Hayatta iki şeyin şakası yoktur. Biri evlilik diğeri de inanç.
Evlilik de ne nikahın ne de boşanmanın, hayatta ise kendimizle savaşmadan doğru hareket etmenin temelini oluşturacak eylemleri belirleyen kuralların yani yüce bir yaratıcı olduğuna inanmanın, O’na güvenip teslim olmanın gerekliliğinin asla şakası yoktur.
Bu imanın üzerini örtmek küfürdür. Kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlık, en büyük zulümdür.
Seçimini yapmadan elimizde olanlar, içine doğduğumuz topraklar ve ailemiz, anne baba ve akrabalarımız, kadın ya da erkek oluşumuz vs. dir. Seçimlerimiz de hayat algımızı oluşturan bütün unsurlardır.
Seçimimizle Müslüman oluşumuzun uzantısı olarak bizden öncekilere de farz kılınmış, başı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennem azabından kurtuluş olarak bildiğimiz günlerin bir öncesinde, Rahman’ın kitabında yer alan ve helak olan Lut (a.s.)’ın kavminin eyleminin meşrulaştırılması için programlar organize edilmesi ne kadar da üzücü...
Ramazan öncesi Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği ve TED üniversitesi ile ortaklaşa yaptığı iki gün süren, kendi alanlarında uzman ve homoseksuel çocukları olan ailelerin hayat tecrübelerinin de içinde olduğu “BAŞKA AİLELER VAR” çalıştayına katıldım. Oldukça ilgi ile sonuna kadar dinledim. Modernizmin her şeyi yerinden ettiği gibi aile kavramının da içinin boşalttığına tekrar şahit oldum.
Öncelikle aile kavramını Türkiye Dil Kurumundan yazmak isterim. “Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik” olarak tarif edilmiştir.
Birbirini seven bir kadın ve erkek öncelikle “nikah” adı altında yasal bir sözleşme ile iyi günde kötü günde, varlıkta yoklukta, sağlıkta hastalıkta el ele yolculuğa çıkmak ve anne baba olmak üzere ikili bir ilişki kurulması gerekliliğidir.
Modern aile kavramının içinde ise çocuk gelişimi için, son derece önem arz eden anne baba üzerine değil, birbirini seven iki kadının, iki erkeğin evliliği ve evlat edinmeleri üzerine bir aile tanımıdır.
Hatta ideal toplum olarak sunulan modernitenin ne kadın ne de erkek aynı anda hem erkek hem de kadın olması yani Quer cinsiyet kimliğinin ortadan kalkması cinsel yönelimlerin sabit olmaması halidir.
Gök kuşağı simgesini kullanan LGBT, fıtrata aykırı olarak karşı cinse duyulması gereken ilgiyi kendi cinsine vermesi, her iki cinsiyetle beraberlik yaparak biseksüel olması, ya da seçimini yapmadığı vücudunu değiştirerek, karşı cins gibi hareket ederek aile oluşumuna engel olan bir yapı oluşturmaktadır.
Homoseksüellik acaba bir hastalık mı? Önceleri hastalık olarak kabul edilen bu durum 1973 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve 1975 yılında da Amerikan Psikoloji Derneği eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkardı.
İslam, eşcinselliği irade ile yapılan bir olgu olmasından dolayı hastalıktan ayırır. Fıtratına aykırı olması hasebiyle sapkınlık, zulüm, hayasızlık olarak vasıflandırır.
Bu hal üzere olan bir kavmin helakının habercisi olan Ankebut suresi 31. Ayetinde ise, yaptıkları eylemi yapan halkın zalim olduklarını anlatılır. Azaba uğradıkları da devam eden ayetlerin konusudur.
Hak Teala nimetler içinde şımaran, zulümlerinden dolayı azan, haddi aşan insanları helak ettiğini vahyinde biz inanan kullarına bildirmiştir. Rahman hiçbir kavmi de uyarmadan helak etmeyeceğini de bildirmiştir.
Şu bilinen bir gerçektir ki, bütün psikoterapi eğitimlerinin ana konusu geçmişte yaşanan aile krizleri, anne baba rol modellerinin eksikliği kişinin gelişiminde çok etkili olduğudur. Geleceğimizi tehdit eden bu söylemlerin meşrulaşmasının altında yatan sebep nedir?
Demem o ki hızla batan geminin içindeyiz. Yangının tam da ortasındayız. Acil önlem planı yapmadığımız müddetçe, bizde korumamız gereken yavrularımızla beraber batacağız...