Hayatın anlamı ve anlama arayışı insanoğlunun en büyük problemidir. Büyük acılar varlık sancısıyla huzura kavuşmaya hasrettir. Gönle düşecek bu güzel duygular zamanla sözlere, akabinde bedenlere hakim olmalıdır. Aksi takdirde bu sancı insanı bitmeyen acı içinde bırakır.
Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimi, Duygusal Şema Terapi, Çözüm Odaklı Kısa Süreli Psikoterapi, Varoluşçu Psikoterapi-Logoterapi ve Mindfulness, Kabul Temelli Psikoterapi, Dinamik Kısa Süreli Psikoterapi eğitimleri almamın akabinde 20. ve 21. Yüzyıl düşünürlerinin öncelikle anlam arayışında bir çıkmaza girdiklerine şahit oldum.
Hayatın ne şekilde yaşandığını değil, nasıl yaşadığını dikkate alıp gözlem üzerine yol haritası çizen Varoluşçu ve Kabul Temelli psikoterapinin ana konuları, öncelikle danışanın dünya içinde varoluşun anlamını ve hayatına değer katan olguları bulmasına destek olan söylemleri içinde barındırır.
Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimi, yanlış veya olumsuz düşüncelerin insan hayatına verdikleri zararları görmeye destek vererek farkındalık oluşumuna destek olur. Geçmişte yaşanan olumsuzluklarla başa çıkma becerilerini içinde barındıran BDT, düşünce biçimi üzerinden duyguları olumlu yönde değiştirmeye dayanır.
Hayatının sorumluluğunu üstlenmek üzerine bina edilen bu üç terapi metotları benim hayat anlayışıma eksikleriyle beraber biraz uygun geldi. Lakin diğer bu psikoterapi eğitimlerinde geçmişin etkisiyle kader mahkumu düşüncesi hakim olmaktaydı. Çoğunlukla yaşanılanların bileti geçmişte yaşananlara, büyüdüğü ortama ve topluma kesilmekle suçu başkasına atmak üzerineydi. Doğduğu evi kaderi olarak nitelemekteydi.
Elbette insan çevresinden ve çevresindeki insanların yanında kendisiyle kurduğu ilişkilerden etkilenir. Arayışı ise ideal bir dünya içinde mutluluktur. Bu hayaller çoğu zaman içinde bulunduğu ortamın verdiği imkanları görmesine engel olabilir. Güzelliklere kör ve sağır olabilir. Sevdiklerini ve elindeki nimetleri ise ancak kaybettikten sonra fark edebilir.
Halbuki insan içinde bulunduğu ortamın gerçeklerini kabul edip, bu gerçeklilik üzerine hayal dünyasını genişletir, doğru bilgi ile destekleyerek doğru davranışlarda bulunursa hoş bir hayatı ve güzel bir istikbali olacaktır. Bu oluşum ise öncelikle elinde olanların fark edilmesiyledir. En büyük farkındalık ise aklımız ve bu aklımız ile yapabileceklerimizdir.
Aslında bizim içimizden geçen duygular her zaman güzelliklerdir. Rahman bu durumu Şems suresinde içimize ilham ettiğini buyurur. İyilik yaptığımızda sevinmemiz, kötülük yaptığımızda üzülmemiz bu vahyin ürünüdür.
Bu iyilik güdümüzü, içimizdeki gücü fark etmemiz bizi etkinleştirir. Bu duygumuzu devamlı iktidarda tutmamız iç huzurumuzu yakalamış olmamızdır. Aksi takdirde her zaman git-geller içinde kalınacağımız ortadadır.
İmtihan bilinci ve ölüm haberi bizim en büyük hocalarımızdır. Bu bilgi bizi hayatımızın ve ölümümüzün tek sahibine götürmelidir. Aksi takdirde devamlı arayışlar içinde oluruz.
Benim kanaatime göre, ölüm ve hayatın kimlerin daha güzel işler içinde olduğunun görülmesi, bu şekilde sınanma bilgisi anlam arayışının cevabıdır. Bu güne kadar aksini iddia edenler, anlam arayışı içinde kaybolmuşlar, kendi kendine yeteceği kanısına varmışlardır.
Uğruna ölümü göze alabileceğimiz hedefimiz yoksa yaşamamızın ne anlamı olabilir?
Ölümü hiçlik olarak algılarsak evliliğimizden, yeme-içmelerimizden, gezmelerimizden, hayatta yaşadığımız ne varsa her şeyden zevk alabilir miyiz?
En çok sevdiklerimizin ölümünde, onları tekrar görememe duygusunda gönlümüze ferman dinletebilir miyiz?
Eğer ötelerde kendimize karşı yapılan haksızlıkların cezasını alacakları inancı olmazsa, içinde durmadan büyüttüğümüz intikam ateşini söndürebilir miyiz?
Her şeyi yapabileceğimizi düşünürsek, gücümüzü sonuna kadar kullanmamıza kim engel olabilir?
Bizler yalnız doğduk, yalnız da öleceğiz. Lakin yaşarken yalnız değiliz. Devamlı iletişim içindeyiz. Geleceğe ve çevremizdekilere karşı devamlı ya kaygı ile ya da endişe ile bakarız. Kaygı halimiz bizi daha diplere çekip hasta eder. Lakin endişe etmemiz tedbir almamıza sebeptir. Tedbiri elden bırakmamak, geçmişimizi, yaşadığımız anı ve geleceği iyi analiz etmemizle olur.
Seçimlerimiz ve eylemlerimiz bize aittir. Yaşadığımız hayatın bize sunduğu imkanları değerlendirmemiz ancak görmekle, düşünmekle, başımıza felaket gibi gelen gördüğümüz musibetleri hayra yormakla olacaktır. Zira kabul ederek özür dilememizle, daha iyisini yapma gayretimizle hoş hayat bizi beklemektedir.
Direndiğimiz her yaşanmışlık bizi hasta eder, ölüm acısını tekrar tekrar yaşatır.
Hasılı kelam, bizler önce isyan edebilir kabul etmeyebiliriz. Lakin yaşadıklarımızı kabul etmemiz, varlık sorularının cevabını bulmamıza geleceğe umutla bakabilmemize sebeptir. Mütemadiyen direnir ve sonunda da hasta oluruz. Aksi takdirde bu psikoterapi metatları ile iyileştirme bir fayda vermeyecektir...
Ves-Selam