Bu hafta makalemi gündem üzerine yazayım istedim. Sordum Google amcaya. Dünyada neler oluyor, ver bakalım bana son haberleri...
Okudum, okudum, okudum, bir de köşe yazarlarından bir kaçına bakayım dedim. Ne mi oldu? Kalbim sıkıştı. Hele de görsellerin iç içe sunulduğu acılar yüreğimi dağladı.
Mavi dünya gemisi içten ve dıştan su almakta, içinde olan bizler de istesek de istemesek de dibe doğru gitmekteyiz.
Bir yanda “batan geminin malları burada, gelin, gelin...” diye bağıranlar, diğer yanda egolarını tatmin etmek için haklı olduğunu iddia ederek akıttığı onca kanları, harcanmış milyonlarca hayatları hiçe sayanlar...
Bir yandan da rüzgarın önündeki gazeller misali bir o tarafa bir bu tarafa savrulan zavallı insanlar... Ekonomik krizler, enflasyon açıklıkları sonucu oluşan açlıklar, bütün dünyayı sarsan salgınlar ve dahi hayatın zor kış şartları, soğuklar...
Sağım, solum, önüm, arkam... Nereye dönsem acı. Aşağıya tükürsem sakal, yukarıya tükürsem bıyık. Dört duvar arasına sıkışmış geçen ömürlerin acılarına şahit oluşlar, bu kadar kargaşaya rağmen, küçük dünyaların içinde paylaşamadıkları bostan tarlalarının hesabını yapmalar ve ortada kalan zavallı korumasız küçük canlar...
Çocuklarımız, geleceğimiz...
Savaşın kazananı asla yoktur! Hele de ne salgınların, ne savaşların ne de evdeki hırs kavgalarının sonucunda kazanan asla yoktur.
Kaybeden ise her zaman savunmasız insan fideleri hükmünde olan yavrularımızdır. Geleceğimizin korkulara bürünmesiyle bu yavruların büyümesi ve aklını kullanmazlarsa aynı girdaba düşmeleri bir olacaktır.
Bu dünyada kalıcı olmadığımın ve varlığımın bir sebebi olduğunun farkındalığında olan biri olarak, ruhumun acısını dindirmek için gündemimi belirleyen Rabbime döndüm.
“Ya Rab! İçinde bulunduğum bu sıkıntıdan kurtar beni!” dedim ve açtım vahyin sayfalarını. Ve ruhumdaki esen fırtınaları durduran kelamıyla başladı benimle konuşmaya...
Sakın zulmedenlere meyletme, yoksa sana ateş dokunur. Senin benden başka dostun yok, yardım da göremezsin. Sabret! İyilik yaparsan ödülünü veririm. Zayi etmem. Zalimlerin, azgınlık içinde şımaran kişilerin peşine takılıp sakın kötülüğe ortak olma.
Sizden öncekilerin içindeki bozgunculuk çıkaranlara engel olup kurtaran güç ve irade sahibi bir avuç iyi insanlar gibi olmaya gayret et!
Açık emrini ve uymazsam sonucun nasıl olacağını Hud Suresi 117 ve devam eden ayetlerinde şu şekilde vermişti alemlerin yegane sahibi yüce Yaratan!
“Senin Rabbin, hiçbir memleketi oranın halkı kötülüğü ıslah etmek için mücadele ettiği sürece bir zulümden dolayı helak etmez. Eğer Rabbin dileseydi insanları bir millet yapardı.
Rabbinin rahmetine el aç! Bu sözlerime uy! Aksi takdirde cehennemi, görünmeyen ve görünen tüm irade sahipleriyle dolduracağım...
Elçi aracılığı ile gelen vahyin içindeki bu haberlerle senin yüreğini güçlendirecek her şeyi anlatıyorum. Bu kıssalar ile sana gerçeğin ta kendisi yani bilgisi geliyor.
Böylelikle seninle birlikte müminlere yani Rahman olan Allah’a güvenip teslim olanlara nasihat ve öğüt verdim...
Elhamdülillah içim rahatladı şimdi... Ve duam...
Rabbim! Yaptıklarımızdan habersiz değilsin. Görüneni de görünmeyeni de, içimizden geçirdiklerimizi de bilensin. Sana yöneldim, ibadetimi Sana has kıldım, Sana güvendim.
Sana ait olduğumu ve dönüşümün Sana doğru olduğunun farkındayım. Bu farkındalıkla hayatımı ve ibadetlerimi, hüznümü ve kederimi Sana arz ediyorum...
Yüreğimdeki sızıların bitmesini, insanlık ailesinin Seninle sükûna ermesini ve dahi bağışlanmayı diliyorum... Bin aydan efdal olan Kadir gecesini içinde barındıran Rahmet ayına adım atarken, tıpkı Annemiz Hz. Aişe gibi talebimi sunuyorum;
Ya Rab! Sen af edicisin, af etmeyi seversin. Bizleri de af et! (AMİN)