Geldi rahmet ayı Ramazan!
Zaman hızla akarken “nerde ah eski Ramazanlar, insanlar, komşuluklar” diyecek eskimizin de kalmadığı andayız. Eskimiz de yenimiz de aynı oldu. Bir yanda yaşanan acıların verdiği ahlar ayyuka çıkarken, her birimiz kendi yaşanmışlıklarının içinde kavrulmaktadır. Her ne kadar dünya sakinleri acılarla boğuşsa da herkes de kendi mutsuzluğunun sebebini arayış içine girmektedir. O halde ne yapmalı, nasıl bir eylem planımız olmalı diye sormalıyız. Aksi takdirde hızla akan akıntının içinde kaybolmaya mahkum olacağız...
Zulüm bir şeyi hak etmediği yere koymak, haksızlık etmek, haddi aşmak, eziyet etmek, aydınlık ve nurun zıddı olan karanlıktır. En büyük zulüm insanın haddini aşarak Allahın koyduğu sınırların çiğnemesidir. Sınırların olmadığı her yerde yorulduk. Yerküre de bu yorgunluğumuza şahitlik etmektedir.
Hayatı ve ölümü imtihan için yarattığını söyleyen, hayatı ve kendimizi öğrenmemiz için okumaya kendi ismi ile başlanmamızı emretmiştir. Zira verilen nimetleri fark etmememiz için kulak, göz ve doğru yolu da gösteren Hak Teala insanoğlunun hikayesinin başlangıcının bir atık sudan olduğunu ifade etmiştir.
O, vaadinde durandır. O, yakını yani dünyayı birçok güzellikler ile donatmıştır. Yarattıklarında bir bozukluk, çatlaklık yoktur. Her yaradılanı hizmetimize sunmuştur. Elbette canneti hiç bir gözün görmediği, sadece inanan, güvenen, teslim olan, Allah’ın hududunu bilen ve çiğnemeyen itaatkar kulları için hazırlamıştır.
Doğru yola ancak doğru yoldan gidebiliriz. Bu yolculukta bizleri bekleyen bir çok zorluklar vardır. Bütün bu zorluklar ile nasıl başa çıkacağımızı Hak Teala yaşanmış örneklerle tek tek bize sunmuştur.
Eşlerimizle imtihanımızda Hz. Nuh, Lut ve Firavunun saliha eşi Asiye‘yi, İffet ile Hz. Yusuf ve Meryem’i , ebeveynle Hz. İbrahim‘i, hastalıklarla Hz. Eyyüb, kendi kararına uyup emir gelmeden yerini terk etmesiyle Hz. Yunus, dünya nimetleriyle Hz. Süleyman, evlatlarıyla Hz. Yakub, kavimiyle Hz. Musa, insanlığa ilk yaratılış hikayesi olarak sunulan, Allah adıyla kandırılması, şeytanla aynı suçu işlemesi lakin tevbe ederek telafi etmesiyle Hz. Adem ve Havva’yı örnek olarak göstermiştir.
Bunun yanında maddi gücünü kendindeki bilgiden dolayı aldığını iddia eden ve parasıyla yerin dibine geçirilen Karun‘u, insanın en hasas noktası olan dini anlayışı kullanıp bilgisini öne koyan, helal ve haram koyma yetkisi olduğunu düşünen haham‘ı, makamının verdiği güce dayanarak insanlara zulmeden Firavun ve Nemrut’u da anlatmıştır. Ola ki böylesi büyük imkanlar ile imtihan edilirsek nelere dikkat edeceğimiz anlatılmıştır.
Gururunu ve kendi tercihini Hakkın isteğine göre tercih edişin yaratılanı ne hale getirdiğini, hata yaptığını lanetlenerek kovulmasından anlayan ama inadından dönmeyip af dilemesi gerekirken kıyamete kadar ömür dileyen iblisin örnekliliğiyle vermiştir.
Yaşadıklarımızdan yorgun düşen bizler, benim kanaatimce Hz. Nuh gibidir. Hz. Nuh ki, 950 sene boyunca kavmine hakkı anlatırken hiçbir karşılık alamadan verdiği hayat mücadesinin akabinde yorgunluğunu ve hüznünü şu şekilde alemlerin sahibine sunmuştur; “ Ya Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden hiç kimseyi bırakma”
Bütün bu örneklilikleri Nebilerin mührü hükmünde olan Nebi-Resul Hz. Muhammed‘in diliyle sunan Hak Teala; belagatta üstün olan, birbirleriyle hacıları yedirmek ve yardım etmek için yarışan, Kabe‘nin örtüsünü değiştirmeyi şeref bilen bir topluma inen kitabı ile öğretmiştir.
Bu örnekliklerden faydalanamadık, sevap kazanma derdine düşerek sayılara takıldık. Şekille, şemayla, somut alanla uğraştık, ne kadar kazanacağımızın derdine düşmüştük. Olayın iç yüzünü düşünmeden, arka planda neler yaşandığını bilmeden görünene tabi olarak çözümü anında durduracak eylemlere yapabileceğimiz sandık. Müslümanlığı tercih ettik lakin iman kalbimize inmediğinden dolayı büyük uyarılara rağmen Bedeviler gibi olduk.
Aslolan ise mümin olmak olduğunu ıskaladık. Halbuki müminler karşılıksız vermek üzere yüreklerinde oluşturdukları meveddet ve rahmetle hayata bakarlar. Bu duruş sukunet halidir ki bu duruma Rahman ve Rahim olan kendi varlığını delil kılmıştır.
O halde ataletten kurtularak aklımızı tüketmeyelim, daima kontrol altına alıp uyanık olalım. Rahim olan Allah’ın adıyla okuyalım, görelim, düşünelim…
Bilgiyle aydınlıklar içinde olurken ilimle nurlanalım. İşte o zaman “ah o eski ramazanlar” feryadına girip yorgunluğa düşmeyiz. Kendimize gelir, mazlum olanlara yardım etme derdinde oluruz. Öncelikle iç dünyamızdaki yaşanmışlıkların bizi bıraktığı bataklıktan çıkarız. Evimizdeki problemlerimizi idare ederiz. Aksi takdirde hariçten gazel okuyarak yapamayacakalarımızı söyleyerek imtihanımızı daha da zorlaştırır, bu yorgun kalabalıların içinde yok olmaya mahkum oluruz.