“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” sözü sanırım Hz. Ali’ye aittir.
Nokta, eğer bir bedene ruh hakimse, yani insan ölümün tadını tatmadıysa bireyin hayata ve geleceğe dair hayalleri varsa ümidin, umudun diğer adıdır.
Kişiliğin, öncelikle kendine ve sevdiklerine saygısı olmanın, geleceğin, hayallerin diğer adıdır. Hayata yeniden başlayış, “bitirdim” dediğin bir anda yeniden yeni bir sayfa açıştır.
Bir kapının kapandığı anda daha büyük kapıların açılışının muştusudur. Musibet gibi gelen acı olayların belki de bize sunduğu en büyük ikramiyedir.
Nokta ile sonlandırdığımız bir ilişkinin verdiği hayat dersi ile, diğer ilişkilerde daha dikkatli olmaya hazırlıktır. Bir delikten iki defa ısırılmamak için belki de ilişkilere nokta koymak şarttır.
Nokta, kurallarına göre oynanmayan oyunun acı akıbetinin habercisidir. Zira ölüm vardır. Ölüm sonrası ise, kurallara uymayanın, hata yapanların, hak hukuk tanımayanların hele de yaptığı hatadan dolayı af dilemeyenlerin yaptıklarının karşılığını Rahman’dan alacağının habercisidir.
Nokta kadar küçük olan bir tohumda, koskoca ağaç bütün meyveleri ile saklı değil midir?
Şu bilinmelidir. Her zaman nokta son demek değildir. Ümit yitirilmediyse daha güzel bir geleceğin habercisidir. Adam Fawer de “Nokta her zaman bir son demek değildir. Bazen kendisinden sonra gelen harfin büyük olacağını gösterir.” demektedir.
Şu bir gerçektir ki, sabreden ve doğru hareket edenler için noktadan sonra bazen değil her zaman büyük harfin olacağıdır.
Rahmetiyle muamele eden, Rahmetinin tam tecellisini elbette bütün kullarına gösterecektir. Küçük hiçbir şey yoktur. Zira zerre iyilik ya da zerre kötülük asla karşılıksız kalmayacaktır.
Rahman Zilzal suresinde bunu şu şekilde bize sunmuştur.
“Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı, Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman.
O gün yer, bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.
O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır.
Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.”
Aslında insanı mutsuz eden yaşadıkları değildir. Sevdiklerini ve değer verdiklerini kaybetme korkusu, güveninin zedelenmesi daha da kötüsü bundan sonra kimseye güvenememesidir. Bu da ümidin yitirilmedir ki mümine asla yakışmamaktadır. Zira yanlış anlaşılmak için bir çok sebepler vardır.
İletişimde en önemli unsur anlamak ve anlaşılmayı istemektir. Bunun için muhataplar birbirini dinlemeli, neyi ne zaman nerede ve nasıl yani hangi üslupla söyleyeceğini bilmelidir. Zira zamansız söylenen söz vakitsiz öten horoz gibidir. Erken öten horoz kesilmeye mahkumdur.
Yalan söylemek belki de hayatın en af edilmez suçudur. Bir yalan diğer yalanla her zaman örtülmek istenmektedir. Lakin “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözü büyüklerimizden bize kalan hoş bir yadigardır.
Hayatın boşluk kabul etmediği düşüncesi de asla yabana atılmamalıdır. Boş bırakılan her alan hak ile doldurulmalıdır. Hak ile doldurulmayan kurda kuşa yem olmak durumundadır.
Demem o ki, herkes kendi yaptığının karşılığı görmektedir. Zira Hak Teala Şura suresinde şöyle buyurmaktadır;
“ Başınıza ne gelse kendi elinizle yaptığınızdan dolayı gelir. Allah bir çoğunu da bağışlar”
Sözün özü: nokta koymayı bilmek bitirmek değil, hayata ve geleceğe tekrar başlamak demektir. Aksi takdirde herkes kendisi gibi olmayana yaşam hakkı vermeyecektir.
Rahman’a teslim olmak da nokta kadar keskin olan “ La” ile başlamaktır. “Hayır’ı olmayanın “evet “inin de bir anlamı yoktur. Zira kişilik “Hayır” ile atılmaktadır.
La ilahe illa Allah. NOKTA!