Her nefis istese de istemese de hayatın en gerçek yönü olan ölüm ile karşılaşacaktır.
Hiç ölmeyecek gibi koşturmacalar bir gün bitecek, kaçınılmaz olan ölüm ile karşılaşılacaktır.
Sevdiklerimizin vefatına istesek de istemesek de şahit olunacaktır. Koca insanların kaldıramadığı ağır yükü, küçük bedenler de kaldıracaktır.
Bilinmezlik ve ya çok fazla bilgi küçük bedenleri daha çok kaygılandıracak, korkularını ve sıkıntılarını atlatamayıp depresyonlara sokabilecektir.
En hassas olan konulardan biri olan ve hayatın dışında bırakılan ölüm, yaşlara uygun, kısa, net ve somut örneklerle anlatılmalıdır.
Dengenin güzel tutulmaması, anlatımların yanlış olması ya hayata küstürüp her şeyi boş verdirebilecek, ya da hayata sımsıkı sarılıp ben merkezli düşündürecektir. Ya ölüm gerçeğinden uzaklaştıracak ya da acının ve üzüntünün içinde bıraktıracaktır.
Sevdiklerin kaybını ifade etme şekli elbette yaşlara göre önem arzeder.
Okul öncesi ölüm hakkında net fikir yoktur.
3 yaşında ölümün ne olduğuna anlam verilemez.
5 yaşlarında bakılan çizgi filmlerin etkisiyle kahramanın diğer filmde olduğu gibi, sevdiklerinin de hayatta olmasını bekler.
Somut dönemden soyut dönem geçiş olan 7 yaşlarında ise, ölümün ne olduğu anlaşılır.
Lâkin içinde geri dönmesi için hala bir ümit vardır. Ancak 12 yaşlarında asla geri dönüşümün olmadığının bilinci vardır.
Küçük yaşlarda sevdiklerinin kaybını en yakını ve en güvendiği somut kavramlarla anlatmalıdır. Gizlenmemeli, ölüm sebebi tam olarak anlatılmalıdır.
Asla başka birinden duymamalı ve duygularını tam olarak ifade etmesine izin verilmelidir.
“Sen erkeksin erkekler ağlamaz”, “Uzun bir yolculuğa çıktı”, “Kuş oldu uçtu”, “Allah onu sevdiği için yanına aldı”,”Melek oldu” “O şimdi uykuda. Sonra kalkacak”, “Cennete gitti, orada çok mutlu” “Allah iyi olanları yanına alır” gibi tabirler ile asla ölüm haberi verilmemelidir.
Ölüm sebep üzerinden anlatılmalı ve korkularını büyütecek her söylemden uzak olunmalıdır. Bu şekilde anlatımlar çocukları Allah’a düşman, uyku uyumak istemeyen, kötü olmak isteyen, yolculuğu sevmeyen, ağlamayı acizlik kabul eden sadist insanlara dönüştürebilir.
Somut olarak algılayan çocuklara ölüm haberi, “Gittiği yerde bizi bekliyor, bir gün buluşacağız” demek de yakınının yanına hemen gitmeyi istetebilir.
Ölüm anı ve defin hali de anlatılmamalı, şahit de edilmemelidir. Toprağın altında boğulacağı, üşüyeceği, yağmurda ıslanacağı düşüncesinde olacaktır.
Hasılı ölüm, ne kadar kendimizden uzaklaştırsak da hemen yanımızda, her an karşılaşılabilecek olan hayatın en gerçek yönüdür.
Çocuklarımızı ne kadar korumaya çalışsak da bir gün başka birinden duyacak ve hayatta kalan sevdiklerine de güvenini yıkılabilecektir.
Demem o ki, ölümü hayatımızın bir parçası haline getirmek gerekir. Zira bizi yaşatan şey de öldüren şey de aynıdır; kalbimizin atması yaşatır ancak atmaması ise öldürür.
Ölümü hayatın bir parçası haline getirmek ise acak mezarlıkları sıkça ziyaret etmek ve oradan ibret almakla mümkündür.