“Rabbim! İlmimi, anlayışımı, imanımı arttır ve beni Salih insanlardan eyle. Kalbimi dinin üzere sabit kıl ve sağlamlaştır. Canımı mümin olarak al...”AMİN.
Akıllı olduğumuzu iddia eden bizler doğru hareket edip Rabbe uyarsak mutlu, nefsimize uyup yanlış işler peşinde olursak mutsuz oluruz.
Aklımızı kullanırsak içimizden gelen sese kulak verir, kullanmazsak da telafisi zor hayatı arkamızda bırakırız. Niçin ve nasıl yaşamamız gerektiğini yaratana sorarsak hüsranda olmayız.
Bilmeliyiz ki her şeyi bilen ve gören, cezayı ya da mükafatı hem bu dünya da hem de ahirette ziyadesiyle verecektir. Seçimimizi Haktan yana yaptıysak, Hak Teala rehber ve rahmet kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de iyilikle kötülüğün bir olmadığını bize sunmaktadır.
“Yoksa kötülük işleyenler kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Casiye 45/21)
Hak ile yaratılmış olan hayat bize sunulmuş en büyük fırsattır. Bütün fırsatlar gelişmeye, ilerlemeye, güzele ulaşmamıza imkandır. Kıymeti bilinmeyen her zaman ve değerlendirilmeyen her imkan bize büyük acılar yaşatır.
Hayat ya Adem olmak ya da şeytan olmak için iki yol seçmemiz üzerinedir. Eğer kendi nefsimize zulmedip yanlış yaparsak tıpkı Adem gibi yaptıklarımızı kabullenip, hatalarımızı kendi üzerimize alaraka af dileyip, tövbe yaparsak ve bir daha yapmama yolunda gayretli olursak insanlaşırız. Aksi takdirde insanlıktan nasibi olmayan onca insan müsveddelerinin arasına gireriz.
İnsanlaşma serüvenini Hak Teala, bizlere farklı zaman ve mekanlarda aynı tevhidi gerçekleri haykıran ve yaşantısıyla örnek olan peygamberlerle anlatmıştır. Nebilerin başlarından geçen olayları, içinde yaşadığı toplumun ya da kişilerin onlara gösterdiği tepkileri, bu tepkilere onların verdikleri mücadelelerini, örnek duruşlarını incelemekle ve bu örnekliklerini çağımıza taşımakla huzur içinde oluruz.
Ölüm; hayatın arkasından gelen, kaçışı olmayan en acı hakikattir. Geri dönüşü olmayan uzun bir yolculuğa çıkıştır. Gidip de geri dönenin olduğu görülmemiştir. “Ölüm varsa zulüm vardır” söylemi zulmün olmasını gerekli kılmamalıdır. Zira zulüm yaparsak, karşılığını hem bu dünya da hem de ahirette fazlasıyla alacağımızı bilmeliyiz.
Hayatımızı hak ile doldurmazsak ölümümüz de hak ile olmayacaktır. Bu dünyada da ahirette de bütün güzelliklerin bize verilmesini dileriz. Güzelliklere şuan talip olup yaptığımız kötülüklere son vermezsek, ölüm sonrasında iyiliklerle karşı karşıya kalacağımızı mı sanırız?
Her şeyi hikmetle yaratan ölümü de hayatı da elbette aynı hikmetle yaratmıştır. İyilik ile kötülük asla aynı değildir. Rahmeti bol olan Hak Teala, hiç kimseye haksızlık yapmamış ve yapmayacaktır.
Bize doğru yolu tarif eden, sağlam dini gösteren; cennete yol açan eylemin müşrik olmamamız yani bütün eylemlerimizde Rahmanı ikinci sıraya koymamız gerekliliği Enam suresinin 161. Ayetinin konusudur. Devamındaki ayet ise hayatın ne için olduğunu bize sunmaktadır.
“De ki “benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir.”
Emir bu noktada gelir: “Müslümanların ilki olmak” Her alanda önder olmak. Yapılan ne ise en iyisini yapma gayreti içinde olmak. Allah’a gönülden teslim olmak...
Alemlerin sahibi bizleri öncelikle düşünmeye, inanmamız gereken ve anlaşılır olan kitabı okumaya, anlama gayreti içinde olmaya, alemlerin yegane sahibine güvenip teslim olmaya davet etmektedir.
Davete icabet edersek, içimizden gelen Rahmani sese kulak verirsek, hak karşısında boyun bükersek umulur ki hem bu dünyada huzurlu, hem de ahirette cennet nimetleri içinde oluruz…
Müslümanların ilki olmaya var mısınız?
Asiye Türkan