgin olmadığın şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalbin her biri bundan sorumludur.”
Bundan dolayıdır ki, insan merakını bilgiyle beslemelidir. Soru sormak yaşamak için önemlidir. Sorular insanlığın önünün açılması içindir. Sorgulamak için çok soru soran bir kavmin soruları imanların değil inkarlarının artmasına sebep olmuştur.
Gözlerin kör olması, kulakların sağır, kalplerin gaflette olması, insanın ilim yolundan çıkmasıdır. Unutulmamalıdır ki; vücut göze tabi, ameller de ilme tabidir.
Göz neyi görüyorsa yada görmek istiyorsa o doğrultuda niyetleri olacaktır. Öğrenmeye ihtiyacı kalmadığını, her şeyi bildiğini zanneden haddini aşan kişidir. Allah’ın vahyine sarılan, ölüm gelinceye kadar ilme devam edenler bilir ki, ilimsiz ibadet olmaz.
Mutluluk peşinde koşan insanoğlu bilmelidir ki; doğru bilgi doğru düşünceye, doğru düşünce doğru kararlar alıp uygulamaya geçirmeye bağlıdır.
İnanmayana, sevmeyene, ilgi duymayana bilgi vermeye kalkmak havaya tohum serpmek gibidir. Suya yazı yazmak gibidir. Bilinmeli ki; bilgi ve sevgi; istek ve güven ortamında dokunan bir kumaş misali sabır işidir.
Ves-Selam