Evlilik insanın başına gelen en güzel nimettir. Eşiyle iyi geçinen, sevgisini doğru üslupla ifade eden, evlilik oyununu kuralına göre oynayanlar mutlu olup mutlu ederler. Oyun bozanlar ise ya oyunun istemeyen oyuncusu olurlar ya da oyundan atılırlar.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın, her başarılı kadının arkasında da bir erkeğin olduğu her birimizin malumudur. Batı düşünürü Jim Backus’un dediği gibi diğer gerçek de “Bir sürü erkek başarısını ilk karısına borçludur. İkinci karısını da başarısına borçludur.”
Gündemin ikinci, üçüncü eşlerle çalkalandığı bir ortamda bir aile danışmanı olarak bu çorbada benim de bir tuzum olsun istedim. Tecrübelerime dayanarak da şunu söylemem gerek ki, aldatan erkek olsun kadın olsun eşini gözden çıkarmıştır.
Elbette aldatmak insanın en büyük zaaflarındandır. Aldatma eylemi insanlığın ilk yaratılışından beri vardır. İlk yaratılan Adem ve Havva da Allah’ın yasağını çiğnemiş, Onlara her şeyi öğreten Allah’ı, şeytanın da vesvesesiyle aldatmıştır.
Bu aldatma akabinde cennetten kovulup yaptığı hatadan dolayı yeryüzüne indirilmiş, akabinde gerçeklerle yüzleşmiştir. Aldattığının ise kendi nefsi olduğunu anlaması uzun sürmemiş af dilemiştir. Lakin cezasını da güzelliklerden mahrum kalarak ödemiştir.
Vahyin sayfalarında sınırı çizen olgunun, iffeti muhafaza etmek olduğu kıssaların en güzeli olarak tarif edilen Yusuf suresindedir. Zira sınırları muhafaza eden, öncelikle kendi nefsini koruyarak yasağa meyletmeyecektir.
Gözlerini bakılması yasak olandan çevirmek ise yaklaşmanın dahi tehlikeli olacağının ifadesidir. Gözlerde ihanet olması sözlerde sadakatsizliğe sebeptir. Zamanla da beden buna tepki verecek, kendisine yakışmayan bir oyunun içinde rol alacaktır.
Aldatma insan onurunu zedeleyen, değersizlik duygusunu yaşatan bir eylemdir. Akabinde oluşan ağlama krizleri de insanın yüreğine yapılmış en büyük darbedir. Aradan yıllar geçse de her yaşanmışlık, bu darbenin izlerini gün yüzüne çıkaracaktır. Zira ihanetin cezası ağırdır.
Kadın da erkek de arzulandığında kendini özel, güzel/ yakışıklı ve değerli hisseder. Kendini değerli hisseden de eşine hak ettiği değeri fazlasıyla verir. İlgiden, sevgiden yoksun, değersiz ve önemsiz olan ise açtır. Bu açlık insanı kurtlar sofrasına yem yaptırabilir.
Celalettin Rumi “Eden kendine eder. Yapan bulur ve çeker! Unutma! Kazanmak koca bir ömür ister. Kaybetmeye anlık gaflet yeter...” diyerek bir çok emek verilerek kurulan yuvaların bir anda bozulabileceğini dile getirmiştir.
Gerek kadının aldatması gerekse erkeğin aldatması boşanma gerekçesidir. Psikiyatrist Cem Keçe bey, kadının arzulanmadığı, özel, güzel, değerli hissetmediği zaman bu duygularına hitap edenleri severek eşlerini aldatır. Buna sebep olanın açlık olduğunu dile getirir. Erkeklerin ise aldatmalarını yatarak yaptığını söylemiştir. Yani kadın açken, erkek de tokken de aldatır demiştir.
Bu tespiti destekleyen bende bir çok yaşanmışlık hikayeleri vardır. Hem de en mutlu, yeni çocuklarının olduğu, sıkıntıları beraber aştıkları zaman diliminde aldattıklarını ve bozulan aile yapılarına da tekrar dönememelerine şahit olmak acıtıcı olmaktadır.
Aldatan yani hırsızlık yapan elbette suçludur. Lakin bu evin sahibi olarak ev sahibinin hiç mi suçu yoktur?
Dışa açık ama dıştan kapalı olan evin kapısını kimse açamamalıdır. Zira kapısız hana giren çok olacaktır.
Bunun yanında yaşam şartları insanı boş bırakmamakta, ekonomik bağımsız kadını erkeğe muhtaç etmemektedir. Erkeği güçlü kılan en büyük öge de kendisine ihtiyacı duyulmasıdır. Yardım ettikçe, eşine ve çocuklarına harcadıkça mutlu olan erkek, kendisini fazlalık olarak görmemelidir.
Geçinme sanatı olan evlilik müessesi aslında çok büyük bir kurumdur. Lakin geçinmeye gönlü yoksa bir insanın esen yelden dahi nem kapıp, ikinci sonbahar diyerek yeni ilişkilere yelken açabilir. Bu durum da birinciyi gözden çıkardığının göstergesidir. Zira hayatın hiçbir alanı ikinci sıraya alınmayı kabul etmez.
Ves-Selam