Sözü olana vereceği kulağı, kulağı olana vereceği sözü olan hayatı anlamlı kılma gayreti içinde olandır. Her söz içinde güzellikleri bulundurmayabilir. Lakin çoğunlukla ağızdan çıkan sözcükler bir bilgiye, bir tecrübeye, yaşanmışlığa binaen söylenmiştir.
Şu bir gerçektir ki; edep illa ki edepli olanlardan öğrenilmez. “Edebi edepsizlerden öğrendim” diyen üstat Necip Fazıl, edebin her hâlükârda öğrenilmesi gereken en önemli hayat bilgisi olduğunu anlatmıştır.
“İlla edep” tabiri söz dinlemenin insana verilen bir özellik olduğudur. Söz dinleme erdemliliğini yakalayan sözün en güzeline uyar. Söz söylemek isteyenleri kırmaz. Telafisi zor olan hatalar yapmaz, kazananlardan olur.
İnsanın kendini güçlü bildiği, kimsenin bilgisine ihtiyacı olmadığını düşündüğü anlar en çok gönül incittiği, hata yaptığı anlardır. Her zorluğu yalnız başarabileceği düşüncesi, söylenen sözlere değer verilmediğinin ifadesidir.
Sözün en güzeline uymak her yiğidin harcı değildir. İnsanın önünde güzele uymamak için o kadar çok mazeretleri vardır ki, buna kendilerini de inandırmışlardır. Güzel-çirkin, iyi-kötü, bilgili-bilgisiz vs. gece ve gündüz gibi bellidir.
Bilenle bilmeyenin bir olmadığı gibi, dinleyenle dinlemeyen de bir değildir. Nasihat dinlemenin ve bu nasihate uymanın yaşı yoktur. Her bilenin üstünde bir bilen vardır. Bu bilgi ve yaşanmışlıkları değerlendirmek de insanın gözünü açar, ayağını yere tam bastırır.
Aslında herkes, bilginin ve bu bilgi ile hareket etmenin insanı sıkıntılara sokmayacağını, imtihanını kolay kılacağını bilir. Lakin engel olan toplumun insana yüklediği ön bilgiler, zaaflar ya da söz söyleyenin bilgisine güvenmemesi vardır. Lakin unutulmamalıdır ki; insanın imtihanı hep de bu zaafları ile olmaktadır.
Zaaflarını bilen ve kişiliğini kaybetmemiş olanlar, imtihanından “gemisini kurtaran kaptan” edasıyla başarı ile çıkarlar. Kişiliğini kaybetmiş, öz güveni olmayan, bağımlı olan ve söz dinlemeyen yürekler büyük acılar çekmeye mahkumdur.
Sözüm o ki; sözün en güzeli dinlenilsin ve uyulsun. Aksi takdirde büyüklerin tabiri ile; burun, pisliğin içinden çıkmayacaktır. “Kendi düşen ağlamaz” tabiri de eskilerde kalmıştır. Zira ağlayan hem düşen, hem de etrafında kendisini canı gibi sevdikleridir.
İş işten geçmeden öncelikle sözün en güzeline uyup hayatımızı yaşanılır kılmak gerek. Hak Teala güzel söze uyulmasının insanın hayatını kolaylaştıracağını, doğru yola ileteceğini müjdelemiştir. İlgili ayet şu şekildedir:
“Sözü dinleyip en güzeline uyanları, Allah’ın doğru yola ileteceği müjdesini ver. Onlar, sağlam duruşlu olanlardır.”(Zümer 39/18)
Sağlam duruşlu olmak, elbette bir bilgi ve tecrübe ürünüdür. Bilgi ve tecrübe de bir emek işidir. Emek olmadan yemek olmadığı her aklı başında olanın malumudur. Emek vermek, öncelikle sözü olana kulak vermekle ve hayatına bir hedef koymakla olacaktır.
Hedefli olanlar hedefi doğrultusunda gayreti olanlardır. Doğru bilgi ile hedefe giden yollar aşılmalıdır. Hedefini başarmış insanların açtıkları yollarda yürümek, yaptıkları hataları görmek, söz dinlemek hedefe insanı daha çok yaklaştıracaktır.
Yılmadan, bıkmadan, usanmadan, her başarısızlıkta tekrar deneyerek, düştüğünde tekrar kalkıp kaldığı yerden yürüyerek hedefe ulaşılır. Karanlığın en fazla olduğu zaman, güneşin doğmasına en yakın olduğu zamandır.
Asıl mesele şudur ki; söz dinleyip uyanlar büyük hatalar yapmayacak, yaptıkları hatalardan da hemen dönmenin erdem olduğunu fark edeceklerdir. Zira yapılan hatalar öylesine büyük yaralar açmakta, kalpler öylesine kırılmaktadır ki tamiri yıllar almaktadır.
Selam olsun; sözün en güzelini dinleyip uyanlara, yaşanmış hayat tecrübelerine güvenenlere, kendilerine söz söyleyenlere kulak verenlere, kalpler kırmadan hal ve hareketlerine dikkat edenlere, yaptıkları yanlışlıkları fark edip kendisini düzeltenlere… Zira sağlam duruş budur.